GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:64
Tarih:04.03.2020

NUSRETTİN MAÇİN (Şanlıurfa) -Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

173 sıra sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu Teklifi'nin 10'uncu maddesi üzerinde partim adına söz almış bulunmaktayım.

Bizler burada gıda güvenliğini tartışıyor, düzenlemeler yapmak istiyoruz fakat öyle bir husus var ki geçtiğimiz günlerde Hatay ilimizde Âdem Yarıcı isimli vatandaşımız "Çocuklarım aç." diyerek Hatay Valiliği önünde kendini ateşe verdi ve sonucunda yaşamını yitirdi. Maalesef ki bazı vatandaşlarımız -güvenli ürün tercih edebilmelerini bir kenara bırakalım- evine ekmek götüremeyecek durumdadır. Ben burada Âdem Yarıcı'yı saygıyla anıyorum.

Ürün güvenliği konusuna gelecek olursak, yapılan değişiklik önerilerine bakıldığında, hiçbir öneride tüketiciyi korumaya dair herhangi bir yaklaşım ortaya konulmamıştır; daha çok üreticiyi korumaya dönük olan bu öneriler, ürün güvenliğine dair olan sorunları çözmekten çok uzak olduğu gibi bu sorunları gölgeleyecek ve halının altında saklamaya devam ettirecek değişiklik önerileri olarak durmaktadır.

"Ürün güvenliği" denince akla gelen ilk şey gıda güvenliği oluyor. Gıda güvenliği alanında uzman olanların bu konuya dair açtıkları bir parantez var ki dünyada gıda yoluyla 200'den fazla hastalığın yayılma durumunun olduğu ve yine dünyada ortalama 10 kişiden 1 kişinin gıda kaynaklı rahatsızlıklar, hastalıklar geçirdiği, yılda ise yaklaşık 420 bin insanın gıda kaynaklı hastalıklardan yaşamını kaybettiği ifade edilmektedir.

Bu kanun teklifi, salt olarak teknik düzenlemeler içermekle birlikte, gıda güvenliğini de dışarıda bırakmaktadır. Tarımsal üretimden elde edilen ürünlere bakıldığında, örneğin Türkiye'de son dört yıl içinde pestisit kullanımı yüzde 51 oranında artmış. Pestisitler, doğurdukları zararlar nedeniyle uzun süre silinmeyecek izler bırakıyor ve gıda güvenliğimizi tehdit ediyor; insanların sinir sistemine, hormonal sistemlerine zarar veriyor, pek çok kanser türüne, kısırlığa neden oluyor, çocuklarda gelişim bozukluklarına yol açıyor; arılara ve diğer canlılara verdiği zararla biyoçeşitlilik kaybına sebep oluyor, ekosistemi tahrip ediyor, suyumuzu ve havamızı zehirliyor. Bu durumda, mutfaklarımıza giren tarımsal ürünler nasıl olur da güvenilir olur? Daha işin başında, tarlada zehirleme işlemi yapılıyor. Avrupa ülkelerinde ve ABD'de pestisit kullanımı yasaklanmış olmasına rağmen, Türkiye'de tam tersine 33 pestisit çeşidinin kullanımı öneriliyor. Örneğin, Rusya'ya giden tarımsal ürünlerin geri gönderilmesine dair herhangi bir açıklama yapılmamaktadır. Geri dönen ürünlere ne oluyor?

Gıda denetimi seferberliği yapılacağı önceden kamuoyuna duyuruluyor, sonra denetimi yapacak kişilerle birlikte medya mensuplarıyla denetim gerçekleştiriliyor. Kamuoyuna önceden duyurulan denetimlerin ne kadar amacına ulaştığı, doğrusu kafalarda soru işareti oluşturmaktadır. Bakanlık, kamuoyunda, denetimden çok Bakanlığın çalıştığı algısını yaratarak tüketilen gıdaların sağlıklı olduğu, sağlıksız olabileceklerin Bakanlık tarafından hemen teşhir edileceği algısını yaratmaktadır. Ocak ayında denetimlerin altı günle sınırlı olması, Bakanlığın gıda güvenliğine yeterince önem vermediğini göstermektedir.

"Denetim seferberliği" adı altında gazlı içecekten bala, çaydan zeytinyağına, çikolatadan ete kadar taklit, tağşiş veya ilaç etken maddesi tespit edilen toplam 229 firmaya ait 386 parti ürün belirlenmiştir.

10'uncu maddede yer alan "Dağıtıcı, dağıtılan ürünlerden sorumludur." maddesinden anlaşılacağı üzere, çok teknik bir madde olmakla birlikte, bir bütün olarak gıda güvenliğinin ve denetiminin bu kanun teklifiyle birlikte yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyorum.

Durum bu iken, ürünlerden sadece üreticiyi sorumlu tutmak hiçbir yarar sağlamazken hiçbir karşılık da bulmamaktadır. Bununla birlikte, sağlıksız gıda üretimi yapan firmaları ifşa etmekte... "Merdiven altı" diye tarif edilen kayıt dışı üretime yönelik önleyici ve etkin bir politika da uygulanmamaktadır. Tarım Bakanlığı kendi sorumluluğunu üreticiye ve dağıtıcıya yüklememeli, en başta kendisi bu ürünlerin satışını yasaklamalıdır. Bu konuda, ürünlerin, imalat sürecinde, piyasaya sürülmeden önce denetleyici kurum tarafından laboratuvar ortamında tahlil edilerek ürünün güvenilir olup olmadığına tahlil değerleri kıstas alınarak karar verilmelidir. Bu kurumlarda sıradan personel olmamalı; gıda mühendisleri, ziraat mühendisleri, su ürünleri mühendisleri, veterinerler, kimyacılar ve sağlıkçılardan oluşan, alanında yetkin olan kişilerce denetleyici kurumlar oluşturulmalıdır. Bunlar, il tarım müdürlükleri bünyesinde faaliyet yürütmelidirler.

Yukarıda açıkça ifade edilen nedenlerden dolayı söz konusu düzenlemenin amaçlandığı gibi etkin bir yarar sağlamayacağını düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi Sayın Maçin.

NUSRETTİN MAÇİN (Devamla) - Bunun ötesinde, düzenleme, üreticiyi önceleyen, ürün güvenliğini bütüncül olarak ele alan bir yaklaşımdan uzaktır. Sadece Avrupa Birliğine uyumun amaçlandığı, üreticilerin kaygılarını dikkate alan bir düzenlemeyi uygun bulmuyorum.

Bu nedenle, söz konusu kanun teklifi, Türkiye'de üretilen bütün ürünlerin Avrupa Birliği standartlarında üretilmesini içeren bir anlayışla yeniden ele alınmalıdır. Ancak bu şekilde Türkiye'de üretilen bütün ürünlerin insan sağlığına ve güvenliğine dair kaygılar giderilebilir.

Teşekkür ediyorum, saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)