| Konu: | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 66 |
| Tarih: | 10.03.2020 |
CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan nezaketiniz için.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yemek arası vermedik, bu saatte konuşmak zor olacak onun için ama önemli bir konuyla, gündemle bir aradayız. Sıra sayısı 196 olan Kanun Teklifi'yle ilgili olarak konuşacağım. Sıra sayısı 196 diyorum çünkü kanun teklifinde "bazı kanunlarda değişiklik" diyor, 22 kanunda -21 kanun olarak geldi- değişiklik yapan bir torba kanun bu.
Değerli Nilgün Ök Milletvekilimizin ve 46 arkadaşının teklifi. Nilgün Hanım sizi burada görüyoruz ama 46 arkadaşınız yok.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Olabilir.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Bilmiyorum, 20 arkadaşımız var mı?
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Kimse yok ki.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Vekilimiz tek başına yeterli.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Komisyonda tek başına yeterliydi tabii ki, kendisini de gayet güzel takdir ettik, teklifle ilgili gayet güzel sunumlar yaptı ama bütün milletvekillerinin, ilgili olanların burada, Genel Kurulda olması gerekir tabii ki. 46 milletvekili arkadaşımız imzalamışsa en azından onların burada olmaları gerekirdi.
Değerli arkadaşlar, "devlet aklı" diye bir kavram var, hepimiz biliyoruz, devlet aklı. Neden birey aklından devlet aklı daha önemlidir? "Devlet aklı" kavramını neden kullanıyoruz? Çünkü bireyden, insandan daha uzun ömürlüdür devletler ve devlet aklı kurumsaldır, devlet aklı yazılıdır; "devlet hafızası" diye bir kavram vardır onunla beraber ve devletler toplumları için vardır, milletleri için vardır. Ülkelerin ömründen daha fazladır devletlerin ömrü ve "devlet aklı" dediğimiz kavram devleti yönetenlerin, yöneticilerin ferasetine bağlıdır, ferasetleriyle ilgili bir kavramdır ve farklılıklar gösterir.
Şimdi, burada, değerli arkadaşlar, bir kriz var; çok önemli bir krizdeyiz epeyden beri, Türkiye'de bir ekonomik kriz var ama son günlerde bu corona virüsüyle birlikte dünyada eşi benzeri hiç görülmedik bir hadise daha ortaya çıktı; 105 ülkede corona virüsü tespit edilmiş vaziyette, bugün itibarıyla ölen sayısı 4 bini geçmiş. Dünya tarihinde görülmemiş şekilde bir sıkıntı var; neredeyse kimse seyahat etmiyor, evinden çıkmıyor, birçok firma -Türkiye'de bulunan yabancı firmalar da dâhil- mesai saatlerini değiştirdi, o kalabalık sabah ve akşam mesailerinden farklı saatler tespit etmiş vaziyetteler; birçok kişi -dışarıda veya Türkiye'de- özellikle yabancılar farklı saatlerde mesai yapıyor, farklı bir durum söz konusu.
1,7 trilyon dolarlık bir turizm gelirinin bu sene olmayacağı hesaplanıyor. Sadece Çinlilerden dolayı 300 milyar dolara yakın -bu sene seyahat etmeyecekler- bir kayıp söz konusu olacak, böyle hesaplanıyor. Haziranda Avrupa Futbol Şampiyonası var, birçok ülke de İtalya dâhil -biliyorsunuz, İtalya'da da 400'ün üzerinde ölüm vakası var- büyük bir sıkıntıyla hazırlanmaya çalışıyor. Belki ilk maç -İtalya-Türkiye arasında- iptal edilecek; onlar soruluyor, büyük sıkıntılar var. Böyle bir ortamda, ekonominin böyle etkilendiği, sıkıntılı olduğu bir dönemde; alışverişin yapılamadığı, seyahat edilemediği böyle bir dönemde; havaalanlarının boşaldığı, yolların boşaldığı, iş yerlerinin demin dediğim gibi evden idare edildiği bir dönemde herkes etkilenmiş, peki biz ne yapıyoruz? Biz ne yapıyoruz? Şanslıyız, corona virüsüne bizde rastlanmamış bu tarihe kadar; Sayın Bakan öyle açıkladı ama bugünkü açıklaması biraz sıkıntılıydı: "Şimdiye kadar yok ama bundan sonra olmayacak demek değil." dedi, "Bundan sonra olabilir." dedi. İnşallah olmaz ama kimse corona virüsünden bizim etkilenmeyeceğimizi söyleyemez, bu virüsten etkilenmeyeceğimizi söyleyemez.
