GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:54
Tarih:11.02.2020

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu vesileyle Genel Kurulu selamlıyorum ve Genel Kurulun sevgili emekçilerine selamlarımı iletiyorum.

Yine, televizyonları başında bizi izleyen yurttaşlarıma selam ve saygılarımı iletiyorum.

Değerli milletvekilleri, Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'yle yerel yönetimlerin kentler üzerindeki yetkileri kısıtlanmakta, yerel yönetimler işlevsizleştirilmekte, etkisizleştirilmekte ve imar konusunda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve TOKİ üzerinden, merkezî yönetimin kentlere doğrudan müdahale hakkı genişletilmektedir.

31 Mart yerel seçimleriyle ağır bir yenilgi alan ve yerel yönetimlerde büyük kayıp yaşayan AKP iktidarı, belediyeler üzerinde bir dizi değişiklik yapmak için yasa teklifleriyle harekete geçiyor. AKP'nin, belediyeleri kendisi için bir rant alanına dönüştürdüğünü de görüyoruz. Bu teklifte de daha çok Çevre ve Şehircilik Bakanlığı üzerinden, belediyelerin imar alanındaki yetkilerini TOKİ'ye devretme girişimi görülüyor. Kamuoyu bir rant alanının daha açılması durumuyla karşı karşıya kalacak.

İktidar, on sekiz yıl boyunca, imar rantlarını yandaş müteahhitlere peşkeş çekmektedir; imar düzenlemeleriyle şehirleri parsel parsel yandaşlarına dağıtmaktadır; parkların yerine AVM'ler inşa edilmiştir. Kentsel dönüşüm projeleri halka değil, daha çok sermaye sahiplerine ve müteahhitlere yarar sağlamıştır. AKP iktidarları döneminde kente ve imara ilişkin çıkarılmış, dönüştürülmüş yasaların tümünde toplumsal ihtiyaç ve talepler gözetilmemiştir. AKP doğayı bir rant nesnesi hâline çevirmekte, ona, basitçe, zenginleştirici bir kaynak olarak yönelmektedir. Ancak gözü kör olan bu sözde zenginleşme, herkesin dâhil olduğu ekosistemi tahrip etmekte ve önü alınmayacak başka adaletsizlikler ve eşitsizlikler doğurmaktadır. Kentler gün geçtikçe daha fazla betona, asfalta ve hafızasız mekânlara dönüşmektedir. Yerel yönetimleri, doğasına aykırı bir biçimde, yetki gaspları veya kayyumlarla merkezileştirmeye çalışan AKP, Türkiye'nin dokusunu aslında Beştepe'ye benzetmeye çalışmaktadır. Kentler beton ve asfalta gömülmüş, kentlerin hâlihazırda zarar görmüş olan ekolojisi yok oluşla burun buruna gelmiştir.

Bilindiği gibi, AKP iktidarları döneminde, kentlerin yeşil alanları ve sosyal, sanatsal ve kültürel çalışmalar için ayrılması gereken bölgeler, deprem toplanma alanları gibi toplumun büyük çoğunluğunun yaşamını ilgilendiren yerler, özellikle iktidara yakın şirketlerin daha fazla kâr elde etmesi için ranta açılmıştır.

Bakın, bunun en somut örneklerinden biri olarak seçim bölgem olan Gaziantep'i vermek istiyorum. Gaziantep'te deprem toplanma alanları çok sınırlı iken, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, 2017 yılında, Şehitkamil ilçesine bağlı Osmangazi Mahallesi'nde, 250 bin metrekarelik deprem toplanma alanını, imarlı arazisinin imar durumunu yüksek yoğunluklu özel ticaret ve konut alanına çevirerek yüksek bedellerle sattı değerli arkadaşlar. Buna kentin sivil toplum örgütleri itiraz ettiler, dava açtılar, idare mahkemesi tarafından yürütmeyi durdurma kararı verildi. AKP 10 kez imar değişikliği yaptı ve şimdi orada 15 katlı binalar yükseldi. Büyükşehir Belediye Başkanına bunun nedeni sorulduğunda, değişikliğin nedeni için belediyenin çok borçlu olduğu, onun için arsa satışı yapmaları gerektiği cevabını veriyor.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; birçok kentte taşkın alanı, sıvılaşma zemin alanı, heyelan alanı, fay hattı gibi zemin özellikleri açısından sakıncalı alanlara kurulmuş konut alanları bulunmaktadır. Kentsel dönüşüm projeleri, çoğunlukla bu alanların kent merkezlerinde, arsa değeri yüksek olanlarda uygulanmakta ve anlaşılacağı üzere kentlinin güvenliği ve sağlığı için değil sermayenin istekleri doğrultusunda belirlenmektedir.

Kentler alınır satılır bir mal, kentte yaşayanlar ise halk değil müşteridir. Bu eşikten sonra toplum yararından değil müşteri yararından bahsedebiliriz. Kent merkezlerinde lüks konutlarda orta, üst sınıfın yaşaması, emekçilerin ise kent dışına sürülmesi istenmektedir. Güzellemesi yapıldığı gibi, kentsel dönüşüm, insanları depreme dayanıklı konut sahibi yapmamakta, aksine küçük bir azınlığı daha fazla gayrimenkul sahibi yaparken büyük bir kitlenin ise konutsuz ve güvencesiz yaşamasına neden olmaktadır.

