| Konu: | Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 53 |
| Tarih: | 06.02.2020 |
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun zamandır Genel Kurula hitap etmek gibi bir imtiyaz düşmedi hisseme. Söz talebim oldu ama söz talebim karşılanana kadar memlekette pek çok acı hadise yaşandı. Başka şeyler söyleyecektim ama memlekette hem yaşadıklarımız hem yaşadıklarımıza siyasetçilerimizin mukabelesi, devletin başından, Hükûmet yetkililerinden siyasi aktörlerimize kadar bu meseleleri konuşma şeklimiz, benim de konuşacaklarımın sıralamasını değiştirdi.
Evvelen, Suriye hususunda endişelerimizi arz edecektim. Dışarıda söylediklerimizi Genel Kurulda söylemek, sözü daha kıymetli, daha kuvvetli hâle getiriyor çünkü burası millet iradesinin kalbi. Burada milletvekillerine emanet ettiklerimiz, milletin vicdanında daha hatırlı yer teşkil ediyor. Dolayısıyla, burada söylemek istedim ama peşinden Suriye'de askerlerimize bir saldırı oldu.
"Bu tozun dumanın arasında, bu müzakere masalarında attığımız imzaların arkasına yığdığımız zafer çığlıklarının arasında 'Amerika'yı dize getirdik.' 'Rusya bizim müttefikimiz.' heveslerinin arasında dikkat edelim, dikkat etmek zorundayız; bu Amerikalılarla Ruslar bu tozun, dumanın arasında anlaşırlar ve biz, Orta Doğu'da ayazda kalırız." diyecektim, bunun üzerine oturtulmuş bir çerçeve üzerinden endişelerimi ifade edecektim, askerlerimize saldırı oldu.
Siyaset, yaşadığımız acı hadiselerin üzerinden kendisine mikrofon tutulan ya da bu sorumluluğu taşıyan insanların, ölenlere rahmet dileyeceği bir mevki değildir, malumualiniz. Burası, millet iradesinin kalbidir; Allah'tan gayri kimseye eğilmezliğiyle iftihar ettiğimiz milletimizin iradesini temsil ettiğimiz yerdir. Dolayısıyla burada, millete rahmetten çok, rahmet olunur; rahmet okunmaz, rahmet olunur millete. Burada siyasetçilerin varlığı, devlet adamlarının kurmuş oldukları cümleler, o cümlelerin arkasına yığdıkları devlet kuvveti, hizmetini görmek zorunda oldukları millete rahmet olma sürecini organize eder. Yani biz, millete rahmet dilemeye değil, millete rahmet olmaya mesul insanlarız. "Efendim, deprem oldu, ölenlerimize rahmet olsun." "Efendim, terör saldırısı oldu, ölenlerimize rahmet olsun." "Çığ felaketi oldu, ölenlerimize rahmet olsun."
Bir de rahmet dileklerimizin içerisindeki hissizlik, can sıkıcı bir raddeye vardı. Başka şeyler söyleyecektim, çığ felaketi oldu. Çığ felaketinden kurtarmaya teşebbüs ettik çığın altında kalanlarımıza -33'tü, 34 oldu buraya gelirken yitirdiğimiz canlar- cümle kuracaktım; kurduğumuz cümlelere, 34 canımıza, bunları kurtarma sürecindeki ihmallere cümle kuracaktım, Sayın Cumhurbaşkanının Delice'de yaptığı konuşmanın tonlaması, can sıkıcı hâle geldi.
Şimdi, siyasetçilerin vazifesi, tabii ki milletin acılarını paylaşmaktır. Bu acıları paylaşırken nezaret etmek zorunda oldukları ahlak, bu topraklarda bin yıldır temsil ettiğimiz nezakete, zarafete özen göstererek ihtimamla saygı duymayı da gerektirir. Efendim, tatile gitmeyi nasıl rencide edici bulup nasıl ikazlarımıza konu etmişsek, acıların üzerinden kurulan mitingdeki cümleleri de o kabil bir tedip edici cümleyle tenkit etmek zorundayım.
