| Konu: | Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 56 |
| Tarih: | 13.02.2020 |
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 25'inci maddesine geldik ama hâlâ ülkemizin korkutan gündemi depreme ilişkin alınması gereken önlemlerle ilgili -hazır, İmar Kanunu'nda değişiklikler yapılırken- bir adım yol katetmedik.
AK PARTİ'sinin ileri gelenleri imar konularını iyi bilirler. Sayın Cumhurbaşkanımız belediye başkanlığından geldi. Albayraklar dosyasından arkadaşları depremin olduğu bölgenin de vekili aynı zamanda. Başbakanlığı döneminde de -kendi illerini bir kenara bırakıyorum- birçok metropol şehir AK PARTİ'sinin elindeydi. Yani belediye başkanlığı yapmış bir Başbakanın el atması gereken sorunlu konuların en başında imar sorunu ve kentleşme gelmeliydi. Hele bir de deprem gerçeğiyle yaşamak zorunda olan bir ülkenin Başbakanı bu sorunu yapılacaklar listesinin ilk sırasına yerleştirmeliydi. Ne yapıldı? En sorunlu konulardan biri, çözülmek yerine, partisel, kişisel, kurumsal, grupsal ranta dönüşüm aracı oldu hem de bu işin en uzmanı tarafından, en beceriklisi tarafından. O zaman sormak lazım: Hükûmet, depreme ilişkin önlemler almak için -Allah korusun- daha büyük yıkımlar, daha büyük depremler mi bekliyor?
Değerli milletvekilleri, ülkemizde afetler kadar bir diğer sıkıntı da -sanki bu felaketler ilk defa başımıza geliyormuş gibi- kurtarma çalışmalarının yetersiz kalması. İşte arama kurtarma faaliyetleri sırasında yaşanan acemiliğin en son 2 örneği, çığ felaketi ve Sabiha Gökçen Havalimanı'nda yaşanan kaza sonrası bir defa daha ortaya çıktı. Uçak kazası sonrası yaralanan vatandaşlarımız, kendi imkânlarıyla uçaktan tahliye oldu, yaralılar otobüslerle taşındı ve buna benzer istenmeyen görüntüler.
Depremi kader olarak gören bir Cumhurbaşkanımız var, önleyemeyeceklerini düşünüyorlar. Bari felaket sonrası can kaybını azaltmak adına önlemler alınsın. Bu konuda bir tavsiyemiz var. Biliyorsunuz, ülkemizde yaşanan işsizlik sorunu nedeniyle yeni bir iş alanı doğdu. Kimse diplomasına göre iş bulamıyor, dört yıllık üniversite mezunu gençler kapımıza kadar geliyor, bıraktıkları CV'lerine, üniversite diplomasına ek olarak güvenlik görevlisi sertifikası, hasta kabul eğitimi gibi sertifikalar ekliyorlar. Soruyoruz: Sen mühendis olmuşsun, öğretmen olmuşsun, bunlar ne? Diyorlar ki: "İş yok, bari güvenlik görevlisi olalım, bekçi olalım, polis olalım, uzman çavuş olalım." Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Güvenlik Denetleme Başkanlığı verilerine göre, faaliyet izni verilen 1.430 özel güvenlik şirketi ve 444 özel güvenlik eğitim kurumunun bulunduğu ülkemizde yaklaşık 300 bin özel güvenlik elemanı görev yapıyor. Silahsız güvenlik görevlileri yüz saat, silahlı güvenlik görevlileri ise yüz yirmi saat eğitimden geçiyor.
Konumuz güvenlik görevlileri değil ama madem ülkemiz deprem ve beklenen, beklenmeyen bir sürü felaketin yaşandığı bir bölgede, o an arama, kurtarma, yardım faaliyetleri konusunda tecrübeli elemanlara da ihtiyaç duyuluyor. Mevcutta 300 bin güvenlik görevlisi var, güvenlik şirketlerinin yaptığı hesaplamalara göre bu yıl 28 bin kişinin daha güvenlik sertifikası alması bekleniyor. Bu demektir ki güvenlik görevlisi sertifikası almak için gereken eğitimlere zorunlu arama, kurtarma, yardım eğitimleri de eklense sadece bu sene sertifika alması beklenen 28 bin arama, kurtarma, yardım konusunda eğitimli personelimiz olur. AFAD, Kızılay, AKUT'un, belediyelerdeki itfaiye görevlilerinin ve hatta askerlerimizin bu tür felaketlerde yaptığı görevler tabii ki yadsınamaz ama yetersiz. Felaket anında ülkenin herhangi bir yerinden yardımcı kuvvetlerin bölgeye intikalinde zaman kaybı yaşanıyor. Her ilimizde havaalanı yok, kaldı ki havaalanı bile olsa uzman destek ekiplerinin bölgeye ulaşması için bile zamana ihtiyaç var. Vatandaş zaten panik hâlinde, kurtarma ekipleri gelene kadar kendi başının çaresine bakmaya çalışıyor ve felaket katlanıyor. Bakıyorsunuz enkazın, binanın altında yaralı varken üzerinde vatandaşlar geziyor, yaralı kurtarılacak vatandaşın ne yazık ki enkazdan cansız bedeni çıkarılıyor. Oysaki güvenlik görevlilerine bu tür eğitimler verildiğinde ülkemizin her bölgesinde anında müdahale edebilecek kurtarma ekiplerimiz bulunacak, hem zaman hem can kayıplarının önüne geçilecektir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde böyle bir eksik varken, kanun teklifinin 25'inci maddesinde yer alan "4708 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan 'kuruluşlarının' ibaresi 'kuruluşları ile laboratuvar kuruluşlarının' şeklinde değiştirilmiştir." düzenlemesi hakkında konuşmayı ülkemiz açısından lüks buluyorum. Hükûmete tavsiyem, ülkenin gerçek gündemiyle bir an evvel yüzleşmesi ve artık ne yapılacaksa yapılması konusunda bizlerin de verdiği tavsiyeleri kulak ardı etmemesidir.
Saygılarımla Genel Kurula arz ederim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)