| Konu: | Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 49 |
| Tarih: | 29.01.2020 |
CHP GRUBU ADINA GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken Elâzığ ve Malatya illerimizde geçtiğimiz günlerde yaşanan deprem felaketinde yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Enkaz çalışmaları sırasında üstün hizmet göstererek, eski 5, eksi 10 derecede gönülden ve yürekten, yirmi dört saat aralıksız çalışan AFAD, belediye çalışanlarına ve kurtarma ekiplerinde görev yapan tüm yurttaşlarımıza şükranlarımı sunuyorum.
Tabii, deprem önemli bir gerçek çünkü konuştuğumuz Coğrafi Bilgi Sistemleri üzerindeki yasa teklifi ve imar maddeleriyle aynı anda gündeme geliyor olması bizim bu konudaki dikkatimizi ve önemsememizi bir kat daha artırmış durumda. Niye? Çünkü iktidar tarafından 2004-2019 yıllarında "deprem vergisi" adı altında toplanan özel iletişim vergisinin rakamsal karşılığı 34 milyar dolardır. Bugünkü sabit kurlarla 65 milyar TL para toplanmıştır ama döviz cinsinden karşılığı 34 milyar dolardır ve bu kürsüde sevgili Ali Özcan, televizyonlarda başta Naci Görür olmak üzere değerli hocalarımız depremlerin nerede olacağını noktasına kadar vermiş olmalarına rağmen toplanan bu paralarla riskli yapıların iyileştirilmesi ve fay hattı üzerindeki bölgelerde yaşayan yurttaşlarımızın güvenli alanlara taşınması konusunda hiçbir çaba gösterilmediğini ve ölenlerin de yanlış yönetim politikalarının sonucunda kaderleriyle baş başa bırakıldığını belirlemek gerekir.
Tabii, buradan şunu belirtmek gerekir: Yani Sivrice'de depremin olacağı söylendiğinde dikkate alınmadı; Erzincan-Karlıova-Pütürge, Yedisu-Karlıova-Pütürge- hattı, Pütürge'den başlayıp Kahramanmaraş Türkoğlu'na geçecek olan güzergâhtaki stres yoğunluğu herhâlde iktidarınız tarafından dikkatlice incelenmektedir. Ya da Adapazarı-Düzce arasında kırılmamış olan fay hattı ya da Marmara'dan geçecek olan, uzunluğu 180-220 kilometreyi bulan, bazı teorilerde tek parça, bazılarında birden fazla kırılma ihtimali olan, büyük İstanbul depremine yol açacak olan Marmara fayıyla ilgili endişelerimizi dilerim ve umarım ki iktidar partisinin yetkilileri de bir an önce dikkatle incelerler. Çünkü faylar kırıldığında kırılan fay hattı olmuyor arkadaşlar; kırılan, bu ülkedeki kötü yönetimin gerçek biçimiyle ortaya çıkması anlamına geliyor.
Bir gerçeği söyleyerek gündemimize geçmek istiyorum: Deprem sonrası yapılan bütün çalışmalar bir kriz yönetimidir yani depremde meydana gelen krizden sonra bütün kurumlar görevlerini yerine getirirler ve kriz yönetimi konusunda Türkiye son yirmi yıl içinde önemli bir mesafe katetmiştir ancak deprem gibi, heyelan gibi, su taşkını gibi meselelerde kriz sonrası yapılacak olan çalışmaların herhangi bir ehemmiyetinin bence olmaması gerekir. Yani biz riski daha başlangıçta doğru yönetebilirsek, bir deprem fay hattı üzerinde bulunan yerleşim birimlerindeki riskleri ortadan kaldırabilirsek, kimi yerlerde bu yerleşim birimlerini bir plan bütünü içinde başka bir güvenli alana taşıyabilirsek o zaman herhangi bir büyük depremde bizim ne yıkılacak bir binamız ne de binaların altında can verecek yurttaşlarımız kalır.
