GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:58
Tarih:19.02.2020

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; 176 sayılı Yasa Teklifi'nin 6'ncı maddesi üzerinde konuşacağım ama konuşmam daha çok anayasallığı üzerine yoğunlaşacak. 6'ncı madde konusunda, örneğin, "Sistemik önemli banka nedir?" bunun bile tanımı yapılmamış bulunuyor. Tabii, bunun nedeni, torba yasa olması ve esasen işe İç Tüzük madde 38'e aykırı bir biçimde başlamış olmamızdan kaynaklanıyor. Bu nedenle, anayasasızlaştırma sürecine yasasızlaştırma da eklenmiş bulunuyor. Bunun sonucu, iktisadi düzen bakımından istikrarsızlık, bunalım ve belki de çöküş tehlikesi diyebiliriz.

Şimdi, bu yasa açısından iki önemli kurum öne çıkmakta: Birincisi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu; ikincisi, Türkiye Varlık Fonu. Ama Anayasa maddeleri açısından özellikle çalışma ve sözleşme özgürlüğü, piyasaların denetimi, ifade özgürlüğü ve Cumhurbaşkanının statüsü öne çıkmaktadır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu bir bağımsız idari otorite olarak özerk ve uzman birim şeklinde 1999'da kurulmuş, 2005'te statüsü korunmuş, 2011'de geriletilmiş ama bu yasayla hemen hemen tamamen bağımsız bir birim hâline getirilmektedir.

Türkiye Varlık Fonuna gelince, Türkiye Varlık Fonu aslında sadece Anayasa'ya aykırı olmakla sınırlı kalmıyor, hukuk düzenini ve devlet yapısını sorgulayan bir fon veya kurum biçiminde düzenleniyor. "Bu bir anonim şirket, özel hukuk hükümlerine tabi." deniliyor fakat hukukta -kamu hukukunda ve özel hukukta- böyle bir kategori yer almamaktadır. Şöyle ki: Devletin başı, Cumhurbaşkanı, Devlet Başkanı, Başkomutan olan kişi bu şirketin başında yer alıyor. Ticaret Kanunu'ndan muaf, tescil bakımından, denetim bakımından tamamen ayrık ve kamufle edici hükümler getirilmiş bulunuyor. Bu bakımdan, Anayasa hukuku açısından olduğu gibi ticaret hukuku açısından da herhangi bir statüye sahip değildir.

Şimdi, devletin Başkanı, tüzel kişilerin tüzel kişisi, bir anonim şirketin başında; seçilmiş olan Devlet Başkanı fakat onun atadığı kişi en az 4 unvan kullanabiliyor: Cumhurbaşkanı, Devlet Başkanı, devletin başı ve Başkomutan. Monokrasiye geçileli iki yıl oldu ama iki ay süreyle Türkiye'yi vekâleten bu kişi yönetti, bu da tabii ki derin bir çelişki.

Fakat esasen bir başka çelişki var ki bu çelişki de bankalar ve Varlık Fonu arasındaki ilişkiler çerçevesinde ortaya çıkıyor. Biraz önce konuşuldu, risk grubu tanımlanmış; bankalarda akrabalık ilişkileri. Fakat bankalar bankası olan Varlık Fonunun Başkanı ile Başkan Vekili arasındaki ilişki kayınpeder ve damat ilişkisi. Şimdi, risk grubu bankalar için öngörülmüşse böyle bir ilişki üst kurul için öngörülebilir mi?

Bunun ötesinde, esasen, tabii bu bağımsız idari otoriteler olarak yapılandırılmış bulunan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, aslında bu uzman ve özerk kuruluşlar anayasa hukukunda dördüncü erk olarak nitelendiriliyor fakat bu, bağımlı hâle getirildiği gibi, esasen tek kişi yönetimi yani monokrasi, monokratik yönetim yasama, yürütme ve yargı üzerindeki etkisiyle birinci boyut; ikinci boyut, yerel yönetimler üzerindeki vesayet ve kayyum yetkisiyle; Türkiye'nin çevresel ve ülkesel doğal değerleri üzerindeki yetkisiyle üçüncü boyut ve şimdi finansal anlamda tek kişiye yönelik yetkilerin merkezîleştirilmesiyle bir tür dördüncü erk yerine iktidarın kişiselleştirilmesinin dördüncü boyutuna, dördüncü eşiğine ulaşmış bulunuyoruz. Bu açıdan, aslında düşünce ve ifade özgürlüğü açısından gerçeğe aykırı bilgiler yayma yoluyla, manipülasyon birincisi; ikincisi, Anayasa ve hukuk dışı yollarla merkezîleşme dikkate alındığı zaman devletin özellikle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Kaboğlu.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Anayasa madde 48'deki devletin, özel teşebbüslerin millî ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlama ve para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlama ve geliştirme yükümlülüğüyle tamamen çelişmektedir. Yani bu 2 maddeyi bu düzenleme askıya almaktadır.

Özetle, ekonomik kamu hukukunun düzenleme, denetleme ve yaptırım mekanizmaları bu düzenlemeyle askıya alınmakta ve iktisadi liberalizmin yok olması bir yana, esasen bir tür iktisadi totalitarizmden söz edilebilir fakat tabii ki bundan daha çok bu düzenleme tarzı, Varlık Fonu'nun 15 Temmuz ürünü olduğunu dikkate alırsak, monokratik yönetimin yine 15 Temmuz ürünü olduğunu dikkate alırsak esasen Anayasa ve hukuk yerine kişisel tercihlerin öne çıktığı bir yönetim tarzı olarak tam da bu düzenlemede somutlaştırılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Bu bakımdan nedir tek kişi yönetimi? İşte monokrasi budur diyebiliriz. Bu yasa bunu teyit etmektedir. Bu açıdan bakıldığı zaman -ben özel hukuk uzmanlarına da ticaret hukuku uzmanlarına da sordum Türkiye Varlık Fonunu nasıl anlamlandırıyorsunuz diye- Türkiye Varlık Fonunun Anayasa hukukumuzda yeri olmadığı gibi özel hukukta da yeri bulunmamaktadır, tamamen bir muvazaa düzenlemesidir. Bu bakımdan, eğer biz Türkiye Cumhuriyeti'nin sürekliliğini savunuyorsak -Anayasa madde 1 ve 2- Varlık Fonuna derhâl son vermemiz gerekir. Varlık Fonu var olduğu sürece, bu tür korsan düzenlemeler için Meclis araçsallaştırıldığı sürece zannediyorum, biz saygınlığımızı daha çok kaybedeceğiz. Yasama, yürütme, yargı ayrılığını düzenlerken, ararken ülkemizi kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyoruz. Devletimiz için, ülkemiz için, toplumumuz için bunları aşalım, geride bırakalım diyorum.

Teşekkür ederim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)