| Konu: | Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 65 |
| Tarih: | 05.03.2020 |
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Dünyanın asıl temel gündemlerinden bir tanesi de şu an corona virüsü, biz aslında kaç gündür Mecliste bu gündemle konuşmaya çalışıyoruz. Çok hızlı yayılan bir virüs olduğunu biliyoruz, hemen hemen şu an dünyanın dört bir yanında vakalara rastlanıyor. Bu virüsten kaynaklı, 3 bine yakın insanın yaşamını yitirdiği ifade edildi. Yine, İran'da 107'ye yakın kişinin yaşamını yitirdiği İran kaynakları tarafından da açıklandı. İran -sizin de bildiğiniz gibi- Gürbulak Sınır Kapımız yani benim seçim bölgem olan Ağrı'daki sınır kapısı şu an kapalı ama bu vakalar İran'da görülmeye başlandığında sınır kapısı maalesef açıktı. Biz o zaman da basın toplantısı düzenleyerek yetkililere çağrıda bulunmuştuk önlemlerin alınması için ama maalesef herhangi bir muhatap bulamamıştık. O dönemde oldukça ciddi bir iletişim söz konusuydu İran'la ve insanlar gidip geliyordu. Sonra, bir hafta sonra Sağlık Bakanı Ağrı'ya gitti, Gürbulak Sınır Kapısı'na ve orada bir karantina başlatıldığını ifade etti. Yine, orada bir sahra hastanesinin açılacağını söyledi ama maalesef söz konusu hastane -yani medyada yansıyan görüntülere baktığımızda- bir sahra hastanesinden ziyade bir çadır hastanesi görünümünde. Yine, burada temel insani faaliyetler bile yürütülmüyor, sağlık hizmetleri maalesef verilmiyor bu sahra hastanesinde.
Değerli arkadaşlar, yine orada çok ciddi sıkıntılar yaşanıyor. İnsanlar soğuk çadırlarda tutuluyor, koşullar hiç de hijyenik değil. Hasta olan, olmayan onlarca insan bir arada tutuluyor. Dolayısıyla sağlıklı insanların da bu koşullarda hastalanma riski beliriyor. Yine, sabah akşam sadece ateşleri ölçülüyor. Bir çadırda 30-40 insan kalıyor. 170 kişi aynı lavaboyu kullanmak durumunda. Medyaya yansıyan görüntülerde gördük, yemeklerini bile çadır aralarında ve yerde yemek durumunda kalıyorlar. Dolayısıyla bu kadar ciddi bir sorun var.
Bir de Ağrı'nın özgün durumunu, sağlık hizmeti konusundaki sorunlarını da onlarca defa burada paylaşmıştım. Bunlar göz önüne alındığında aslında çok ciddi bir risk var, kentte de bu konuda ciddi bir tedirginlik var; insanlar bizi arıyor. Dolayısıyla bu virüsle böyle mücadele edilmez, daha ciddi tedbirlerin alınması gerekiyor. Yine, yerel yönetimlerin bu konuya müdahil olması sağlanmalıdır, ciddi koordinasyonlar kurulmalı, halkla ve bizlerle açık ve şeffaf bilgiler paylaşılmalıdır. Ama maalesef bu konuda bir ketumluk söz konusu. Yine, "Ben bilirim, ben yaparım." tarzı her yerde hâkim olduğu gibi bu konuda da mevcut. Ama bu böyle "Ben bilirim."le olacak iş değil, çok ciddi bir risk. Yani siz şu an önlemini almazsanız yarın bu virüs yayıldığında, gerçekten, bu konuda önlem almanız çok çok daha zor olacak ve bunun bedelini de maalesef halkımız ödemek zorunda kalacak.
Değerli arkadaşlar, yine, diğer bir önemli gündem ise cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri. Aslında biz neredeyse her hafta burada cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini ifade etmeye çalışıyoruz. Dışarıda yaşanan, katbekat artan hak ihlallerini cezaevlerinde mahpuslar yaşamak zorunda kalıyor. Maalesef tutsaklar bu hak ihlalleri karşısında itiraz ettiklerinde de disiplin cezalarına çarptırılıyorlar, yine, sürgün ediliyorlar ve tecrit uygulamalarına maruz kalıyorlar. Yani açıkçası her yerdeki keyfîlik cezaevlerinde de söz konusu. Cezaevlerinde de cezaevi idareleri keyfine göre tutum alıyor, işte, hoşuna giden konulara cevap veriyor, hoşuna gitmeyen konularda da cezai müeyyideler uyguluyor. Bizler cezaevlerini aradığımızda bizlere de bilgi verilmiyor. Yine, Patnos, Elâzığ, Türkeli Cezaevlerinden sık sık tutsakların mektuplarını alıyoruz, bu mektuplarında hak ihlallerinden söz ediyorlar. Tüm girişimlerimize rağmen maalesef yine sonuç alamadık. Tutsakların ifade ettiği hak ihlallerinin başında ayakta sayım, kitap vermeme, iletişim cezaları ve hastaların revire zamanında çıkarılmaması var. Hastalanıyorsunuz, sizi on beş gün sonra revire çıkarıyorlar ki birçok hasta tutsak da bundan kaynaklı yaşamını yitirmiştir.
Yine, ciddi bir baskı, şiddetle karşı karşıya maalesef tutsaklar. Herhangi bir merci bulamadıkları için ve hak, hukuk yerine getirilmediği için dönem dönem tutsaklar buna dair protestolar geliştiriyorlar; işte, açlık grevlerine giriyorlar ve benzeri örneklerini çokça yaşadık. Ama en son Sincan F Tipi Kapalı Cezaevinde bir siyasi tutsak, Aysel Koç cezaevinde -yaşanan hak ihlallerine karşı- yaşamına son verdi bu hak ihlallerini protesto etmek için. Dolayısıyla bu kadar acil bir durum, cezaevlerinde bu kadar kritik şeyler yaşanıyor ama hâlâ çok ciddi bir sessizlik söz konusu. Adalet Bakanlığı, bu konuda bir an önce adım atmalıdır.
Değerli arkadaşlar, yine bir diğer hasta tutsak ise Devrim Ayık. Ayık, Antalya L Tipi Cezaevinde, nadir görülen ve tedavisi olmayan bir hastalık olan "crohn" yani bağırsak zehirlenmesi hastalığını taşıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla) - Bugüne kadar 2 defa ameliyat oldu, 1 metre bağırsağı alındı, hastalığından kaynaklı diyet uygulamak zorunda ama hepimiz de biliyoruz ki cezaevi koşullarında bu diyeti uygulama şansı yok. Yine hastalıklardan kaynaklı yürüyemiyor, avukat görüşüne bile sandalyeyle çıkıyor, gündelik yaşamdaki ihtiyaçları koğuş arkadaşları tarafından karşılanıyor. Ayık, aslında, yüzde 78 raporlu yani engelli raporu var. Bugün mahkemesi vardı, maalesef yine tahliye edilmedi. Dolayısıyla hasta tutsaklar meselesi artık siyasetüstü bir vicdan meselesidir. Bu konuda gerekli duyarlılığın gösterilmesi gerekiyor ve Ayık bir an önce tahliye edilmelidir.
Saygıyla selamlıyorum Genel Kurulu. (HDP sıralarından alkışlar)