Tabii, şu ilginç soruyu da sormak gerekir: Sivrice merkezli depremde Adıyaman Cezaevinin boşaltılıyor olması, herhâlde Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, şimdiki adıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ya da Adalet Bakanlığı ya da bu cezaevinin yapılmasında katkısı olan, etkisi olan, projeyi çizenler, denetimi yapanlar... 150 kilometre ötedeki bir cezaevi yıkılıyor ve burada, iktidara mensup olan sizler, sosyal medya hesabı üzerinden yayın yapanlar hakkında soruşturma açıyorsunuz ama Adıyaman Cezaevini yapanlar ve yaptıranlar hakkında hâlâ bir soruşturma açmak aklınıza bile gelmiyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, değerli arkadaşlar, yasa teklifi coğrafi bilgi sistemlerinin güncellenmesiyle ilgili ve bazı maddelerde değişiklik içeriyor.
1'inci maddeyle ilgili şunu söyleyeyim: Coğrafi bilgi sistemlerinin tek bir merkezde toplanması mantık olarak doğru gelebilir ama siz, coğrafi bilgi sistemindeki bir paftayı mesela 70 santime 100 santim yani 700 metreye 1 kilometre genişliğindeki bir alanı yerli gerçek kişilere paftasını 25 liradan verirseniz, içinizden biri ya da herhangi bir Türk vatandaşı da Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları içinde coğrafi bilgi sistemi üzerinde bir çalışma yaptığında, bütün ülkenin coğrafi bilgisini istediğinde ödeyeceği para teklife göre 35 milyon lira. Üniversiteler kapsam içine alınmıyor, ücretsiz değil ama bazı kurumların ücretsiz olduğu yazıyor.
Bu teklifi hazırlayanlar, sizler, Yandex gibi, Google gibi uluslararası firmalar tarafından eğer manipüle edilmediyseniz, bu, Türkiye'deki teknolojiye yatırım yapan bilim insanlarının önünü kapatmaya dönük bir maddedir. Bu biçimiyle, bunun ciddi biçimde baştan değiştirilmesi, bütün ayrıntılarıyla göz önüne alınması gerekir.
Coğrafi bilgi sistemlerini yabancılara bedel karşılığında veriyorsunuz. Bu bedel, yabancılar için 70 milyon, bunu alacak dünyada birkaç tane büyük tekel var ama meslek odalarına vermekten imtina ediyorsunuz. Gelin, bu deprem gerçeğinin arkasında artık şu değer yargınızı değiştirin: Ya, bu ülkenin meslek odaları, 1954 yılından beri, yetişmiş teknik bilim insanlarını bünyesinde barındırıyor; pek çok meslek odasının başkanı üniversitelerde hoca ya da akademisyen ya da sektöründe çok başarılı mühendisler, mimarlar. Yani bunların geçmişten beri siyasal olarak sizlerle birlikte olmaması, bu insanların deneyim ve birikimlerinden yararlanmamızı engelleme hakkını size vermez. O nedenle bu kısmına, yasa teklifine adını veren bu maddeye karşı olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Bu yasa teklifinin temelinde, ruhunda bir başka önemli nokta var. Bu 31 Mart ve 23 Haziran seçimleri sonrasında siz sadece belediyeleri kaybetmediniz, siz bu belediyelerdeki birtakım kadrolarınızı bakanlıklara taşıdınız; onları sizler biliyorsunuz. Şimdi belli ki bu maddeleri bu metinlerin içine o bürokratlar koyup getiriyorlar yani yıllarca, yirmi beş yıl Ankara'ya, İstanbul'a ihanet eden bürokratlar şimdi bakanlıklara gelmiş, yerleşmişler; şimdi bu yetkileri belediyelerden alıp Hükûmete, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına ve Toplu Konut İdaresine taşımak istiyorlar.
