| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 64 |
| Tarih: | 04.03.2020 |
HDP GRUBU ADINA ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Merhabalar.
8 Marta giderken öncelikle tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutlayarak başlamak istiyorum.
Evet, bir kutlama günü gibi gözükse de aslında, bizim kalan diğer üç yüz altmış dört gün gibi mücadele ettiğimiz, kadın özgürlük çizgimizi büyütmeye çalıştığımız; haklarımızı, kazanılmış haklarımızı geri vermemek için mücadele etmek zorunda kaldığımız; yeni haklarımızı elde etmek için uğraştığımız bir günden bahsediyoruz.
8 Mart, bizim açımızdan, tarihsel açıdan kadınların canlarıyla ödedikleri bedeller sonucu kazanılmış günlerden bir tanesi. Mücadeleyi büyütmekte kararlıyız. Kadın özgürlükçü çizgimizi büyütmekte ve erkek egemenliğinin olmadığı, patriyarkalliğin olmadığı, kapitalizmin olmadığı, kadın-erkek eşitliğinin sağlandığı bir dünyayı yaratmakta da kararlı olduğumuzu tüm kadınlar adına buradan bir kez daha haykırmak isteriz. Mücadelemiz devam edecek; bütün iktidarların engellemelerine rağmen, Türkiye'de olduğu gibi, kadınların tüm etkinlik ve eylemliliklerini engellemek isteyen iktidara rağmen mücadelemizden asla dönmeyeceğiz; sokaklarda, meydanlarda, evlerde, iş yerlerinde, nerede olursak olalım kadın özgürlük çizgimizi büyütmeye devam edeceğiz.
İktidar, her ne kadar lafa geldiğinde kadın-erkek eşitliğinden yana olduğunu söylese de yine de kadınların eylemlerine müdahale ediyor; daha bugün yine bir kadın eyleminin yapılmasını engelledi, önüne geçmeye çalıştı; belli gerekçelerle, yasaklarla kadınların yapacağı etkinliklerin önüne geçmeye çalışıyor. Ama şuradan bir kez daha söyleyelim: Ne yaparsanız yapın kadın özgürlük mücadelesini asla ve asla durduramayacaksınız.
Kadınlara dair istihdam meselesine gelmek istiyorum. Maalesef, Türkiye'de kadınlar "iş yaşamı" dendiğinde görünmez kılınan vatandaşlar olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye'de her 10 kadından sadece 3 kadın iş yaşamında kendisine bir iş bulabiliyor. 20 milyondan fazla kadın maalesef ev dışındaki iş yaşamında iş bulabilecek bir konuma sahip değil ve iş bulabilen kadınların da çoğunluğu güvencesiz, esnek, sigortasız çalışma koşullarında çalışmaya mecbur ediliyor. Çünkü kadınlara şöyle bir yerden bakarsanız, "aileyle uyumlaştırılmış iş yaşamı" diye bir tarifleme yaparsanız, "Ailedeki işler önceliklidir, ev kadınlığınız önceliklidir, bakım hizmeti önceliklidir, bu işler sizin işinizdir; ondan sonra, zaman bulursanız ev dışında çalışırsınız." diye bir politika üretirseniz elbette ki kadınlar ev dışında kölelik düzenine uygun çalışma koşullarında çalışmaya mecbur bırakılırlar.
Peki, iş yaşamına çıktığımızda biz kadınlar nelerle karşılaşıyoruz? Mobbingden tutun, eş değer işe eşit ücret verilmemesinden tutun, tacizden, tecavüzden tutun birçok sorunla karşı karşıya olarak iş yaşamında bulunmak zorunda kalıyoruz. Peki, bunlara çözüm üreten bir iktidar var mı? Hayır. Ne bütçede kadının adı var ne bütçede toplumsal cinsiyet eşitliği var ne de pratikte, uygulamada siyasi iktidarın buna dair herhangi bir uygulamasını görüyoruz; tam tersine, kadınları evlere hapsetmeye çalışan, "Dört duvar arasında kalın." diyen, itaat ettirmeye zorlayan bir iktidar yaklaşımıyla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyoruz.
(Gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar, biraz sessizlik lütfen.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Yine, göçmen kadınlardan, mülteci kadınlardan, bugün, zorla sınırlara sürdüğünüz "Aslında bu ülkede çok güzel hayatlar yaşıyorlar." diye iddia ettiğiniz ama kapılar açıldığında gitmek için can atan göçmen kadınlardan bahsetmek istiyorum ve göçmen kadınlar bugün, bütün mülteciler gibi, hayatları pahasına sınıra sürülüyorlar, bu ülkeden gitme çabası içindeler. Çünkü göçmen kadınlar bu ülkede tacize, tecavüze, mobbinge en fazla uğrayan kadınlar; çalışsa da ücretlerini alamayan kadınlar, her türlü haksızlığa çok daha fazla maruz kalan kadınlar. İşte, sizin abarta abarta anlattığınız göçmen politikanız bu. Mültecilere dair "Müthiş ev sahipliği yapıyoruz." dediğiniz kadınlar bu ülkeden kaçmak için fırsat kolluyorlar, bir sorun kendinize "Neden acaba?" diye.
LGBT+'lara yönelik nefret suçları, yine onlara yönelik ayrımcılık ve sömürü çok ağır koşullarda bu ülkede yaşanıyor.
Yine, kadınlara yönelik şiddet inanılmaz bir şekilde artmış durumda; kadınları değil, erkekleri, erkek egemenliğini koruyan bir yargı sistemini besliyorsunuz, sürekli büyütüyorsunuz. Bunu son süreçte Diyanet İşleri Başkanlığının, Aile ve Dinî Rehberlik Bürolarına başvuran kişilere söylediği nasihatlerden de anlıyoruz. Öğütler şöyle sıralanıyor başvuruculara: "Eğer şiddete maruz kaldıysanız tepki göstermeyin, sessiz olun, öbür odaya geçin; sinirinin geçmesini, sakinleşmesini bekleyin."
NAZIM MAVİŞ (Sinop) - Yalan konuşuyorsun, yalan; böyle bir şey yok.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - "Hakarete maruz kalıyorsanız bir durun, neden bunu yaptığını bir sorun, anlamaya çalışın."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gülüm, sözlerinizi tamamlayın.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - "Peki, polise başvuralım mı, ne diyorsunuz?" dendiğinde de verilen cevap şu: "Hayır, polise şikâyet etmeyin, aile içinde bir şekilde çözersiniz." deniyor. İşte, sizin, Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden sürekli "Biz kadına yönelik şiddeti engelleyeceğiz." diye söylediğiniz sözlerin hikâyesi burada gizli. Ne diyor aslında? "İtaat et." "Şiddete boyun eğ." "Erkek ne isterse onu yap." diyen bir Diyanet İşleri Başkanlığının Aile ve Dinî Rehberlik bürolarıyla karşı karşıyayız. Ama şunu bir kez daha söyleyelim: İtaat etmeyeceğiz, makbul kadınlarınız olmayacağız, kadın özgürlük çizgimizden asla vazgeçmeyeceğiz.
Yaşasın 8 Mart diyorum! Kadınlar savaş istemiyor; barış, hemen şimdi. (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)