Ayrıca, virüs nedeniyle, bu corona virüsü nedeniyle tam bir ekonomik kriz başladı; biliyorsunuz, petrol fiyatları birdenbire düşürüldü virüs nedeniyle çıkan rekabette. Şu anda ekonomik krizi, sıkıntıları çok daha büyük bir şekilde yaşamaya başladık.
Şimdi, böyle bir ortamda, bu kadar sıkıntılı, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir ortamda bizim görüştüğümüz konuya bakın, getirilen bu 22 maddeye bakın; bu virüsle, dünyada olan bitenle, dünyada alınan tedbirlerle hiçbir ilgisi yok, biz sanki bundan bihabermişiz gibi. Ya, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Bu kadar sıkıntılı bir dönem, dünya tarihinde olmamış bir dönem bu dönem. Böyle bir dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi bu mu olmalı? Yani getirilen kanun teklifi, torba kanun teklifi bu mu olmalı? Madem bu kadar çok farklı kanun teklifi getirilebiliyor; bu virüsle ilgili, bu dünyadaki krizle ilgili, sıkıntıyla ilgili, sağlık kriziyle ilgili, ekonomik krizle ilgili, seyahat kriziyle ilgili, gıda güvenliğiyle ilgili, gıda kriziyle ilgili konuların gündeme gelmesi gerekmez mi? Bunlara ilişkin önlemlerin gündeme getirilmesi ve burada tartışılması gerekmez mi? Burası milletin Meclisiyse yapılması gereken bu değil midir? Peki, yürütme erki -bürokratıyla beraber burada- bizi yöneten yürütme erki ne yapıyor? Şimdi, yürütme erkiyle ilgili de burada siyasi iradeye sahip kimse yok. Sizler de bizler gibi, iktidara mensup olsanız da milletvekillerisiniz; muhalefetiyle iktidarıyla biz milletvekiliyiz, yasa yaparız. İktidarın öngördüğü, gerekli gördüğü yasaların buradan çıkması gerekiyor, bizim tarafımızdan yapılması gerekiyor ama iktidarın gerekli gördüğü yasalar arasında bu krizle ilgili hiçbir şey yok. Ekonomik krizle ilgili 2 madde var, bunlar da doğrudan bu konuyla ilgili değil. Bir tanesi Kredi Garanti Fonu'yla ilgili, o da büyük yanlışlıklar içeriyor -biraz sonra ben de ona geleceğim- özellikle şu anda bu kriz sonrası daha büyük yanlışlıklar içeren bir hâlde, yeniden düzenlemesi lazım. Bir diğeri de işverenlere çalıştırdıkları kişi başına 75 liralık bir destek, teşvik verilmesi, ki bu da ayrıca bir yanlışlık; düşünülmeden, tartışılmadan getirilmiş ayrı bir konu; bunları ele alacağız birlikte.
Şimdi, yönetim erkinin layık gördükleri bu. Şimdi ben, normalde, milletvekili olarak, yürütme erkini, bizi idare edenleri buradan eleştireceğim. Bizim, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bir görevimiz de yasa yapmak kadar denetlemektir yani ilgili kanunları burada masaya yatırmaktır. Bu 21-22 kanunla ilgili kurumları burada masaya yatırmamız gerekiyor ama burada muhatap olacağımız tek bir bakan yok, siyasi iradeye sahip tek bir kişi yok. Kime yapacağız bu eleştirileri, kime yapacağız? Kayıtlara geçsin diye bazı eleştirilerde bulunacağız ama burada siyasi iradenin olması lazım, bizi dinlemesi lazım; Meclisin, Millet Meclisinin, biz milletvekillerinin halk adına, millet adına gerekli gördüğü eleştirilerimizi yerine getirmeleri lazım, eleştirilerimizi dinlemeleri lazım, cevap vermeleri lazım ama maalesef bunu göremiyoruz; olması gereken buydu. Onun için şöyle söyledim: Devlet aklı bir sistem aklıdır, kurumsal akıldır; birlikte çalışması lazım, kurumsal bir çalışma içerisinde olması lazım; maalesef yok.
