GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:39
Tarih:13.12.2012

CHP GRUBU ADINA BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) - Sayın Başkan, sevgili milletvekili arkadaşlarım; Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesi bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum.

Konuşmama şöyle başlamak istiyorum: Bugünkü küreselleşme literatürüne baktığımızda, şu denmekte:  "Herhangi bir ülke, eğer küresel rekabette önemli bir aktör olmak istiyorsa bilim ve sanata önem vermesi gerekiyor." Yani ekonomik güç, alışveriş merkezleri, işte toplu konut binaları, geniş bulvarlar falan yetmiyor. Eğer bu yetseydi, mesela Katar, adam başına 86 bin dolar geliriyle dünyanın en önemli ülkelerinden biri olurdu. Aynı şey, mesela ABD için de söyleniyor, deniyor ki: "Asıl gücü sadece ve sadece ekonomik ve silah alanındaki gücü değil, bilim ve sanattaki gücü." Yani bugün bilim ve sanattaki hegemonyasını ABD buna borçlu ve küresel rekabetteki büyük şirketlerde artık meta üretenler değil, fikir üretenler, mesela Microsoft gibi, mesela Walt Disney gibi.

Şimdi, bu bilim meselesini Millî Eğitim ile YÖK bütçeleri geldiğinde ayrıca tartışacağız, ben, burada sanata değinmek istiyorum. Önce şunu belirtmek istiyorum: Fikir beyan etmek, bu ülkede bedel ödemek demektir. Hakkınızda dava açılır, hapis yatarsınız. Türkiye Cumhuriyeti devleti, fikirlerden korkar. Kalem, daktilo, bilgisayar, kâğıt, bunların hepsi suç aletidir ve silaha eşittir. Düşünce özgürlüğü bu ülkede yoktur.

Şimdi, AKP'li arkadaşlarım burada çok az sayıdalar yani 3-5 kişi ama birisinin kalkıp şunu demesini bekliyorum: "Efendim, sizin döneminizde, 1930'larda vesayet vardı, böyleydi ama şimdi ileri demokrasi geldi, herkes istediğini rahatça yazıp çizebiliyor." Bir kere, bu doğru değil ama ona girmeyeceğim. Evet, eskiden de bu baskılar vardı ama düşünce ve sanata saygısızlık yoktu eskiden. Hiçbir Başbakan, tiyatro kapamaya kalkışmamıştı, heykele "ucube" deyip yıktırmamıştı, tiyatro sanatçılarına ne tür eserler sergileyeceklerini buyurmamıştı, dizilerin içeriğinin tarihsel gerçeklere uygun olup olmadığını sorgulamamıştı ve uygun bulmadığı için de kapatılması için emir vermemişti. Hiçbir belediye başkanı "Böyle sanatın içine tükürürüm." dememişti. Şimdi, bu yıkıcı bakış açısının arkasında ben şunu görüyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi bugün tüm bir devlet bürokrasisini, siyaset alanını ve toplumsal yaşamı vesayeti altına aldı. Baş edemediği tek alan sanat çünkü sanatçılar bu ülkede, yaratıcılığı olan sanatçılar AKP yandaşı çevrelerden çıkmıyor. Popüler sanatta bile bu böyle. Muhteşem Yüzyıl, mesela sadece buradaki seyircisi değil bütün dünyada seyirci rekorları kırarken buna panzehir olarak gündeme gelen "Bir Zamanlar Anadolu" yayından kalkıyor çünkü izleyicisi yok. Dolayısıyla fikir şu: Rekabet edemiyor musun? Yasakla gitsin. Şimdi, Devlet Tiyatroları yılda 150 temsil ortaya çıkarıyor, 6 bin temsil vermekte, 500 değişik il, ilçe ve köyde turnelere çıkmakta, yedi ulusal ve uluslararası festival düzenliyor, 40 yabancı tiyatro topluluğunu ağırlıyor, yurt dışında 3 temsil veriyor, 2 milyon izleyicisi var. Buna karşılık bütçeleri nedir? Bütçesi bu yıl, geçen yıla göre yüzde 12 artışla sadece ve sadece 173 milyon 695 bin. Bunu diğer büyük, 16'ncı olmayan büyük ekonomilerle bir karşılaştırın, aradaki farkını göreceksiniz. Aynı şekilde, kadro verilmiyor, Devlet Tiyatrolarına, baleye ve operaya. Otuz yıldır tiyatrocular maaş artışı alamıyorlar, herhangi masa başındaki bir devlet memuru gibi artışlarla yetinmek zorundalar, hâlbuki alanları çok özel bir alan. Devlet Opera ve Balesi de aynı durumda, bu yılki bütçesi 211 milyon 885 bin. Şimdi dolayısıyla küresel aktör olmak mı? Bir kere geçiniz onu, o faslı. Bu ülke, sanatçısına, bilim insanına saygıyı öğrenmedikçe küresel aktör falan olamaz.

Son olarak bir hikâyeyle bitirmek istiyorum, bu, Atatürk'le ilgili bir hikâyedir. Biliyorsunuz, Muhsin Ertuğrul bu ülkede tiyatroyu kurmuş olan büyük bir ustadır. Sahneye koyduğu bir piyese o zaman Cumhurbaşkanı olan Atatürk'ü davet ediyor. Atatürk'ün yaveri gündüzden Muhsin Ertuğrul'a geliyor ve diyor ki: "Reisicumhurumuzun işi varmış, acaba perdelerinizi saat sekiz yerine sekizi çeyrek geçe açabilir misiniz?" Muhsin Ertuğrul'un cevabı, diyor ki: "Sayın Reisicumhurumuza hürmetlerimi bildiriniz ancak burası Deniz Kızı Eftalya'nın gazinosu değildir. Saat tam sekizde perdelerimizi açıyoruz." Ve Atatürk sekize beş kala yerine oturur ve sekizde de perdeleri açılır. Bunu niye anlatıyorum? Aynı şey bugün olsa, Başbakana mesela Devlet Tiyatroları böyle bir cevap verse ne olurdu, onu bir düşünün diye; bu bir.

Bir de sanata saygıyı ifade ediyor ve devlet ciddiyetini ifade ediyor; bu da iki.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Toprak.