| Konu: | Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 50 |
| Tarih: | 30.01.2020 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, esasında, sıra sayısı 161 olan bu Yasa Teklifi'nin adında "coğrafi bilgi sistemi" kelimesi özellikle geçmekle birlikte, içeriğine baktığımızda imar kanunlarıyla ilgili yani imarla ilgili kanunlarda bazı değişiklikler içeriyor. Olabilir; yani, her zaman hayat değiştiği için yasalarda da değişiklik olması gerekiyor, vesaire fakat biraz dikkatli baktığımda ben şöyle bir sonuç ya da şöyle bir kuşku edindim: Bu yasanın özellikle ivedi yargılama usulünü gündeme getirmiş olması esas itibarıyla bir hızlı iş yapma yani mevcut yasaların ima ettiği mülkiyet ilişkilerinin, imar meselesiyle ilgili olarak ortaya çıkacak olan mülkiyet ilişkilerinin mahkemelere iletilmesi sonucunda ortaya çıkacak olan karmaşıklığı gidermeye yönelik olmak üzere veya en azından -başka biçimde söyleyecek olursak- daha hızlı arsa ve arazi düzenlemesi yapabilmeyi amaçlamak adına böyle bir ivedilik ima eden bir usul önermiş olması, doğrusunu isterseniz, bu yasanın amacıyla ilgili olarak kuşku duymama sebep oldu benim. Yani, esasında açıkça söyleyeyim: Bu yasada ben iki acil, ivedi şey görüyorum; bunlardan bir tanesi galiba Kanal İstanbul'la ilgili olarak ortaya çıkacak olan mülkiyet ilişkileri meselesi, bir de Ahlat'taki saray meselesiyle ilgili bir düşünceyle birlikte oluşmuş olan bir yasa tasarısı olduğu kanaatindeyim.
Şimdi, arkadaşlar, şunu söyleyebiliriz: Gerçekten de baktığımızda, imarla ilgili olarak yaşanan sorunlar... Ben, doğrusunu isterseniz, şehir plancısı falan değilim, onun için de çok ayrıntılı bir şey söylemeyeceğim ama özellikle arsa ve arazi düzenlemeleriyle ilgili olarak ortaya çıkan mahkeme meseleleri gerçekten çok zaman alan ve dolayısıyla da maliyeti olan süreçler. Fakat arkadaşlar, böyle bir sorunu aşmak için -bence olmaması gereken- Anayasa'nın 125'inci maddesi çerçevesinde idarenin aldığı kararların mahkemeye götürülmesi gerekliliğini neden pas geçelim? Yani bunun bir gerekçesi olması lazım. Tamam, anlıyorum, bugüne kadar bazı gerekçelerle -mesela özelleştirmeyle ilgili olarak olabilir, turizm yatırımlarıyla ilgili olabilir, afetle ilgili olabilir- bazı meselelerde ivedilik usulü kabul edilmiş ve yürürlükte. Fakat arkadaşlar, onlara da bence istisnai durumlar diye bakmak lazım. Dolayısıyla da ben bunu şuna benzettim bu yasayı okurken: Nasıl ki her bir devlet kurumu diyeyim, Kamu İhale Yasası'ndan kendisini uzak tutmak için bir çaba içinde ise tıpkı onun gibi, arsa ve arazi meseleleriyle ilgili olarak ortaya çıkacak olan sorunların aşılmasında normal mülkiyet haklarını dikkate alan, adil yargılamayı dikkate alan bir çizgide, bir çerçevede iş yapmaktansa bundan uzak durmak ve dolayısıyla da muhtemel zaman kayıplarını ortadan kaldırmak gibi bir amaçla düşünülmüş olduğunu görüyorum. Ama arkadaşlar, Kamu İhale Yasası'nın gerçekten hâlipürmelal-i hepinizin bildiği bir mesele. Yani bugün itibarıyla "Kamu İhale Yasa'mız var mı yok mu?" derseniz, "Nelere uygulanıyor?" diye baktığınızda, hangi kurumların kararları Kamu İhale Kanunu'nun kapsamı alanında olduğuna baktığınızda çok az sayıda olduğunu görünce o zaman şöyle bir sonuç çıkarmak mümkün: Demek ki Kamu İhale Kanunu diye bir kanun var ama aslında yok yani aslında bence bir "zombie" kanunla karşı karşıyayız.
Şimdi, dolayısıyla buradaki meselemiz de biraz böyle gibi geliyor bana. Yani imar meseleleriyle ilgili olarak önümüzdeki dönemde -demin ifade ettiğim gibi- Kanal İstanbul sorunu çerçevesinde bir acelenizin var olduğu anlaşılıyor ve o çerçevede de bunu hızlandırmak istiyorsunuz. Fakat arkadaşlar, ben süremi uzatmayayım ama şunu tekrar edeyim, bunun birkaç defa altını çizmiştim: Demokrasiler ağır çalışır ama genellikle doğru sonuçlar üretir ancak despotik sistemler hızlı çalışır ve yanlış kararlar üretir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)