| Konu: | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 11.03.2020 |
FERİDUN BAHŞİ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 196 sıra sayılı Torba Kanun Teklifi'nin 3'üncü maddesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Konuşacak o kadar şey var ki mümkün olduğunca kısaltarak son günlerde yaşanan, tek adam rejiminin yarattığı hukuk skandallarından söz edeceğim. Bunlardan ilki Osman Kavala hadisesi. Gezi davası sebebiyle iki yıldan fazladır tutuklu bulunan Osman Kavala 20 Şubatta beraat ettirilip tahliye edildi ancak aynı gün, 2017 yılında açılan başka bir soruşturma sebebiyle de tekrar tutuklandı.
Mesleğin içinden gelen birisi olarak soruşturma ve kovuşturmanın nasıl yürütüldüğünü bilirim. Ceza kanunlarında suç olarak tanımlanmış, tutuklama gerektiren bir fiil nedeniyle soruşturma açılmışsa cumhuriyet savcısı, sulh ceza hâkimliğinden kişinin derhâl tutuklanmasını talep edebilir. 2017 yılında açılan bir soruşturmada da tutuklama, soruşturma açılmasının hemen sonrasında yani aynı günlerde istenmelidir. Üç yıl sonra çok önemli yeni bir delil elde edilmemişse tutuklama talep edilmez, edilemez. Böyle bir uygulama hukuki teamüllere aykırıdır. 2017 yılında Osman Kavala hakkında soruşturma açılmış, soruşturma sebebiyle de üç yıl sonra, hem de bir başka suçtan beraat ve tahliye edildiği gün tutuklama kararı verilmiştir.
Diğer hukuk skandallarıysa geçen hafta ve bu pazar tutuklanan araştırmacı gazetecilerin durumu. Dünya sıralamasında, tutuklu gazeteci sayısı bakımından Çin'den sonra 2'nci sıradayız arkadaşlar. Tutuklanan gazetecilerin durumuna bakıldığında, her 3'ünün de son dönemde AK PARTİ iktidarınca yapılan yolsuzluklar ile başta FETÖ olmak üzere tarikat ve cemaatlerle olan ilişkilerinin ortaya dökülmesi, bunlara sağlanan rantların belgeleriyle ortaya dökülmesi konusunda kitap yazmış olmalarıdır. Murat Ağırel, önceki kitabı "Şaki"de AK PARTİ'li belediyelerin yolsuzluklarını Sayıştay belgeleriyle ortaya koymuş ve bu kitabıyla birçok kesimi de rahatsız etmişti. Son kitabı "Sarmal"daysa yine, cumhuriyet karşıtı, Atatürk düşmanı tarikat, cemaat ve vakıfların nasıl korunup himaye edildiğini, kamu kaynaklarının özellikle TÜRGEV, TÜGVA, Ensar ve Okçular Vakfı gibi vakıflara nasıl peşkeş çekildiğinin delilleriyle ortaya konulması, kamuoyunda, bundan zarar görenler üzerinde rahatsızlık yarattı.
Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu'ysa yazdıkları "Metastaz" kitabıyla FETÖ'nün siyasi ayağı da dâhil, kimlerin nasıl iş tuttuğunu yine belgeleriyle ortaya koymuşlar, yine AK PARTİ'de büyük bir rahatsızlık yaratmışlardı. Her 3 gazetecinin tutuklanmasının görünen sebebi, Libya'da şehit olan MİT görevlisi askerlerin isimlerinin yayınlanmasıydı. 2937 sayılı MİT Kanunu'nun 27'nci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında bu fiile öngörülen ceza, üç yıldan dokuz yıla kadardır. CMK hükümlerine göre, bu miktar ceza sebebiyle tutuklama yapılamaz. Gazetecilerin kaçma şüphesi yok, delil karartma ihtimalleri yok, konunun baskı yapılacak tarafı yok. Böyle bir soruşturmada zaten tutuklama yapılamayacağını söylemiştik. Üstelik, dönem arkadaşları da dâhil, birçok yerde şehitlerimizin isimleri de yayınlandı ama tutuklu gazeteciler dışında kimse hakkında soruşturma açılmadı. Tutuklamalar gösteriyor ki kitaplarda ortaya konulan belgeler muktedirleri rahatsız etmiş.
Bir başka konu da Murat Ağırel'in sorgu zaptındaki çelişik kararlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bahşi, tamamlayın lütfen.
FERİDUN BAHŞİ (Devamla) - Teşekkür ederim.
Bize gelen 11 sayfalık zaptın 9'uncu sayfasında serbest bırakma ve adli kontrol, 10'uncu sayfanın başında doğrudan serbest bırakma, sayfanın sonunda ise tutuklama kararı var. Eğer bu zabıt doğruysa bunun tek bir izahı olabilir; kararla ilgili bir talimat beklenmektedir. Hâkim, işi erken bitirebilmek için her 3 kararı da önceden zapta geçirir, talimat geldiğinde diğer 2 kararı silecektir. Talimat tutuklama yönünde gelince Murat tutuklanır, diğer 2 kararın ise silinmesi unutulur.
Bir diğer konu da şehit olan yani vefat eden MİT görevlisinin adının açıklanması bu maddede tarif edilen suçu oluşturur mu? Bizce maddede yazılı "MİT mensubu" sözünden kasıt, hâlâ yaşayıp görev başında olanlardır. Bu sebeple, vefat eden bir MİT görevlisinin adının açıklanması suç oluşturmaz.
Gazi Meclisi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)