Ekolojik koridorlar yaratacaklarını vadeden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, hâlihazırda var olan gerçek ekolojik yaşamı yok etmekte veya yok olmasına göz yummaktadır. AKP Hükûmeti bütün bu projeleri, kenti bağlamından kopararak, hafızasını kazıyarak ve yerellerin fikrini almadan büyük bir kibirle inşa etmektedir. Kentler tüketime, AKP ve yandaş müteahhit firmalar ise kentin kendisini tüketmeye odaklı bir hâldedir.

AKP dağıttığı kâr ve alım garantileriyle, yapılmasına vesile olduğu altyapı hizmetleriyle övünmektedir. Ancak bu projeler herhangi bir övgüye değer olmaktan ziyade, yurttaşların hayatını zorlaştıran, yaşam kalitelerini düşüren projelerdir. Altyapı hizmetleri, inşaat sektörü için birer kâr etme aracı olarak değil, kentte yaşayan insanların yaşanabilir bir çevreye sahip olması adına düşünülerek verilmelidir.

Türkiye deprem kuşağında olan bir ülke, coğrafyanın yüzde 95'i deprem riski altında, nüfusun yüzde 98'i deprem riskiyle yaşamaktadır. Bunlar biliniyor ama biz her şeyi daha iyi biliyoruz, gerekli mühendislik, mimarlık hizmetleri ve yasal düzenlemelerle deprem zararları engellenebilir diyoruz. Japonya'da 9'luk bir depremde sadece binalar sallanırken bizde felakete neden oluyor. Yaşanan her felaketten sonra her şeyi unuttuğumuz ve aynı felaketleri değişik biçimlerde yeniden yaşadığımız ortadadır. Yönetenler, yıllarca toplumsal hafızamızı köreltmekte ve kendilerinden hesap sorulmasını engellemektedirler.

Deprem riski karşısında büyük çaplı yıkımların ve ölümlerin yaşanması muhtemel bölgelerin üzerinde iktidar tarafından kentsel dönüşüm projelerinin oluşturulduğunu ve "kamu yararı" adı altında özel şirketlerin kasalarının doldurulduğunu görüyoruz. Biliyoruz ki doğal afet ölüm getirmez, rant yaratma uğruna halkın sağlığını, yaşam hakkını yok saymak ölümleri getirir. Bu felaket, iktidarın rantçı siyasetinin bir sonucudur. Göz göre göre yapılaşmaya uygun olmayan yere çok katlı ve tehlikeli binalar yapanlar bu ölümlerden sorumludur.

Öte yandan, Bitlis Ahlat'ta Van Gölü kıyısında yapımına başlanan Cumhurbaşkanlığı köşkü inşaatına izin veren kanun hükümleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Bu yasa teklifiyle Van Gölü kenarında saray yaptırma meselesi gündeme getiriliyor. Ahlat'ta yeni bir saray inşa etmek tam bir israftır.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde israf, ekonominin en büyük kalemlerinden biri olmuştur. Türkiye halkı, dili, dini fark etmeksizin büyük ekonomik krizle boğuşurken sarayın harcamaları kamuoyu vicdanını yaralamaktadır. Her bir vatandaştan alınan vergiler, faiz giderlerine ödenmektedir. Türkiye günde 12 milyon TL faiz ödemesi yapmaktadır. Faiz giderlerinin her bir kuruşu bu ülkede işçinin ve yoksulun sırtına yüklenmektedir. Halkın ekmeği azalırken ödeyemediği vergiler, faturalar, borç kâğıtları, iflaslar, icralar her gün çoğalmaktadır.

Değerli arkadaşlar, aslında bu kanun teklifinin ruhu, AKP'nin kaybettiği belediyelerin yetkilerini şu anda tekrar kendisine bağlama. Önce özellikle bizim belediyelerimizin bir kısmına kayyum yoluyla yetki gasbı yaparak kendileri el koydu, gasbetti; diğerlerini de özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Kanal İstanbul'a müdahil olmak istememesinin önüne geçmek açısından, Kanal İstanbul Projesi üzerinden toplum geleceğiyle ve... Bu ülkede belediyelerin yetkilerini kendilerine bağlayarak, kaybetmiş oldukları yetkileri tekrar kendilerinde toplamanın bir aracı olarak bu yasa çalışmasını yapmaktayız.

Bir taraftan insanlarımız büyük acı yaşarken, çığ altında kalırken, deprem felaketi yaşarken bizler de burada bu imar rantlarıyla, belediyelerin yetkilerinin merkeze devredilmesi yasalarıyla uğraşıyoruz. Biz bunun doğru olmadığını bir kez daha ifade ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen Sayın Toğrul.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Kaldı ki Ahlat'ta yapılmak istenen Cumhurbaşkanlığı sarayı Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilmişti, şimdi yasayla Anayasa Mahkemesinin reddettiği kararı arkadan dolanarak tekrar hayata geçirmeye çalışıyorlar. Yani yasa dışı olarak başlattıkları bir inşaatı sonradan yasa çıkararak yasal kılıfa uydurmaya çalışıyorlar.

Bunları kabul etmediğimizi bir kez daha ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)