| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 68 |
| Tarih: | 12.03.2020 |
HDP GRUBU ADINA ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Merhabalar.
Türkiye'de, toplumsal sorunların çözümünde, barışın sağlanmasında pozitif bir rol oynamak yerine, şiddeti, ayrımcılığı, nefreti, cinsiyetçiliği körükleyen, sürekli tek yanlı, sadece iktidarın söylemleri ve politik aklı çerçevesinde yayın yapan bir yandaş medyayla karşı karşıyayız.
Televizyon kanallarında, internet ortamında farklı etnik ve dinî gruplara, kadınlara, LGBTİ+'lara, mültecilere yani kim farklıysa ona karşı ayrımcılığı, aşağılamayı, ön yargıları besleyen bir politika izleyen bir medya yanı başımızda duruyor. Tabii ki bu düşmanlaştırıcı politikanın sonucunda da bu gruplara yönelik ya da kişilere yönelik saldırılar karşımıza geliyor. Mafya dizileri yasa dışılığı, çeteleşmeyi meşru gösteren diziler olarak karşımıza çıkıyor. Irkçılık ve militarizm körükleniyor; insanların analiz ve sentez yeteneğinin körelmesine, şiddete karşı duyarsızlaşmasına, şiddetin normalleşmesine yol açıyor. Duyarsızlaşma, insanların saldırgan olayları daha az fark etmesine, şiddetin etkilerini önemsememesine, şiddetin mağdurlarıyla empati kurmasının da önüne geçen noktalarda duruyor. Diğer insanlara karşı güvensizlik, silah kullanımı, agresif davranışlarsa medyadaki şiddetin diğer yansımaları.
Yine, kadına yönelik şiddetin artarak devam etmesinde, erkek egemen söylemlerin yanında, medyada kullanılan dilin de etkisi çok büyük. Sistematik bir şekilde üretilen "geleneksel değerler" adı altında öne çıkarılan cinsiyetçi vurgular, kadınlara yönelik şiddeti besliyor, erkek egemen sistemin devamını sağlıyor.
Türkiye'de ana akım medya organları, yıllardır, özellikle izleyici kitlesi fazla olan diziler, eğlenceler, evlilik programları, sözde dedektiflik yapan programlarla ürettikleri içeriklerle, yayınladıkları sahnelerle, kullandıkları dille kadına yönelik şiddetin, ayrımcılığın, toplumsal baskının artmasında önemli bir rol oynuyor. Bilhassa diziler şiddetin en önemli aktarıcıları hâline gelmiş durumdalar. Dizilerde kadınlara genel olarak şiddet, tecavüz, namus, cinsellik, anne ve aile gibi kavramlar çerçevesinde roller dayatılması, gerçek yaşamda kadınlara biçilmek istenen erkek egemen sistemin dayattığı rolün ve erkek şiddetinin yaygınlaşmasına neden oluyor.
Kadına yönelik şiddet, gerçek hayatta şiddete maruz kalmış kadınların travmasını tetikliyor, yeniden yeniden yaşamasına yol açıyor. Dizilerde, kadınlar genel olarak zayıf, korunmaya ihtiyaç duyan, hayatıyla ilgili kararı veremeyen, evde çocuklara bakan, temizlik ve benzeri ev işleriyle uğraşan daha edilgen bir konumda tanımlanırken erkekler ise güçlü, korumacı, iktidarı elinde bulunduran, çok eşli, şiddet uygulaması normal olan, evin hatta tüm büyük ailenin reisi, karar vericisi olarak gösteriliyor ve topluma da bunlar kanıksatılmaya çalışılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Dizilerde rol alan kişilerin ve bu kişilerin canlandırdığı kurgu karakterlerin günlük hayatta izleyiciler ve özellikle çocuklar, gençler tarafından rol model olarak benimsendiğini hepimiz biliyoruz ki araştırmalar da çoğu kez bunu gösteriyor. Buna rağmen ırkçılığı, ayrımcılığı, nefreti, kadınlara yönelik cinsiyetçiliği, erkek egemenliğini besleyen bu programların ısrarla savunulmasını anlayabilmiş değiliz. Bunların denetlenmesi ve bir süzgeçten geçirilmesi yerine, tam da bunları besleyen bir iktidar anlayışıyla siyaset yapılıyor olması da ayrı bir sorunumuz. Oysaki bu programlar RTÜK tarafından incelenirken bu tüm programların denetlenme sürecinde, CEDAW'ın, İstanbul Sözleşmesi'nin, uluslararası sözleşmelerin, insan hakları kavramının dikkate alındığı bir yerden denetlenme ihtiyacı çok açık. Kadına yönelik şiddeti ve cinsiyet ayrımcılığını derinleştiren dizilere ciddi yaptırımlar uygulanması da diğer uygulanması gereken tedbirlerden bir tanesi. Şiddeti önlemek istiyorsanız, tabii, ilk başta iktidar kendi şiddet söyleminden vazgeçmeli. (HDP sıralarından alkışlar)