Şimdi, değerli arkadaşlar, mülga Bayındırlık ve İskân Bakanlığının gecekondu önleme bölgesiyle ilgili yetkisi yerel yönetimlere devredilmişti. Bu konuyla ilgili siz bir yasa çıkardınız, bu yasada da bu yetkiyi Toplu Konut İdaresine verdiniz. E, Danıştay bunun karşısında bütün kararların üzerinde bir karar verdi, dedi ki: "Yetki belediyelerdedir." Şimdi, gecekondu önleme bölgelerinin yürütmesini yerel yönetimlerin yapmasında neden sakınca görüyorsunuz? Toplu Konut İdaresi, hazine arazileri üzerinde istediği kadar alanı gecekondu önleme bölgesi olarak ilan edebilir ve bu alanla ilgili de çalışmalarını yapabilir; buna engel herhangi bir durum yok. O nedenle gerek yasanın ruhunda olan belediyelerin, yerel yönetimlerin gelirlerini "gecekondu önleme bölgesi" adı altında Bakanlığa ve merkezî Hükûmete aktarmayı gerek belediyelerin yetkilerini yasanın içine ek maddeler koyarak daraltma girişimlerini gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum. Üstelik, bütün seçimlere girerken -Anayasa gibi dağıttığınız sizin seçim bildirgelerinizi tek tek okuduğumuzda- yerel yönetimlerin güçlendirilmesini, merkezî idareye akan bütçe gelirlerinden önemli payların yerel yönetimlere aktarılmasını siz seçimlerde vadettiniz, bunu halka vadettiniz ve aldığınız oyların ve kazandığınız belediyelerin arkasında bu vaatleriniz var. Ya söz verdiğiniz o seçim bildirgelerinizdeki sözlerinizi tutunuz ya da bu maddelerle ilgili bürokratların siyasete yaptığı dayatmalara teslim olmayınız.
Tabii, yasa teklifinin içinde önemli ve doğru bulduğumuz yanlar da var. Nedir o? Parsel bazında plan tadilatının yapılmasını engelleyen bir hüküm getiriliyor, "Ada bazında plan tadilatı yapılır." deniliyor, orada bin metrekareyle de sınırlama getiriliyor. Burada, neden siz parsel bazında plan tadilatı teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisine yasa teklifi olarak Sayın Mustafa Demir sunduğunda... Tabii, burada cevaplayacak Hükûmet olmadığı için ben yüce Meclisin huzurunda bu soruyu sormak istiyorum: Siz, 19 Kasım 2019 tarihinde, Sarıyer 11/2 pafta, 11 ada, 95 parseldeki 10 bin metrekare arsaya 120 bin metrekare imar tadilatını neden parsel bazında yapıyorsunuz? Neden bütün bölgenin imar planlarında emsali 2,3 ve 2 iken yalnızca bu parsel için 3 emsal ve bodrum katları için özel istisnalar getiren düzenlemeyi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı askıya çıkararak yasalaşmasına izin veriyor? Mademki parsel bazında plan tadilatı yapan belediyeler bu konuda şaibeye bulaşmışlardır, madem bundan dolayı kentler ciddi biçimde bozulmaktadır, çarpık yapılaşmaya yol açmaktadır o zaman, siz, 13 Ocak 2020 tarihinde, daha teklif Meclisteyken İstanbul Eyüp Hasdal'da 2 ada, 86 parselde 8.600 metrekarelik arsaya neden imar plan tadilatı yapıyorsunuz? Neden kasım ayı içinde daha önce mahkeme tarafından iptal edilen İstanbul Kemerburgaz'ın içindeki Kemer Yapı Kooperatifine ait 330 bin metrekare yeşil ve spor alanını konut imarına açıyorsunuz? Madem parsel bazında plan tadilatı yapan yerel yöneticiler, imar komisyonu başkanları, meclis üyeleri toplum aleyhinde işler yapıyorlardı, çevreyi kirletiyorlardı, şehri kirletiyorlardı; peki, bu yetkileri toplamaya çalıştığınız Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bunları yaptığı zaman "Evet." mi diyeceğiz? Neden Zeytinburnu 772 ada, 70'ten 78'e kadar parsellerde; 3.346 ada, 1 parselde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı plan tadilatı yapıyor?
Yerel yönetimlerin güçlenmesinden anladığım, halkın oyuyla seçilmiş olan meclislerin ve belediye başkanının, halka hesap vermek zorunda olanların bu tür kararların altına imza atması gerekir. Yerel Yönetimler Şartı'ndan bizim anladığımız bu.