Torba kanunda her şey var ama dünyanın harıl harıl uğraştığı konular yok çünkü bu sistemde, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde devlet aklı yok, devlet hafızası yok, maalesef yok. Hâlbuki, biz, devlet geleneği olarak Almanya'dan, Fransa'dan, İtalya'dan -bunlar birliklerini daha sonra, bizden sonra sağlamış olan ülkeler- Amerika'dan çok daha geçmişi olan bir devlet geleneğine sahibiz ama maalesef devlet aklını onlar kadar işletemiyoruz; bunun sebebi sistemdir ve yöneticilerin maalesef ferasetsizliğidir. Ve maalesef -Sayın Grup Başkan Vekilimiz dile getirdi- bu torba kanun bir temel kanun gibi görüşülecek yani detayına giremeyeceğiz, hızlıca geçilecek, ne olduğu bile anlaşılmayacak. Anayasa Mahkemesine götüreceğimiz için fazla girmiyorum, değerli İbrahim Kaboğlu Hocam da değinecektir herhâlde konuya; o yönü de ayrı bir sıkıntı, sorun.
Şimdi, bugün Meclisimizde gündem dışı olarak corona virüsünün etkileri, alınması gereken tedbirler gündeme geldi. Ben genel olarak onlara tabii ki değinmeyeceğim ama bu vesileyle, ekonomiyle ilgili olarak sistemin, Türkiye'nin nasıl etkileneceğini gündeme getirmek istiyorum. Çünkü petrol üzerinden de anormal bir düşüş söz konusu oldu ve dünya ekonomileri çok anormal bir şekilde etkilenmeye başladı. Bir ekonomik savaş başladı ve biliyorsunuz, dolar, dünya parası olan dolar, rezerv para olan dolar aslında petrole bağlıdır. Petrolün, petrol fiyatlarının bu şekilde düşmesiyle beraber doların da dünya parası olması, rezerv para olmasıyla ilgili bir savaş da söz konusu olmaya başladı; işin bu tarafını da kaçırmamamız, kaybetmememiz gerekir, unutmamamız gerekir. Çok önemli bir sıkıntı, savaş var tüm dünyada.
Türkiye'de ekonomiyle ilgili olarak etkilenecek sektörlerin başında turizm ve taşımacılık geliyor, bu 2 sektör çok fazla etkilenecek. Turizmle ilgili olarak konuştum turizmci arkadaşlarla. Mesela, sadece Antalya'da 600 bin kişi mevsimlik olarak çalışıyor yaz aylarında, turizm mevsiminde; 600 bin kişinin işini kaybetmesi söz konusu olabilir. Ayrıca, turizm dönemlerinde otellere, turistik otellere yönelik olarak sürekli gıda üreten ya da gerekli malzemeyi üreten firmalar var; bunlar işlerini kaybedebilirler. Rusya en fazla etkilenecek ülkelerin başında geliyor. Rusya petrol ihracatçısı, biliyorsunuz. Rusya'dan geçen yıl bize 7 milyon turist gelmiş. Eğer Rusya bu krizden çok etkilenirse geçen yılki 7 milyon turisti bulamayız biz ve Türkiye çok büyük bir şekilde etkilenir.
Etkilenecek diğer ülkelerden bir tanesi de İran. Geçen yıl -2019'da-İran'dan da 2 milyon turist almışız. Aynı şekilde, İran'dan da 2 milyon turist gelmeyebilir bu kriz devam ederse. Bunlarla ilgili önlemlerin alınması gerekiyor, işte bunları konuşmamız gerekiyordu burada, önemli.