Akşam bir daha izleyeceksiniz, kırk bir dakikalık konuşmayı 4 sefer izledim; acaba bu paylaşılan kısa videoların arkasında bir algı operasyonu yapılıyordur da Hükûmetin aleyhine bir siyasi algıyı bir siyasi muhalefet duygusuyla buluşturuyorlar mıdır diye konuşmanın tamamını izledim; yani sadece o iki üç dakikalık videoyu izlemedim, tamamını izledim. Ben burada konuşunca AK PARTİ Grubumuzun pek tabii olarak "Efendim, ne alakası var? Senin dediğin gibi değil." deme hakkı vardır ama ben, akşam evinize gittiğiniz zaman çocuklarınızla, annelerinizle, eşlerinizle beraber seyretme imkânı bulursanız onların sözlerine, hissiyatına sizin de çok ihtimam göstereceğinize inanıyorum. Bu cümlelerin içerisindeki hissizliği, can sıkıcı buldum. Yani, mitingi iptal edersiniz, etmezsiniz, ayrı bir şey ama bu meseleler konuşulurken bu meseledeki hissizliği, can sıkıcı buldum.
Devlet olmanın gereği her zaman şu değildir: "Efendim, bu başımıza gelen felaketten sonra çok ciddi dersler aldık, soruşturma süreçlerini bütün ciddiyetimizle takip edip bu mevzuda kabahati, kusuru olanların tamamına gerekli müdahaleleri yapacağız ve devletimizi buradan tecrübeyle çıkaracağız." Bu cümlelerden sonra başımıza gelen felaketlerin haddi, hesabı, hududu yoktur. Efendim, Suriye'de ettiğimiz onca cümlenin, kurduğumuz onca cümlenin arkasındaki zafer naralarının üzerine Rusların bizim askerlerimize yaptığı saldırıya "Kırım'ı ilhak teşebbüslerini görmediğimizi zannetmeyin ha!" gibi bir cümle kurarak savuşturmaya çalışıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakika Yavuz Bey.
Buyurun.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Dolayısıyla, arkadaşlar, biz davulcuya kızdık, zurnacıya sitem ediyoruz falan gibi bir diplomasi ciddiyetsizliğini kaldıramayız. Kırmızı çizgilerimiz var. Kırmızı çizgilerimizin arkasında devlet ve millet beraberliğini sağlamak zorundayız. Ne kırmızı çizgimiz? Efendim, PKK'ya devlet kurdurmayacağız. İrademiz ne? Barış Pınarı Operasyonu. Üçüncü günün şafağında bir "tweet"le durmayacağız. 444 kilometrekarelik hattı, canımız pahasına gireceğiz ve alacağız. Önce köy kavgası gibi yapacağız işimizi: Önce dayak, sonra barış.
Şimdi siz üçüncü günün şafağına yaslanmışsınız zafer naralarıyla "Efendim, harika bir müzakere, muazzam bir diplomasi zaferi. Gördüğünüz gibi Amerika'ya diz çöktürdük, Rusları da safımıza aldık, hizaladık. Dünya liderliği..." cümlelerinin arkasına. Şehitlerimiz var... Şimdi, bu şehitlerimizin arkasından kurduğumuz cümleler "rahmet olsun" cümleleridir. Rahmet olsun şehitlerimize ama devlet, bütün bir milletin, 82 milyonluk milletin üstünde rahmet iradesi gösterecek kadar ciddiyetle yönetilir. Bunun yolu da şuradan geçer: 444 kilometrekarelik uzunluğun, 30 kilometrelik derinliğin bütün hâkimiyetini alacak bir devlet kuvveti gösterebilecekseniz cümle kuracağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Gösterecekseniz bu iradenin arkasında muhalefet olarak duracağız ve yığılacağız. Gösteremeyecekseniz, sizin uluslararası toplantılarda cümle cümle kurup zafer naraları attığınız şeylerin bedelini, caydırıcılığımızı kaybetmişliğimizden dolayı ödeyen askerlerimize "rahmet" okuyarak savuşturamayız. O yüzden bir an önce ya yönettiğiniz devletin ciddiyetine uygun bir iradeyi devlet-millet beraberliğiyle taçlandırın, biz de sözünüzün ve iradenizin arkasında duralım yahut gücünüzle mütenasip cümleler kurun. Savaşıyormuşuz gibi yaparak barışmak, barışıyormuşuz gibi yaparak savaşmak yerine adam gibi savaşacağız ya da adam gibi barışacağız. Hepsi bundan ibarettir.
