| Konu: | Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 56 |
| Tarih: | 13.02.2020 |
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; coğrafi bilgi sistemleriyle ilgili epey konuşma yaptım ve bu konuda düşüncelerimizi birçok kez ifade ettik ama ben özellikle, gerçekten içlerinde sevdiğim arkadaşlarımın da olduğu ve bu hafta müebbet hapis istemiyle yargılandıkları Gezi'yle ilgili konuşmak istiyorum, Gezi davasıyla ilgili.
Aslında 31 Mayıs gününden itibaren hemen her gün orada olduğum bir direnişti Gezi direnişi. O yüzden bizzat tanığı olarak da bundan söz etmek istiyorum ve suçladığınız bir şeyin belki bilmediğiniz yanlarını, aslında görmediğiniz yanlarını göstermeye gayret edeceğim.
Bence, Gezi'nin nedenlerinden, önemli nedenlerinden bir tanesi de bir ağacın kendini savunamayacak olmasıydı. Yani o güne kadar o kadar fazla kibirle, o kadar fazla aşağılamayla, o kadar fazla haksızlıkla karşılaştı ki insanlar, bir şekilde sokağa çıkabiliyorlardı, bir şekilde kendilerini savunabiliyorlardı, haklarını savunabiliyorlardı ama bir yandan da hakikaten bir isyan büyüyordu herkesin içerisinde ve bu görülmüyordu. Neden görülmüyordu? Orada da işte Gezi'nin ikinci nedeni vardı; kibir, kibirden hiçbir şeyi göremez olmak.
Bir gün bir taksi şoförüyle sohbet etmiştim, tam o direniş sırasında ve kendisi bana, daha önce Erdoğan'a oy verdiğini, AK PARTİ'li olduğunu söylemişti ve "Şimdi vermeyeceğim artık." dedi. Ben de samimiyetle "Neden böyle düşünüyorsunuz, neden düşünceniz değişti ve vermeyeceksiniz?" dediğimde "Çünkü artık ona kibir yapıştı. Kibirden hiçbir şeyi görmüyor, insanların nasıl ezildiğini görmüyor, sadece kendisi her şeyi biliyormuş gibi davranıyor ve kimseyi dinlemiyor. Bu yüzden, artık ben başka bir şey görüyorum orada ve oy vermek istemiyorum." dedi. Dediğim gibi, diğer neden de aslında "Bir ağacın... Artık, yani buna da yapılmaz ki." diye insanların isyan etmesiydi. Çok kendiliğinden bir şeydi çünkü futbol taraftarları vardı, binlerce futbol takımı taraftarı sokaklara çıktı, Galatasaraylısı, Trabzonsporlusu, Beşiktaşlısı, Fenerbahçelisi; statlarda aynı şekilde ifade ettiler kendi tepkilerini; ben, o zaman 80 yaşında olan annemi dahi aldım, götürdüm oraya ve annem hayatında ilk defa böyle komünal bir şeyi, giyeceklerin, gıdaların paylaşıldığını gördüğünü söyledi ve hayretler içerisinde kaldı; çoluk çocuk oradaydı, herkes oradaydı.
Hatırlar mısınız, Gezi direnişinden önce, ondan önceki 1 Mayıslar uzun yasaklamalardan sonra artık izin verilip gayet barışçıl bir şekilde Taksim'de kutlanmasına rağmen o 1 Mayıs yasaklanmıştı ve Taksim gaza boğulmuştu. Zaten o 1 Mayıstan sonra bir daha İstiklal Caddesi ve Taksim gazdan kurtulamadı. Benim bürom -avukattım o zaman- İstiklal Caddesi'ndeydi ve ne İstiklal Caddesi'nde gazdan kurtulabiliyordum ne de Kadıköy'e geçtiğim zaman, evimin tarafında gazdan kurtulabiliyordum.
Aslında, bu şiddeti sürekli körükleyen Emniyet görevlileriydi ve Erdoğan o zaman biber gazı kullanımının yanlış olduğunu ve incelediğini belirterek eylemcilerden Taksim'de esnaf, yaya ve ziyaretçilere de zarar verilmemesini rica etti; Gezi Parkı kampanyası yürüten Taksim Dayanışması Platformu'yla görüştü, "Kimin ne hesabı varsa buyursun, sekiz ay sonra seçim var." dedi. Maalesef, bunu diyen kendisiydi ama sonucunu beğenmediği 2015 Haziran seçimlerini de 2019 Mart seçimlerini de türlü yollarla iptal ettiren de o oldu ve bu bize sonrasında da çok tanıdık geldi. Eğer Erdoğan, o gün, gerçekten, Taksim'dekilerle gitse, görüşse -ne yapılacağını- orada "Evet, gelin ne istiyorsunuz? Biz hep beraber bir park yapalım ve bunu istediğiniz şekilde biçimlendirelim." dese Nobel Barış Ödülü'nü bile alırdı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Ancak bütün iktidarını zorla sürdürmek isteyenlerin sürekli "darbe" ve "dış güçler" tehdidinden söz etmesi gibi, o gün de bugün de aynı teraneleri maalesef dinliyoruz ve bugün müebbet hapis cezası istediğiniz sevgili Mücella Yapıcı diyor ki: "Evet, bakmayın siz Gezi'nin finansörü olarak suçlandığıma, ben kirada yaşayan 68 yaşında bir kadınım ve hâlâ da kiramı ödemek için çalışmak zorundayım." Ve bu insanlar beraat ettiler Gezi davasından, aynı iddianameyle şu anda müebbetle yargılanıyorlar.
Ben size son bir şey daha sormak istiyorum, gerçekten merak ediyorum. Siz her durumda, muhalif olanlara ya FETÖ'cü ya PKK'li ya DHKP-C'li falan diyorsunuz. Ama bir diğer taraftan da muhaliflere kötü davranmış olanlar için de "Onlar FETÖ'cüydü." diyorsunuz ve gerçekten, Bank Asyanın kurdelesini kesen siz olduğunuz hâlde ve sizin içinizden koca bir FETÖ çıktığı hâlde -ki çıktı mı, hâlâ bilmiyoruz; sizin içinizden çıktı mı bilmiyorum, henüz tamamlandı mı o çıkış ama- sizde FETÖ'cü yok ama sizin dışınızda herkeste var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Son cümlem, rica edeceğim...
BAŞKAN - Son cümlenizi alayım.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Yani bu nasıl duygu gerçekten? Hani, o küçücük Harp Okulu öğrencileri yargılanırken MGK'de aldığınız kararları uygulamamış olmak nasıl bir duygu? Ya, bir kere de aynaya gerçekten bakın.
Saygılar sunarım.