Ayrıca, İtalya mesela, Avrupa, Almanya, buralar şaşırtıcı bir şekilde corona virüsünün çok fazla etkisinde; oralardan bu sene çok fazla turist gelmeyecek. Bize Almanya'dan çok fazla turist geliyor. Turizm en fazla etkilenecek sektörlerden biri olacak ve turizme yönelik, turizm sektörüne destek olan tüm sektörler de etkilenecek. Bizim, turizm ve taşımacılık konusunda özel toplantılar yapmamız lazım, sorunları tespit etmemiz lazım. Ama işin çözümü büyük ölçüde de tarım sektöründe çünkü ekonomiler kapalı hâle geliyor yani sınırlar kapatılıyor, ekonomiler kendi kendilerine yetmesi gereken duruma geliyorlar. İnşallah Türkiye'de görülmez ama dışarıda görüldüğünde bile biz kapılarımızı kapatacağız, o zaman da kendi kendimize yeter hâle gelmemiz lazım. Bir de -Avrupa'da da bu oldu- insanlar panikle marketlere koşuyor, çok gereksiz gıda maddelerini stok ediyorlar, anormal ölçülerde bunlar yapılıyor. Bu konuların da ayrıca düzenlenmesi lazım değerli arkadaşlar.
Şimdi ben, ayrıca -demin söylediğim gibi siyasi irade sahibi kimse yok ama- başlıklar hâlinde bazı konulara bu konuyla ilgili değinmek istiyorum. Mesela ihracat... İhracat ne olur? Düşünceniz nedir bilmiyorum ama ihracatın bu şartlar altında düşmesi çok normal. Çünkü en fazla Avrupa ülkelerine, AB'ye ihracat yapıyoruz; AB ülkeleri maalesef bu dönemde daha fazla mal almayacaklardır. Şöyle bir görüş var: "Efendim, Çin'den artık mal alınmayacak, dolayısıyla alternatif olarak Türkiye ortaya çıkacak; büyük bir avantajdır bu." deniliyor ama öyle değil; Çin birçok malda aynı zamanda ham maddeye de sahip olduğu için -mesela kâğıtta- onun çıkışı olmadığında biz de üretemiyoruz. Bizim ihracatımız yüzde 80 ölçüsünde ithalata bağlı, ithalat yapamadığımız ölçüde de ihracat yapamıyoruz, dolayısıyla sıkıntılı hâle gelecek demektir bu. Yani Çin'in avantajını kapmamız o kadar kolay değil, bunu görmemiz lazım, ihracatta bir düşüş söz konusu olacak.
İthalat... İthalatta, biraz önce söylediğim gibi, bir düşüş söz konusu olacak çünkü dünya ticareti daralacak zaten.
Turizmi ve ulaştırmayı özellikle söyledim, her ikisinde de büyük sıkıntılar var.
Peki, Türkiye'nin üretimi ne olacak? Bu şartlar altında üretimimizde de genel anlamda bir düşüş söz konusu olacak. Üretimin düşmesi ne demek? Bugün açıklandı, resmî açıklamaya göre zaten 4 buçuk milyon işsizimiz var, bu işsizlerimizin artması demek. Üretimin düşmesi demek işsizliğin artması demek; öbür taraftan da daha az vergi toplaması demek devletin, daha az vergi toplayacak devlet. Daha az vergi toplanması piyasadaki hareketliliği azaltacak, daha büyük sıkıntılara sebep olacak. Bunları görmemiz, buna göre tedbir almamız gerekirdi. Yani bugün bizim burada tartışmamız gereken konu -bu torba yasa madem gündeme geldi, ekonomi konuları gündeme geldi- bunlar olmalıydı; piyasada hareketlilik nasıl sağlanır, bunları gündeme getirebilmeliydik.
Demin söyledim, bu kanunda KGF dışında iki konu var: Bir KGF bir de her işletmeye çalıştırdığı kişi başına aylık 75 liralık destek verilmesi. Şimdi, çalıştırdığı kişi için 75 lira destek veriyoruz; bu, geçen yıllarda 150 liraydı; geçen yıllarda, 2016-2019 arasında 150 lira olarak uygulandı ve kişi başına 150 lira desteğe rağmen hem işletme sayısında düşüş var -burada rakamlar var bende, tek tek verebilirim- hem de sigortalı sayısında, çalışan sayısında azalma var bu yıllar içerisinde, her ikisinde de azalma var. Şimdi, böyle bir durum söz konusu. 150 lirayla bunu yapamamışız, 75 lira vererek hiç yapamayız; bir.
