GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:62
Tarih:27.02.2020

HDP GRUBU ADINA ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu Teklifi'nin birinci bölümü üzerine parti grubumuz adına söz aldım. Tabii, bu kanun teklifiyle AB mevzuatına uyum sürecinde ürün güvenliğiyle ilgili daha çok teknik düzenlemeler ve sektörle ilgili önemli eksiklikler giderilmeye çalışılıyor. Ancak ayrıntılara baktığımızda, söz konusu kanun teklifi, mevcut sorunların tamamen çözümüne yönelik konuları içermekten ziyade, daha çok Avrupa Birliğine karşı sorumlulukları yerine getirme üzerine kurulu. Bu yüzden tüketicinin değil üreticinin çıkarlarını koruyan bir durum söz konusu.

Şimdi, burada, baktığınız zaman, özellikle, dün, bölüm üzerinde, kanunun tümü üzerinde konuşan sözcümüz ifade etti, özellikle gıda, ürün güvenliği konusunun bu kanun teklifi kapsamında yer almayışını. Ancak gıda üzerinde ürün güvenliği açısından da ülkemizde önemli sıkıntılar olduğunu bilmemiz gerekiyor ve bununla ilgili de bu teklif kapsamında çeşitli düzenlemelere de bu anlamıyla ihtiyaç var.

Şimdi, şöyle bir konu var: Burada Avrupa Birliğine gidecek olan ürünler veya Avrupa Birliği ülkelerine gidecek olan ürünlerle ilgili gıda güvenliği, ürün güvenliği söz konusu. Peki, burada diğer ülkelere satılanlar var yani Avrupa Birliği ülkeleri dışındaki ülkelere satılanlar var, bir de iç piyasaya sürülenler var. Yani biz Avrupa Birliği ülkelerine gidecek olan ürünlerle ilgili her türlü güvenliği düşünüyoruz ancak iç piyasada kendi halkımıza sunmuş olduğumuz ürünlerle ilgili bunu düşünmüyoruz ya da bunu önemsemiyoruz. Bir taraftan da başka ülkelere satılıp ihraç fazlası gibi iç piyasaya sürülenler de var; örneğin Rusya'dan bu süreç içerisinde, geçtiğimiz yıllarda da yine, bu sene de fazlasıyla domates, portakal gibi çeşitli ürünlerin ürün güvenliğine takılarak iade edildiğini ve bunların da iç piyasaya sürüldüğünü biliyoruz. Şimdi, burada da şöyle bir şey söz konusu olacak: Yine, Avrupa Birliği ülkelerine bu ürünler sunulacak, onların denetiminden geçmeyen, onların uygun görmediği, ürün güvenliği açısından yetersiz olan ürünler ne olacak peki? Tabii ki tekrar iç piyasaya sürülecek. Bunun örneklerini zaten yaşıyoruz. En son, bal görünümlü üründe Bakanlığın "Yıl sonuna kadar bu stoklarınızı eritin." diye sahte ürünün satılmasına izin verdiği gibi bunların da satışına ve iç piyasaya sürülmesine izin verilecek. Dolayısıyla, biz kendi ülkemizin yurttaşlarını değil Avrupa Birliği ülkelerinin yurttaşlarını daha fazla koruyan bir yerden meseleyi ele almış durumdayız.

Değerli arkadaşlar, tabii, kanun teklifini hazırlarken bir taraftan da muhatapları bu konuda ne diyor yani tüketici dernekleri, bu konuyla ilgili kurulmuş sivil toplum kuruluşları buna ne diyorlar? Örneğin, Tüketici Hakları Derneği Başkanı açıklama yapmış ve diyor ki: "Bu konuda biz bu kanun teklifini yeterli bulmuyoruz. Kimi maddeleri itibarıyla mevcut durumdan daha kötü durumlar söz konusu olabilir." Oysa kanun yaparken muhataplarından, konuyla ilgili kurumlardan, kuruluşlardan görüş alıp onların görüşlerini de dikkate alan yani sadece görüş almakla, onları dinlemekle kalmayıp onların görüşlerini de dikkate alan bir yerden kanunları düzenlememiz gerekiyor. Burada "ciddi risk taşıyan ürün" ile risk taşıyan ürün kavramını getirerek ürün güvenliği ya da güvenli ürün tanımında da bir karmaşaya neden olunacağı ifade ediliyor. Ürün Güvenliği Kanun Teklifi, piyasa gözetimi ve denetiminde görevli olan, yetkili kamu kuruluşlarının, güvensiz ürünlerin piyasaya arzının yasaklanması, toplatılması, bertarafı ve bu ürünlerin kamuoyuna duyurulması konusundaki yetkilerini zayıflatacağını ifade ediyor konunun ilgili dernek başkanı. Bununla birlikte "Güvensiz ürünlerin piyasaya arzının yasaklanması kanun teklifiyle belirsizleştirilmektedir." diyor yani bunların toplatılması ve bertarafıyla ilgili. Ayrıca tüketici örgütlerinin bu konudaki görüşlerinin alınmadığı da ifade ediliyor.

