| Konu: | Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 49 |
| Tarih: | 29.01.2020 |
HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 161 sıra sayılı Coğrafi Bilgi Sistemleri ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerine partim ve grubum adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce Elâzığ'da meydana gelen deprem sonucu yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Bilindiği üzere, doğal afetlerin siyasi sonucu olmaz, doğal afetlerin siyasi sorumluları olur. Bu sorumluluğu alabilmek için ise ciddi bir devlet ve yönetim anlayışının oturmuş olması gerekmektedir. Bu tarz doğal afetler sonunda bazı soruları kendimize sorabilmeliyiz. Mesela depremler hakkında yeterli donanıma ve teknik bilgiye sahip miyiz? Elâzığ depremi sonucu zarar gören veya yıkılan binalar özelinde gerekli ve yeterli önlemler alınmış mıydı? Depreme karşı binaları daha sağlam ve daha güvenli bir yapıya kavuşturabildik mi? Türkiye'de bugüne kadar meydana gelen hiçbir elim kazada bu veya benzeri sorular sorulmadığı için sorumlular da hep sorunsuz bir şekilde işlerine devam etti. Bunları sorduğumuz ve cevaplarını partizan bir şekilde değil, akla ve bilime göre cevaplandırdığımız an yaşanabilir bir ortamı topluma sunmuş oluruz, aksi takdirde "Hüzünlüyüz, acılıyız." gibi birçok yuvarlak laflar ederek yakınırız. Burası yakınmanın değil, çözüm aramanın ve bulmanın yeri olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bu deprem bizlere İmar Kanunu dediğimiz kanunun aslında ne kadar hayati, ne kadar önemli olduğunu yeniden acı bir şekilde tecrübe ettirdi. Bu acılar bize ciddi anlamda üzerinde oturup düşünmemiz gereken bir konu olan imar konusunu titizlikle yaklaşmamız ve kişisel menfaat ve çıkarlar doğrultusunda şekillendirmememiz gerektiğini bir kez daha hatırlatmakta fakat kâr ve kazanç hırsıyla tüm acıları perdeleyen bir iktidar bloğuyla karşı karşıyayız. Kazancın yaşamdan daha kıymetli olduğu, paranın itibarla eş değer tutulduğu bu ceberut uygulamalar döneminde "imar barışı" adıyla bir kanun getirildi. Kaçak yapılara yapı denetimi yapılmadan yapı kayıt belgesi verildi. Burada bulunan birçok milletvekili bilime değil saraya göre hareket etmeyi kendi siyasi kariyerleri açısından kıymetli buldular. Bakınız, imar barışı yasası Meclise geldiği zaman Türkiye mimar ve mühendisler odası imar affı konusunda iki hususa dikkat çekmişti. Bunlardan biri, kaçak yapıları çözmeyeceği, aksine kaçak yapıyı özendireceğiydi; diğer husussa depremsellik koşullarında olan Türkiye'de güvenli olmayan üretim sürecinin artacağı durumlarıydı. Çalışmalarına sivil toplum kuruluşlarını, sendikaları, meslek odalarını dâhil etmeyen anlayış maalesef bu uyarılara da kulak tıkadı.
Ben buradan şimdi sormak istiyorum: Elâzığ depremi sonucu yıkılan veya ağır hasar alan binaların kaçı imar affından yararlandı? Bu binalardan kaçı yapı denetiminden geçti? Yapı denetimi basite alınacak bir konu değildir. Yapı denetim mekanizmasının sağlıklı çalışmadığını artık herkes kabul ediyor; emekli mühendislerin, mimarların ve işsizlerin diplomasını vererek yürütülen bir çark. Bunların birçoğu şantiyeyi bile görmeden attıkları bir imza karşılığında para alıyorlar. Bu mekanizmanın ciddi olarak çalıştırılması ve bu denetim mekanizmasının da ciddi olarak denetlenmesi şarttır, yoksa bu sarmaldan kurtulamayız. Bu durumları ciddiye almamak ölümlere davetiye çıkarmaktır.
Değerli milletvekilleri, söz konusu yasa teklifine gelecek olursak, usul açısından birkaç şeyi eklemek isterim. Teklifin Meclise 13 Ocak Pazartesi günü sunulmasının ardından, kırk sekiz saat geçmesiyle beraber 15 Ocak Çarşamba günü saat 18.30'da Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu alelacele toplatıldı. Komisyonda da dile getirdiğimiz gibi, muhalefet milletvekillerine kanun teklifi üzerinde yeterli çalışma imkânı bırakılmadan hemen toplanmanın bir manasının olmadığını söyledik. Bakınız, geçen hafta Meclis kapalı tutuldu. Bu süre içerisinde üzerinde ayrıntılı bir çalışma yürütebilirdik. Keza, konuyla ilgili sivil toplum kuruluşları, meslek odaları daha aktif katılım sağlayarak söz konusu teklifi zenginleştirebilirlerdi. Sivil toplum kuruluşlarının, meslek odalarının, sendikaların sunacakları bilgilerle yeni ve işlevsel bir kanun teklifi hazırlanabilirdi. Bu imkân onlara dahi sunulmadan acilen toplanmanın bir önemi yoktur. Buraya bir yasa teklifi geldiği zaman, amacımız, salt bir şekilde karşı çıkmak değil, onu zenginleştirmek, var olan metinde eksik gördüğümüz hususları dile getirmek, yanlış gördüğümüz uygulamalara karşı da bir direnç gerçekleştirmek, bu da demokratik Meclisin bir parçasıdır fakat yangından mal kaçırırcasına bir tutum alınması söz konusu teklifin de bazı temel değerlerden eksik bir biçimde Meclise sunulmasına sebebiyet vermektedir. İşte bu temel değerler eksikliklerinden biri de Anayasa'ya aykırılık durumudur. Amaç, günü kurtarmak değil, yarının Türkiye'sini hep birlikte inşa etmektir. Bunu elimizden alarak "Saray istedi, oldu." mantığı demokrasi kültürüne vurulacak en büyük prangadır.
