| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 57 |
| Tarih: | 18.02.2020 |
HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli vekiller; sizleri saygıyla selamlıyorum.
İş sağlığı ve güvenliği konusu, ülkemizde çalışma hayatının en temel meselelerinden bir tanesi. 1980 askerî darbesinden sonra Türkiye, adım adım, neoliberal iktisada geçiş adımları attı. Bu, ilk başlarda, az ya da çok, işçi muhalefeti sebebiyle zor olmuştu fakat 24 Ocak Kararları, ardından 12 Eylül askerî darbesi ve ardından gelen sağ popülist iktidarlar sayesinde neoliberal ekonomi politikaları Türkiye'de arzıendam etmeye başladı.
Neoliberal ekonomi politikalarının devamıyla ortaya çıkan en temel meselelerden bir tanesi, işçi sınıfının çalışırken güvencesiz çalışması, deregüle çalışması, esnek çalışması, taşeron biçiminde çalışması ve örgütsüz çalışmasıydı. Özellikle AKP iktidarı döneminde bu tür çalışma biçimleri çok yaygın olarak gündeme taşındı. 2003 yılında 4857 sayılı Yasa'nın çıkmasıyla birlikte, neoliberalizmin işçi çalışma biçimlerine önerdiği, dikte ettiği şeyler, özellikle esnek ve kuralsız çalışma, Türkiye'de, iş yaşamında kendisini buldu. Hemen ardından, 2012 yılına gelindiğinde, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası'nın çıkmasıyla birlikte ise aslında bütün taraflar bu iş cinayetlerinin azalacağına ilişkin bir fikre sahipken tam tersi oldu; Soma, Ermenek ve ardından gelen Torunlar, Şirvan gibi pek çok işçi katliamı tarihte yerini aldı.
Arkadaşlar, eğri oturup doğru konuşmak lazım. Bu kafayla, bu mantaliteyle iş cinayetlerinin önüne geçmek mümkün değil. Önüne geçmek isteniliyor mu, o da ayrı bir mesele. Ben Soma'da bulundum, Soma katliamını çok yakinen izledim. AKP iktidarının -bugün çok açıkça söylüyorum- ve Soma Holdingin elinde orada hayatını kaybetmiş 301 işçinin kanı var. Bunu, bu alanı bilen birisi, uzmanı olduğum için söylüyorum çünkü işçi eğitimlerinin yapılmadığı, iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin yapılmadığı ve daha beteri, aslında bir çeşit taşeron çalışma biçimi olan redevansla devletin kâr edemediği bir ocağın bir başka özel şirkete devriyle birlikte kâr edeceğini varsayması esası üzerine kurulmuş olan bir taşeron çalıştırma biçimi sonucunda katliam bağıra bağıra "Geliyorum." dedi. Düşünün, bu taş kömüründen devlet kâr edemiyor, onu özel şirkete devrediyor, diyor ki: "Hem sen kâr et hem de yılda bana bu kadar para ver." Arkadaşlar, zaten firmalar, patron düzeni ne yazık ki iş sağlığı, güvenliği meselesini bir teferruat olarak görüyor, zaten gereksiz bir harcama kalemi olarak görüyor; onun elbisesinden, tulumundan, çelik burunlu ayakkabısından gaz maskesine kadar hemen her şey patron açısından gereksiz bir teferruat çünkü edeceği kâr marjı, bu yatırımları yaptığında, ister istemez düşüyor. Dolayısıyla, dönemin AKP'li yetkilileri "6331 sayılı Kanun'la Avrupa standartlarına ulaşıyoruz, çok da güzel bir çalışma hayatına sahip olacağız." diye anlatırken bir baktık ki memleket günde ortalama 5 işçinin hayatını kaybettiği bir mezarlığa dönüşmüş durumda. Bu da bizim bildiğimiz; yani gazeteden, İSİG Meclisinin gazetelerden elde ettiği verilerle bulduğumuz şey: Günde ortalama 5 işçi. Meslek hastalıklarından bahsetmiyorum bile. Resmî rakamlar çok enteresan. Dünyada aşağı yukarı yüzde 45'e yüzde 55 gibidir meslek hastalıkları ve iş kazaları oranı, Türkiye'de yüzde 1'e yüzde 99'dur; yüzde 1 meslek hastalığı görülür, yüzde 99 iş kazası görülür. Böyle bir şey olabilir mi? Olamaz. Veri yok, elde veri yok; meslek hastalıklarının tanısını koyacak, tedavisini yapacak yeterli düzeyde teşkilat yok, teçhizat yok. Bunun sonunda da insanlar ortaya çıkış süreleri ortalama on yıl olan örneğin asbestozis gibi hastalıklarla on yıl sonra hasta olduklarında, geriye dönüp de "Ya, ben on yıl önce falanca yerde çalıştım da ondan dolayı akciğer kanseri oldum."u ispatlayabilecek bir veri bankası yok.
Ne gerek var ki veri bankasına?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım Sayın Turan.
RIDVAN TURAN (Devamla) - Ne gerek var veri bankasına? Zaten neoliberal muhafazakâr politikaların en yılmaz savunucusu AKP iktidarının bu konuya yaklaşımı, işçilerin hayatını korumaktan çok daha az maliyetli olan "işverenin kâr etmesi" mantığına göre işliyor. Dolayısıyla, doğrusunu isterseniz, ne AKP iktidarının ne de ona benzer popülist sağ iktidarların hiçbir tanesinin işçilerin ölümü gibi bir derdi ne yazık ki yok. Onun için, bunu ortadan kaldırabilmek için, işçi sınıfının örgütlü olması lazım, taşeron çalışmanın ortadan kaldırılması lazım. Mutlak suretle, sendikal örgütlülük başta olmak üzere işçilerin kendi çalışma koşulları hakkında söz söyleyebilecekleri mekanizmaların, işçi meclislerinin kurulması lazım ve devlet, iş sağlığı ve güvenliği meselesini bir sosyal güvenlik meselesi olarak görmeli, piyasalaştırılmış bir sosyal mesele olarak görmemelidir. Bunun için bir araştırma önergesi sunuyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Selamlayın Sayın Turan, lütfen buyurun.
RIDVAN TURAN (Devamla) - Son cümlem...
Eğer bu konuda ivedi adımlar atılırsa, gerçekten, çok uzun olmayan bir süre içerisinde çok sayıda hayatı kurtarmak mümkün olacaktır.
Hepinize teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)