Burada, bu kürsüde ürün güvenliği konusuyla ilgili sanayi ürünlerinden bahsedildi, gıda ürünlerinden bahsedildi. Ben, size suyla ilgili birkaç konudan bahsetmek istiyorum: Şu anda, Mecliste, odalarımızda -hatta baktım biraz önce çay ocağının olduğu bölüme- kullandığımız 2 su firması var -firmaları söylemeyeceğim- onların değerleri var. Şöyle: "Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Derneği" diye bir dernek var. Bu dernek, Sağlık Bakanlığının verilerini, firmaların kendi açıkladıkları verileri derliyor toparlıyor ve suların içilebilirliği üzerinden bir puanlama yapıyor. Şimdi, bizim Mecliste, odalarımızda ve burada kullanılan bu 2 su firması piyasada da en çok karşımıza çıkan su firmaları yani marketlere gittiğimizde en çok karşımıza çıkan su firmaları, maalesef ki aslında elimizi, yüzümüzü yıkamamızın dahi tehlikeli olabileceği oranlara sahip su firmaları. Bu veriler çok net bir şekilde kendileri tarafından yapılmamış. Yani Sağlık Bakanlığının ve firmaların kendi verileri üzerinden oluşturulmuş bir puanlama var. Yaklaşık 130 firmanın verisi var. 100 firma yani marketlere gittiğinizde bulduğunuz firmalar, o damacana suları satan firmalardan 100 firma verilerini tüketiciden saklıyor ve hiç açıklamıyor; açıklayan 130 firma içerisinden 107 firma standart dışı, 107 firma. Yani baktığınız zaman, aslında, halkımızın marketlere gittiğinde aldığı suları satan yaklaşık sadece 17 firma artı puan diyebileceğimiz sıfır ve sıfırın üzerinde puan almış; 17 firma dışındaki bütün firmaların puanlama değerleri eksi derecede. Puanlama neye göre yapılıyor? Puanlama, pH değeri ve bir suyun içerisinde olması gereken maddeler ile kesinlikle olmaması gereken maddelerin bütün oranları alınıyor, hesaplanıyor ve veriler üzerinden liste oluşturuluyor. Şu anda bununla ilgili Sağlık Bakanlığının ve ilgili firmaların bu durum karşısında... Yani Sağlık Bakanlığının da yetersiz kaldığı, suları denetleyemediği ya da denetlemekten kimisini kaçındığını görüyoruz. Örneğin 100 firma verisini açıklamıyor ama bunlarla ilgili herhangi bir yaptırımı da söz konusu değil.

Değerli arkadaşlar, bu anlamıyla ben buradan Meclis Başkanlık Divanını da uyarmış olayım. Sizin şu an orada içmiş olduğunuz sularda aynı oranda kanserojen etkisine sahip verilere sahip arkadaşlar. Gıda Güvenliği Hareketi Derneğinin "web" sitesinde -ben burada marka açıklamak istemiyorum- sürekli bunlar güncelleniyor ve hangi suların değerleri ne oranda, bunların hepsine de oralardan bakabilirsiniz. Sağlık Bakanlığı bu derneğin açıklamasına itiraz etmiş, ancak itirazı şu yönde, diyor ki: "Siz hangi veriye dayanarak bunu açıkladınız?" Veri şu: Sağlık Bakanlığının kendi verisi yani Sağlık Bakanlığının ve firmaların kendi verileri üzerinden açıklanmış değerler. Dolayısıyla durumumuzu, çoluğumuzun çocuğumuzun, halkımızın içtiği suyun ne olduğunu çok net bir şekilde görünce hakikaten tüylerimiz ürperiyor. Eksi 2.500 puanlamasında olan sular var, ki dediğim gibi, en çok marketlerde karşımıza çıkan gördüğümüz sular.

Diğer taraftan, bu kanun ne için yapılıyor? Su içecektim aklıma geldi ama mecburen içiyoruz. Şimdi, diğer taraftan bu kanunu yaparken ne hesaplanmış? Diğer taraftan da hani dedik ya Avrupa Birliğine ürün satmak diye ifade ettik. Bir taraftan da şu var: Avrupa Birliği kriterlerini yerine getirmek. Peki, siz gıda güvenliğini oluşturarak Avrupa Birliği kriterlerini yerine getiriyor musunuz? Yani bu, sadece bununla mı ölçülü? Avrupa Birliği kriterleri bundan mı ibaret? Oysa Avrupa Birliğinin temel değerleri vardır. Yani siz kabul etseniz de etmeseniz de, beğenseniz de beğenmeseniz de barış, birlik, eşitlik, özgürlük, dayanışma ve güvenlik üzerine kurulu değerleri vardır. Siz şimdi bir taraftan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını yok sayarken, Avrupa Parlamentosunun "Demokrasilerde kayyum olmaz." uyarılarını dikkate almazken; diğer taraftan, serbest bırakmanız gerekirken Sayın Selahattin Demirtaş'ın, Sayın Osman Kavala'nın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

ALİ KENANOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum.

Cemevleriyle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını, din dersleriyle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını, bütün bunları yok sayarken sadece gıda güvenliği konusundaki birtakım mevzuatları Türkçeye çevirip yasalaştırdığınız zaman bu kriterlere uymuş olmuyorsunuz, biz de bunu buradan hatırlatıyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)