Sayın milletvekilleri, oy veriyorsunuz ama neye oy verdiğinizi biliyor musunuz? Destekliyorsunuz, desteklediğiniz bakanlığın bürokratları arkalarda neler yapıyor, biliyor musunuz?
Şimdi, bir başka önemli nokta şu: Burada yükseklikle ilgili bir sınırlama getiriliyor, deniyor ki: "Plan, dikey yapılaşmayı engellemek için yapıcı yükseklikle ilgili sınırlama getirebilir." Bakın, ben teknik olarak size bir bilgi aktarmak istiyorum: Bir imarda, bir imar planında, bölge imar planında "yükseklikle ilgili sınırlama" ya da "yükseklik sınırlaması" diye bir kavram yerine "yoğunluk sınırlaması" şeklinde bir yasa maddesini gelin, burada geçirin. Eğer gücünüz yetiyorsa yoğunlukları kısıtlayan, belediye meclislerinde belli bir yoğunluğun üzerinde imar izni verilmesini engelleyen hükümleri bu maddenin içine koyalım. Çünkü bakın, siz, burada, yasada bir sınırlama getirerek... Türkiye'de 500 metre yüksekliğinde gökdelen de yapılabilir yani 500 metrelik gökdelen bir teknoloji ve mühendislik çalışmasıdır, bu da yapılabilir. Dubai'nin sembolü olan kuleler bir mühendislik çalışmasıdır, dünyanın her yerinde bu olabilir ama yükseklik kısıtlamasını getirdiğiniz yerde yoğunlukla ilgili kısıtlama getiremiyorsunuz ve benim anlamadığım, hiçbir mimarın ve şehir plancısının anlamadığı bir kavramı da dilimize yerleştirmeye çalışıyorsunuz: "Yatay mimari." Arkadaşlar "yatay mimari" ya da "düşey mimari" diye bir şey yoktur; yoğunluğu düşük alanlar vardır, orta yoğunluklu alanlar vardır, yüksek yoğunluklu alanlar vardır. Bir bölgeye yüksek yoğunluk veriyorsanız imarı da zaten yüksek vermek zorunda kalırsınız demektir.
Şimdi, burada, yıkımlarla ilgili bir düzenleme getiriliyor, deniliyor ki: "İmar barışından yararlanan binalar, ilgili kuruma başvurarak güçlendirme izni alabilir." Ama güçlendirme izninin ilgili kurumdan nasıl alınacağı... Komisyonda biz buna itiraz ettik, güçlendirme yapmak istiyorlarsa imar barışından yararlanan binalar için dedik ki:
1) 2981 sayılı, 1983 yılında çıkmış olan imar affından yararlanan binaları da kapsama dâhil edin. Yani imar affından yararlanmak Adalet ve Kalkınma Partisinin çıkardığı yasalara göre hak ama sizden önceki iktidarlar döneminde çıkmış olan aflar kapsama dâhil değildir. Böyle bir mantık olabilir mi?
2) Buralarla ilgili bir güçlendirme yapılacaksa jeolojik etüdü zorunlu hâle getirelim. Diyelim Manisa Fay Hattı üzerinde, diyelim İzmit, Yalova, Karlıova, Pütürge, Sivrice, Erzincan, Tokat Niksar yani bir fay hattı üzerindeki bir bölgede riskli bir yapı varsa, altındaki jeolojik toprak, zemin sağlam değilse sadece inşaat mühendisinin vereceği bir güçlendirme raporuyla bu binaya güçlendirme yapsanız bile depremde bu bina yerle bir olacaktır. O zaman, biz burada -bu ülkenin yetişmiş jeoloji mühendisleri var, onların da meslek disiplinlerini uygulaması açısından- jeolojik haritaların da dikkate alınarak maddenin içine ilave edilmesini istedik ancak başarılı olamadık.
