GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:64
Tarih:04.03.2020

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "Ürün Güvenliği" başlıklı kanun teklifinin 10'uncu maddesi üzerine söz aldım. Selamlarımı sunarak başlıyorum.

Ülkemiz son yıllarda her konuda olduğu gibi gıda maddeleri bakımından da yolgeçen hanına dönmüştür. Son derece yetersiz denetimler sonucu herkes dilediği her ürünü rahatça ülkemize sokabilmiştir. Hasta kurbanlık hayvanlardan domuz ve katır etlerine, genleriyle oynanmış tohumlardan hormonlu yiyecek maddelerine, kanserojen ihtiva eden çocuk oyuncaklarından okul malzemelerine kadar her şey ithal edilmiş ve kolayca satışa sunulmuştur. Sadece para kazanma amacı öne çıkmıştır.

Elbette alırken de satarken de öncelik, insan sağlığına uygun, belirlenmiş standartları olan ürünler olmasına dikkat etmek olmalıdır. Yasa, geç kalınmış olsa da önemli bir yasadır. Yasalar, uygulayanlar tarafından değer kazanır. Sahada yapılacak olan denetim mekanizmaları da yasaya uygun olarak kurulmalıdır.

Değerli milletvekilleri, son günlerin en önemli konusu Türk milletinin bağrını yakan şehitlerimizdir. İdlib ve Suriye, sorun olmanın ötesinde, ocakları söndürmeye devam etmektedir. Suriye dört yüz yılı aşkın yönettiğimiz ve çok sayıda bize ait tarihî ve kültürel miras bıraktığımız bir ülke olmasının yanında, atamız Süleyman Şah'ın türbesinin bulunduğu topraklardır.

Nurettin Zengi'nin ve Selahaddin Eyyubi'nin muhteşem dönemlerini kapsayan Zengiler ve Eyyubiler devletlerinin üzerinde hüküm sürdüğü, Osmanlılardan bize intikal eden, Misak-ı Millî hudutlarında yer alan yerleşim yerleri ve Akdeniz kıyılarından güneye, Golan Tepeleri'ne kadar yerleşik olan çok sayıda soydaşımızla, coğrafi ve tarihî bağlarımız olan bu ülkeyle inişli çıkışlı siyasi bir geçmişimiz vardır.

Yakın geçmişimizde ülkemizdeki bölücü terör olaylarının organize edilip yönetildiği, militanların eğitilip yetiştirildiği Bekaa Vadisi'ni unutmadık. Bebek katili teröristbaşının oradan çıkarılması için zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş'in sınırda yaptığı cesur konuşmayı da unutmadık.

Değerli milletvekilleri, komşumuz Suriye'nin geri kalmış, çok uluslu ve küçük bir ülke olmasına rağmen emperyalist büyük devletlerin ilgi alanı içerisinde olmasının sebebi bulunduğu coğrafi konumdur. İlişkilerimizin sert olmasının sebebi ise saydığım özelliklerden ve orayı yöneten ailenin politikalarını Türk düşmanlığı üzerine kurmuş olmasından kaynaklanmaktadır. Hâl böyleyken 2002 yılından beri ülkemizi yönetmekte olan AKP hükûmetlerinin takip ettiği politikalar bizi bugünkü durumlara getirmiştir. Geleneksel dış politikamızın sistematik olarak bozulması ve hatta yerle bir edilmesi sonucu devlet hafızası ve ciddiyeti ortadan kalkmıştır. Ülkemizde yönetim bir aileye hatta bir kişiye teslim edilerek şahsi ilişkiler devreye girmiştir; böylece Suriye'yle karşılıklı aile tatilleri, yat gezileri, dost sohbetleri, mutluluk tabloları şaşırtıcı boyutlara ulaşmıştır. İşte o günlerdeki Başbakan, bugünkü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Suriye konusunda bakın, düşüncelerini nasıl dile getirmişti, 2010 yılında referandum için propaganda gezileri kapsamında 15 Ağustosta Gaziantep'teki konuşmasında şöyle demişti: "On yıllar boyunca Türkiye sanal korkularla endişelere maruz bırakıldı. İçeride sanal tehditler, dışarıda düşmanlar üretildi. Türkiye on yıllar boyunca içine kapandı, içine kapatıldı. Biz geldik bu anlayışı yıktık, bu anlayışı ortadan kaldırdık. Suriye ile Türkiye birbirine husumetle bakıyordu, sürekli gerginlikler yaşanıyor, iki ülke zaman zaman savaşın eşiğine geliyordu. Biz geldik, Esad kardeşimle oturduk, iki ülke arasındaki meseleleri konuştuk, istişare ettik, müzakere ettik. Türkiye ile Suriye'yi bölgenin iki kardeş, iki dost ülkesi hâline getirdik mi? Her alanda iş birliğine gittik mi? İş birliği anlaşmaları imzaladık mı? Suriye'yle aramızdaki vizeleri kaldırdık mı? Bütün o korkuların, bütün o tehditlerin ne kadar boş olduğu ortaya çıktı. Düşman üretme politikasından yarar değil, zarar gördüğümüz ortaya çıktı." Ve aradan dokuz yıl geçti, Suriye'de...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi Sayın Nuhoğlu, kısaltacaksınız mecburen.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - Hayır, kısaltacağım da sanki süre biraz fazla mı şey yaptı bilmiyorum ama ben atlıyorum.

BAŞKAN - Zaman çabuk geçiyor.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - Atatürk'ün laflarından, elbette ki çok önemli sözlerinden bahsedecektim, onları söyleme imkânı bulamadım. O hâlde, Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisiyle ilgili, istişarenin şart olduğuyla ilgili sözlerini burada ifade edemiyorum ama biz diyoruz ki: Türk milletinin karşılaştığı tehlikelerin bertaraf edilmesi ve her şeyin daha düzgün gitmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi asla devre dışı bırakılmamalıdır.

Bu cennet vatana göz dikenleri, onlara destek verenleri, Türk evlatlarının canına kastedenleri, yuva yıkanları, onlara fırsat verenleri asla karşılıksız bırakmayacağımızı ifade ediyor, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yanında olduğumuzu, gönülden desteklediğimizi bildiriyor, Allah'tan yardım diliyor, Genel Kurula saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)