Çok söylenecek söz var. Birkaç madde daha, belki itirazımız olmayan yani teknik olarak itirazımız olmayan birkaç maddede birkaç hususu daha millet iradesinin kalbi olduğunuz için size emanet etmek istiyorum. Fırsat olursa tekrar konuşacağım çünkü birkaç hususun gözden kaçmaması lazım. Biz cenaze olduğu zaman mahallede yüksek sesle konuşmayan, çocukları ölmüşlere taziyeye giderken çocuklarıyla gitmeyen, fakirlere...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - ...mahallemizin içerisinde ihtiyaç sahiplerinin yanına giderken, onların ziyaretine giderken, onların rencide olmaması için o hissiyatı taşıyacak nezakete biz dikkat ederiz.
Dolayısıyla, cenazede konuşulacaklar bellidir, acıda konuşulacaklar bellidir, konuşma şekli bellidir. Yani Eren'in annesine anahtar gösterirkenki nobranlık, Eren'in, Eren'imizin annesine ev almak gibi bir kıymeti, ona miting meydanında anahtar gösterirkenki nobranlık, Ahmet Çamur'un cenazesinde tabutun üstüne elini vurarak konuşma nobranlığı, mitingde... Özellikle dinledim. Burada bana kızıp cevap da verebilirsiniz. Akşam gidince lütfen Sayın Cumhurbaşkanımızın konuşmasını dinleyin, lütfen. O tonlamanın sizin de kalbinizi tırmalayacağına inanıyorum. O tonlamanın "30 şehidimiz var, TOKİ'ye ev yaptırdık..."
Depremden sonra Sayın Cumhurbaşkanının konuşmasının, Delice'deki konuşmasının bir tek makul tarafı var arkadaşlar. Bu konuşmayı sadece şöyle makul karşılayabilirdik: Elâzığ'daki depremde 1 canımız gitmeseydi, 1 canımız gitmeseydi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bitirebilir miyim Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - ...çığ felaketinde çığın altında kalmış bütün vatandaşlarımızı sağ salim kurtarabilseydik, o zaman Sayın Cumhurbaşkanının Delice'deki konuşması, iftihar edilecek bir siyasi konuşmaydı. Ama depremde 41 canımız, burada 39 canımız, askerlerimizden 8 şehidimiz, bu kadar canın yittiği yerde "Hastane yaptık, yaptık da hastanelerde tedavileri görünce huzur bulduk." "Efendim, çığdır, 33 kişi ölmüş, haberi geldi, 33 kayıp, 33 ölenimiz var. Depremdir, afettir, felakettir; bunlar tehditlerdir. TOKİ'nin şu kadar konutunu yaptık." cümlelerini, lütfen, akşam evinize gittiğinizde, istirham ediyorum, bir dinleyin, benim söylediklerime hak vereceksiniz. Devlet acıları paylaşırken de saygınlık olur. Buna ihtimam göstermek zorundayız.
Ekrem İmamoğlu'nun yaptığına kızdık, sizinle beraber kızdık. Bu, toplumun kabul edebileceği bir savunma değildir dedik. Aynı şeyi Tayyip Bey için söylüyorum.
Genel Kurulunuza saygılarla. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)