GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:58
Tarih:19.02.2020

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, yine bir torba kanunla karşı karşıyayız. Bu, AKP'nin geleneksel Meclisi çalıştırma yaklaşımının bir yansıması. Bunu sürekli yapıyorlar ve torba kanunlarla aslında getirip paket paket çıkarmaya çalışıyorlar.

Bugün üzerinde konuştuğumuz teklifin kendisi gerçekten bu ülke için ihtiyaç mıdır, gerçekten böyle bir düzenlemeye ihtiyaç var mı? Buna iki açıdan bakmak gerekiyor. Eğer ezilenler cephesinden, halklar cephesinden, Türkiye işçi sınıfı cephesinden bakarsak, hayır, böyle bir düzenlemeye ihtiyaç yoktur ama AKP'nin cephesinden bakarsak, evet, bu düzenlemeye çok fazla ihtiyaçları vardır ve bu düzenleme, şu anda onlar için neredeyse olmazsa olmaz minvalinde bir düzenlemedir. Neden? Çünkü 2001 krizinden sonra iktidara gelen AKP, Kemal Derviş programını devraldı, buradan hiçbir sapma aslında yaşamadı, özelleştirme, serbestleştirme, piyasalaştırma ve kuralsızlaştırma meselesinde oldukça ileri adımlar attı ve buna rağmen, aslında bütün o krizin yükünün halka ödetilmesine rağmen, sermaye lehine birçok düzenleme yapılmış olmasına rağmen, şimdi, biz, yeni bir ekonomik krizin içerisindeyiz. Neden? Çünkü bu ülkede demokrasi yok, bu ülkede bir siyasi kriz var, bu ülkede bir rejim krizi var, bu ülkede bir demokrasi krizi var, bu ülkede insan hakları krizi var ve bütün bu krizlerin müsebbibi de AKP iktidarından başkası değildir.

2002 yılında ileri demokrasi, Avrupa Birliği, Kopenhag Kriterleri diye yola çıkanlar, bu ülkedeki mazlumları ağlatmayacağını iddia edenler, bugün, her gün mazlumların göz yaşlarının üzerinde zevküsefa içerisinde yaşıyorlar. Bunu açık ve net bir şekilde söyleyelim.

Halkımız gerçekten, açlıktan ve yoksulluktan inim inim inlerken, insanlar yoksulluk nedeniyle yaşamlarına son verirken AKP neyin peşinde? AKP aslında "mega" "çılgın" "büyük" diye tariflediği Kanal İstanbul Projesi'nin finansmanı için arayışlara girmiş durumda.

Şimdi, biz şuna alışığız: İşte, biliyorsunuz, normalde, klasik anlamda baktığınızda, bir kapitalist düzenlemede, bir serbest piyasa düzenlemesinde aslında bu tarz uygulamalar olmaz ama AKP'nin derdi bu değil ki. AKP, kapitalizmi de kendisine uydurmak istiyor yani kendisi açısından da otoriter bir kapitalizmi, otoriter bir piyasa sistemini hayata geçirmek istiyor ve bugünkü düzenleme de aslında bunun yansıması değerli arkadaşlar. Şimdi, kamu fonlarını, kamunun bütçesini, kamu bankalarını -zaten yeterince içini boşalttılar- işlevsizleştirdiler ama yetmiyor çünkü gerçekten, açık çok büyük, çünkü AKP'nin zevküsefası için, çılgın projeleri için bu ülkenin kaynaklarını bırakın, bütün ülkelerin kaynaklarını toplasanız aslında yetişemeyecek. Bu da çok açık ve net.

Peki, aslında sadece bankacılık sisteminde mi bir otoriter eğilim beliriyor? Hayır, AKP bütün alanlarda bir otoriter konsolidasyon peşinde. Ne yapıyor? Bir taraftan bekçilik yasası getirerek kendisine bağlı yasallaşmış -tırnak içerisinde- bir güç oluşturmaya çalışıyor, bir taraftan bankacılık üzerindeki düzenlemelerle özel bankalar üzerinde sonuna kadar yetki kullanmaya çalışıyor ama bir taraftan da STK'leri, yargıyı, demokratik düzeni ve Parlamentoyu işlevsizleştirerek kendi otoriter konsolidasyonu için bir araç hâline getiriyor. Bunun yansımaları mı? İşte, dünden beri takip ettiğimiz Gezi duruşması bunun en tipik örneğidir. Osman Kavala niçin hâlâ gözaltındadır? AKP'nin bu sorunun cevabını vermesi gerekir. Bugün AKP'nin Genel Başkanının çıkıp "Birileri Gezi'yi beraat ettirmeye çalıştı." demesi yargıya müdahale değil de nedir? Ya da birilerinin saraydaki görevlendirmeleri nedeniyle kendi nüfuzunu kullanıp İran'ın Escobarı'nı, bir cinayet zanlısını arayıp da serbest bırakmasını neyle ifade edeceğiz? Ya da eski dönem Eş Genel Başkanımız Sayın Demirtaş'ın, Sayın Yüksekdağ'ın duruşmalarındaki tutumlarını, yaklaşımlarını neyle açıklayacağız? Her biri işte bu otoriter konsolidasyonun birer parçasıdır ve ne yazık ki yargı da bunun için araçsallaştırılmıştır.

Şimdi soruyoruz: Demokratik bir ülkede yargı kumpas kurar mı? Demokratik bir ülkede yargı şantaj yapar mı? Demokratik bir ülkede yargı aslında tuzak kurar mı? Hayır. Demokratik bir ülkede hiçbiri olmaz ve mahkemeler serbesttir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın, buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Mahkemeler özgür iradeleriyle, kanunlar, hukuk doğrultusunda karar verirler ve bu verdikleri karar neticesinde de bir soruşturmaya tabi tutulmazlar.

Peki, az önce arkadaşlarımızın ifade ettiği dünkü mahkeme kararını veren heyete HSK'nin soruşturma açmasını nereye koyacağız? Hani yargı bağımsızdı? Hani mahkemelerin kararları mahkemeleri bağlardı? Siz bütün iktidarınızı bugün yargı eliyle ayakta tutmaya çalışıyorsunuz. Muhalifleri bastırmak için yargıyı araçsallaştırdınız ve bugün de işte bankaların içini boşaltmak, aslında özel bütün teşebbüsleri, bütün finans kaynaklarını toparlamak için yine Meclisi araçsallaştırmaya çalışıyoruz.

Biz bu Meclise halkın haklarını, ezilenlerin hakkını, işçinin hakkını savunmak için geldik. Sizler finanssınız, sizlerin rant politikalarınız için burada değiliz. Bunu da sonuna kadar ifade edeceğiz.

Bu uygulamaya da sonuna kadar karşı olduğumuzu ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)