Kanun teklifinin adı her ne kadar "Coğrafi Bilgi Sistemleri" olsa da 37 maddeden oluşan kanun teklifinin sadece 1 maddesi coğrafi bilgi sistemleriyle ilgili, teklifin 12 maddesi İmar Kanunu'nda değişikliği, 6 maddesi ise Yapı Denetimi Kanunu'nda değişikliği öngörüyor fakat adı "Coğrafi Bilgi Sistemleri Kanun Teklifi."
Parlamentonun amacı kanun yapmak ve kanunları Anayasa'ya uyumlu biçimde hazırlamak. Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa ve yasaları görmezden gelirse toplumdan yasalara saygı duymasını beklemek en basit tabiriyle aymazlık olur. Anayasa Mahkemesinin daha önce iptal kararı verdiği bir düzenlemeyi yeni başlık altında Meclise sunmak, tabiri caizse hukukun arka kapısını aramak, yasama organının acziyetini göstermekten başka bir şey değildir.
Yine "millet bahçesi" ibaresi, bu kanun teklifinde de karşımıza çıkmaktadır. Genelde kanunların 3'üncü veya 4'üncü maddeleri "Tanımlar" kısmıdır fakat "millet bahçesi" kavramı kanunda var, tanımı yönetmelikte. Böyle bir usul olmaz, eğer kanunda bir kavram geçiyorsa tanımını da kanunda yapacaksınız, yarın öbür gün rahatlıkla değiştireceğiniz yönetmeliklerle değil.
Bakınız, kendi döneminizin uygulamalarını eleştiren bir mantıkla hazırlanmış bir kanun teklifi. Sanki İstanbul'daki 121 gökdelenin 117 tanesi AKP tarafından yapılmamış gibi dikey mimariyi eleştiriyorsunuz. Kentsel dönüşümün adı oldu rantsal dönüşüm, ev sahipleri daha büyük daireler peşinde koştu, müteahhitler daha fazla kat çıkıp kârını artırmayı düşündü. Sayın Bakan da yakın zamanda çıkıp "Bundan sonra riskli binalar için köklü dönüşüm projesi başlatacağız." diyerek şimdiye kadar yapılanların köksüz ve temelsiz projeler olduğunu itiraf etmiştir. Şubat 2019'da İstanbul Kartal'da bina çöktü, Bakan Kurum "Üç ay içinde riskli binaların envanteri çıkarılacak." dedi, bundan dört ay önce İstanbul depreminden sonra da aynı şeyler söylendi. Envanter nerede? Envanter yok. Cumhurbaşkanı "Depremleri durduramayız." diyor, doğrudur ama depremlerin sebep olduğu yıkımları ve ölümleri durdurabiliriz; yeter ki bilimle, teknikle, mantıkla, kalite kontrolle, denetimle kavgalı olmayalım.
Kanunlar bir bakanlıkta hazırlanıp önümüze geliyor diye tamamen siyasi ve partizan duygularla onaylamak, en basitinden, size oy veren insanlara karşı ihanettir. Bir Bakan da çıkıp "Rant, kâr demektir." dedi. Hâlbuki lügatlerde kâr "Alışveriş işlerinin sağlandığı para kazancı." "Üretim faktörlerinden biri olan girişimcinin üretimden aldığı pay." "Maliyet fiyatı ile satış fiyatı arasındaki fark." diye tarif ediliyor. Rant ise "Bir malın, mülkün ya da paranın belirli bir süre sonunda hiç emek verilmeden sağladığı gelir." demektir.
Değerli milletvekilleri, bu yasa teklifi diyor ki: Coğrafi veriler özel kuruma ücretsiz verilecek. Nedir bu özel kurumlar, kimdir? Alanda bilimsel çalışma yapacak odalara, konfederasyonlara para karşılığı satmayı ama özel kurumlara ücretsiz vermeyi düşünüyorsunuz. "Yandaşa beleş." mantığından kurtulmanız gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin ve sözlerinizi bağlayın Sayın Gaydalı.
MAHMUT CELADET GAYDALI (Devamla) - Yine, TOKİ'ye belediye sınırları içerisinde ve dışarısında yetki verilmesinin anlamı nedir?
Bakınız, bu yasa teklifi, imar konusunda muhtarların görevini valilere veriyor. Zannedersiniz valilerin hepsi mühendis, hepsi mimar. Konuyla ilgili uzmanlar dururken bunun valilere verilmesi yıkımları önleyecek mi?
En çarpıcı konu ise Cumhurbaşkanına Ahlat'ta yapılması planlanan 1.070 metrekarelik yeni saray. 1.100 odalı saray küçük geldi de birkaç oda da Ahlat'ta mı yapalım diyorsunuz?
Bizler meslek odalarının ve sendikaların daha özgür çalışabileceği, TOKİ'nin değil halk iradesiyle seçilmiş belediye başkanlarının daha aktif rol alabileceği, halkı cezalandırıcı değil meşru olmayanı engelleyici, tekçiliği değil halkların refahını düşünen bir kanun teklifinin bu Parlamentodan geçmesi gerektiğini düşünüyoruz. Unutulmamalı ki keyfî rejimler mutlak tahakkümün, düzensizliğin, yolsuzluğun, kaosun ana kaynağıdır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)