Bir başka olay: İktidarınız döneminde milyonlarca kaçak bina yapıldı. Bu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı parsel bazında plan tadilatı yapmaya uğraşırken Anadolu'nun hiçbir mezrasında, hiçbir köyünde, hiçbir beldesinde imar planı yapmadı. İmar planı yapılmayan yerlerdeki nüfus artışı da kaçak yapılaşmalarla gerçekleştirildi. Şimdi, belediyeye "Kaçak yapıları yıkacaksınız, yıkmazsan ben yıkarım, yüzde yüz fazlasıyla senden tahsil ederim hem de senin devletten alacağın haktan yani İller Bankası payından kesinti yaparak." diyorsunuz. Bu, çok adaletsiz bir uygulama. Bu, kaçak yapılaşmaya göz yuman belediye başkanlarıyla ilgili süreci rahatlatıp belediyeleri, özellikle bu seçimlerden sonra görev alan pek çok yeni belediye başkanını ve yerel yönetimleri halkla karşı karşıya getirme düzenlemesidir. Hele buralarda belediyenin resen bunu yapabilmesiyle ilgili, bu yıkımları yapabilecek ekipmanı var mı, bütçesi var mı, bu kadar binanın yıkımını yapması durumunda bunları taşıyabilecek döküm alanları var mı; bunlara da bakmadan, bir maddeye koyarak burada kaçak yapılaşmayı cezalandırmak ve engellemek asla başarılacak bir iş değildir.
Niye değildir? Bakın, bu ülkede yapılmış en büyük kaçak yapılaşma, imar barışı yasasının çıktığı gün ile bu yasaya ilgili müracaatların kapandığı gün arasında yapılmıştır. Şimdi, biz Trabzon Çaykara'ya gittik. Çaykara bir ilçe belediyesi, büyükşehir sınırları içinde; köy yerleşik alanlarının imar planları yok, köy yerleşik alanlarında kaçak yapıdan başka da vatandaşın seçeneği yok. Belediye başkanınız demiri, betonu satıyor; ilçe başkanınız keresteyi, kapıyı, pencereleri satıyor; ondan sonra, bir karar geliyor, onlarca binayı yerle bir ediyorsunuz. Bir yerleşikte, köy yerleşik alanında imar planınız yoksa, bu bölgeyle ilgili imar planı çalışması yapmadıysanız bunu yapmayan bakanlığa hesap sormak yerine, yıllardan beri alışılagelmiş yöntemlerle köyünde ev yapan yurttaşı cezalandırma anlayışını da maalesef sizlerde görmüş bulunuyoruz.
Yine, yasa teklifinin içinde bulunan bir mantıksızlığı da belirtmek istiyorum mühendisler ve yapı denetim firmaları açısından. Kaçak bir bina sahipleri imar barışına başvuru yapıyor, binayla ilgili verilmiş olan 32'nci madde yıkım, 42'nci madde para cezalarından imar barışına başvurduğu gün muaf oluyor ama bu kaçak binayla ilgili yapı denetim firması yetkilisinin cezaları devam ediyor. Yani buradaki mühendis aleyhine, yapı denetim firmaları aleyhine yanlışın da mutlaka düzeltilmesi gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen Sayın Zeybek.
GÖKAN ZEYBEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tabii, yasa teklifinin içinde, yapı tadil tutanağı tutulmuş bir binanın belgesinin bir hafta içinde ilgili tapu dairesine yollanması ve bu manada, üçüncü şahısların, tüketicilerin korunmasıyla ilgili düzenleme doğru. Parsel bazındaki plan tadilatının değişikliği kesinlikle doğru. Ama bütün bu konularla ilgili, bu yasa teklifinin ana fikri olan yetkilerin merkezîleşmesi fikrini doğru bulmuyorum. Başta İstanbul, Ankara, İzmir, bütün büyükşehir belediyeleri ve nüfusu 100 binin üzerindeki ilçe belediyelerimizin tamamı iktidarınızın yanlış ekonomi politikaları yüzünden oturmaktadır. Gelin, iş birliği yapalım; Bakanlığa yetkileri toplamak yerine, yetişmiş insan birikimi olan yerel yönetimlerle iş birliği yaparak bu afet ve deprem riskini ortadan kaldırmak için çalışalım diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)