İkincisi: Peki, 75 lirayı biz işverene veriyoruz çalıştırdığı kişi için; kişilere versek -belki bunun tartışılması lazım- piyasada bir talep yaratacaktır bu, bir canlılık yaratacaktır. Böyle bir dönemde de piyasada talep yaratılması şarttır. Yani içe dönük bir ekonomi olacaksa -ki bu corona virüsü hadisesiyle öyle oluyor- Türkiye'nin kendi talebini artırması lazım, yaratması lazım; talebi yaratabilmek, artırabilmek için de piyasaya para vermek lazım. Bunlar konuşulmadan biz burada ne yapıyoruz, onun için anlamak mümkün değil.
Değerli arkadaşlar, 2020 için bütçe açığı da 139 milyar olarak öngörülmüştü biliyorsunuz, biraz önce söylediğim gibi, bu da artacak bu şartlar altında çünkü üretimde azalma olacak, çünkü toplanan vergilerde bir düşme söz konusu olacak ve maalesef diğer taraftan da harcamalarda bir artış söz konusu olacak. Dolayısıyla da bütçe açığı daha da artacak, böyle görünüyor. Bütçe açığının artması demek enflasyonun da artması demektir. Normalde, Amerika bir petrol ihracatçısı olarak en fazla etkilenmesi gereken ülkelerden bir tanesi ama Amerikan doları düşüyor, Avrupa eurosu düşüyor, bunlara rağmen Türk lirası onlar karşısında değer kaybediyor; buna rağmen, bakın, böyle bir sıkıntı da ayrıca var. Dolayısıyla, cari açıkta da bir sıkıntı söz konusu olacak.
Değerli arkadaşlar, tabii ki petrol fiyatlarının bu kadar düşüşüyle beraber, bu ekonomik krizle beraber, corona virüsüyle beraber bir risk aldığımız ortada, sıkıntı var ama Türkiye'nin en önemli sorunu bütün bunlardan önce güven kriziydi ekonomiyle ilgili olarak. Biz kendi ekonomimize güvenmiyorduk; iş adamları, yatırımcılar -hem içerideki hem de dışarıdaki yatırımcılar- güvenmiyordu. Öncelikle bu güven krizini bizim çözmemiz gerekiyordu ve en fazla, bu dönemde, servet sahibi olmuş kişiler yurt dışına yatırım yapıyorlardı. Bunları da görmek, buna göre torba kanuna maddeler ihdas etmek gerekirdi; maalesef bunları yapamadık.
Sürem doluyor, bu KGF'yle ilgili olarak çok daha fazla konuşmak istiyordum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakika verebilirseniz...
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
KGF'yle ilgili olarak şunu söyleyeyim: Çok önemli maddeler var, değerli arkadaşlarımız anlattı, anlatacak ama KGF'den şimdiye kadar 295 bin işletme yararlanmış. 2 milyonun üzerinde KOBİ var Türkiye'de. 295 bin işletme yararlanmış ve KGF'de 25 milyar hazine sermayesi var, 8 milyar TL civarında bir meblağ maalesef zarar olarak yazılmış yani 8 milyar TL civarında batık kredi söz konusu. Yani aşağı yukarı üçte 1'i yok olmuş vaziyette. Bunları dikkate almamız lazım. Şimdi, KGF 25'ten 35'e çıkıyor ama KGF gitmesi gereken işletmelere mi gidiyor? Bu dönemde selektif politikaların özellikle izlenmesi gerekir. Hangi işletmelere, hangi sektörlere destek verebileceğimizi iyi bilmemiz lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
Başkan - Tamamlayın Sayın Kuşoğlu.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Çok teşekkür ederim.
Bunları bilmeden, ezbere, sadece kendinize yakın olan 295 bin işletmeye kredi vermişsiniz, olur mu böyle şey, değil mi Vedat Bey? Olmaz tabii ki. Bunları oturup tartışmak gerekir, doğru iş yapmak gerekir. Böyle bir dönemde yönetimde olmak... Doğru iş yapmakla aslında fırsata dönüştürülebilir bir krizdir bu. Bu tarafını da görmek lazım. Maalesef bir fırsatı kaçırıyoruz. İnşallah kısa zamanda, bütün bunları toparlayan, bu sıkıntıları yok edecek bir teklifle siyasi iktidar gelir "Gerekli kanunlar bunlardır." der, biz de burada onları tartışırız, ülkemiz için gerekenleri yaparız.
Hepinize bu vesileyle saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)