| Konu: | Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 56 |
| Tarih: | 13.02.2020 |
BEDRİ SERTER (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; coğrafi bilgi sistemlerinde değişiklik yapılmasına ve imara dair kanun teklifine ilişkin söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Depremde, çığ felaketinde ölen yurttaşlarımıza, şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Bugün Bergama'da yaşanan kazada vefat eden vatandaşlarımıza da Allah'tan rahmet diliyorum. Hepimize geçmiş olsun.
Sayın milletvekilleri, "Coğrafi Bilgi Sistemleri" ismiyle, yeni nesil bir ifadeyle başlatılan bu teklifi hazırlayanlar isim değişikliğiyle hâlâ bizleri ve halkımızı kandırmaya çalışıyorlar diye düşünüyorum. Bu yeni kanun teklifinde sınırlama getirmeye çalıştığımız yüksek katlı gökdelenlerle ilgili, 2017'de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "İstanbul'a ihanet ettik, etmeye devam ediyoruz. Bundan ben de sorumluyum." dediğini hepimiz dün gibi hatırlamaktayız.
Şimdi, imara dair bugünkü yasal duruma bakalım. İmar yönetmelikleri "Yapı Kayıt Belgesi verilmiş olan binalara güçlendirme yapılmasında sakınca bulunmamaktadır." der ancak 7143 sayılı Kanun çerçevesinde hayata geçirilen imar barışı uygulaması kapsamında biliyoruz ki Yapı Kayıt Belgesi verilen konutlar için yenileme ya da güçlendirme imkânı getirilmemiştir. İmar barışı kanunundaki en önemli eksikliklerden birinin güçlendirme maddesi olduğu açıktır. İmar barışından yararlanan hak sahiplerine, binaları kontrol ederek güçlendirme izni verilmeli ve denetleme uzmanlarınca da bu denetlenmelidir. Bu noktada, Yapı Kayıt Belgesi vermek için binanın sağlamlık raporunun istenmesi gerektiğini hatırlatmaya gerek yoktur herhâlde. Bütün bu hayati derecede önemli noktaları vurgularken on yedi yıllık iktidarınızda imarla ilgili -hatırlatmak isterim- 10'dan fazla kanun değişikliği getirdiğinizi, 30'dan fazla KHK çıkardığınızı hatırlatalım ve kim bilir, sayısını bilmediğimiz, imarı ilgilendiren kaç tane Cumhurbaşkanlığı kararnamesi var.
Peki, sonuç ne? Sonuç çok vahim. Sonuç: Van depremi, Konya'da Dilek Apartmanı'nın çöküşü, Kağıthane'de bir mahallenin durduk yerde yok oluşu, İstanbul depremi ve son olarak Elâzığ ve Malatya'da yaşanan depremde 41 canımızın -maalesef- ölmesi. Bu tekrar tekrar yapılan imar değişikliklerinin, uygulama olmadıktan sonra faydasının ne olduğunu bir Allah'ın kulu bana anlatsın, alnından öpeceğim. Yoksa size göre fayda, son imar barışında yaptığınız gibi, örneğin, İzmir'de 810 binden fazla müracaatı alıp 2 milyar TL toplayarak akşam bakkal Mehmet amca gibi "Kasamda kaç para var?" mı demek? (CHP sıralarından alkışlar) Bu sorum Hükûmet yetkililerinedir.
En son, geçen hafta yaşadığımız Manisa depreminde Allah'tan ucuz kurtulduk ama Elâzığ ve Malatya depremi yüreğimi dağladı. Derler ya "Allah'ın eli yok, vursun." Tam da bu yasa tartışılırken bir tokat attı ama yine zararı gariban vatandaşlarımız gördü. Bu ciddi kayıplar "3 Kul hüvâlluhu, 1 Elham"la hiçbir zaman için önlenemez.
2016 yılında Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekilimiz Sayın Ali Özcan -Elâzığlı olması nedeniyle- verdiği bir araştırma önergesinde "Elâzığ, olası büyük bir depremde Türkiye'de zarar görecek 3 ilden biridir." demiş ve dört yıl sonra, geçen hafta Elâzığ ve Malatya'da yüzlerce ev yıkıldı, 41 canımız vefat etti. İşte sonuç bu kadar acı. Cevabımız nedir acaba?
İşte tam burada "İnsanları deprem değil, binalar öldürür." derken müteahhitlerin, inşaat mühendislerinin, bu çürük binalara oturma raporu veren arkadaşların hiç mi suçu yok? Bu tür cezaları neyle karşılaştıracağımızı bilen var mı? Bildiğim tek şey var, Yalova'da 1999 depreminde 18 bin Türk vatandaşı öldü, bir tek müteahhit içeri atıldı -on iki yıl- şimdi, o müteahhit çıkmış, sizin döneminizde tekrar müteahhitlik yapmakta. Hiçbir günah ve suç cezasız kalmamalı arkadaşlar, kalmaması lazım ki "Başkalarına ders olsun." deriz hep ama nerede? Ağasını bulan, paşasını bulan, agasını bulan işin içinden çıkıyor.
Elâzığ depremi bana İstanbul depremlerini hatırlattı ve maalesef ki -tüylerim diken diken oluyor bunu söylerken- aklıma İstanbul'da yaşayan kızım geldi. Sizlere sormak istiyorum sayın milletvekilleri: Bilimsel verilere dayalı olarak yarın bile gerçekleşmesi olası görülen bu deprem gerçeğinin hepimizin canını acıtacağı çok net bir gerçektir; ya ailenizden çok yakın birileri ölecek ya da bizler öleceğiz. Yine bilimsel veriler der ki: "Olası bir büyük İstanbul depreminde, gece olursa 150 bin kişi, gündüz olursa 50 bin kişi ölecek."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi Sayın Serter.
BEDRİ SERTER (Devamla) - Şimdi sorum şu: 99'un üzerinden yirmi bir yıl geçmiş, toplanan deprem vergilerinin nereye gittiğini sormak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, şimdi size bir pencere açmak istiyorum. Cumhurbaşkanı "Kanal İstanbul için 70 milyar dolar bulacağım." dedi. Dedi mi? Dedi. Önemli olan şu: Çok yakın bir tarihte gerçekleşme ihtimali yüksek olan bu tür depremler, özellikle İstanbul depremi... Ben bu yüzden "deprem İstanbul" ve "deprem Anadolu" diyorum. Kırık dökük binalar içerisinde yaşayan milyonlarca vatandaşımız var. Kanal İstanbul'a bulacağımız 70 milyarı bu vatandaşlarımızın ölmemesi için harcamak mecburiyetindeyiz. (CHP sıralarından alkışlar) Bunun için de kanımın son damlasına kadar mücadele edeceğim. İnsanlarımıza ölmeden, depremleri yaşamadan önce devletin gücünü göstermeliyiz. Öldükten sonra ve yıkımlar gerçekleştikten sonra her şey boş, her şey berhava.
Son sözüm: Kanal İstanbul mu, Kanal İstanbul deprem mi?
Teşekkür ediyorum hepinize.
Sağ olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)