GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Filistin-Türkiye Dostluk Hastanesi'nin Gazze'de Ortak İşletilmesi ve Devri ile Filistin Vatandaşlarının Tıpta Uzmanlık Eğitimini Türkiye'de Almasına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:75
Tarih:31.03.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, Parlamentomuzun çok saygıdeğer mensupları; gerçekten de endişenin çok yüksek olduğu bir dönemde Mecliste çalışmanın da kendine ait bir sıkıntısı var ve bu çerçevede yasama konularını görüşme sürecindeyiz.

Şimdi uluslararası bir anlaşma üzerine mütalaa ve münazara ediyoruz ve aynı zamanda da uluslararası bir tehditle karşı karşıyayız. Biraz önce Sayın Bakanla sohbet ederken şöyle dedik: Herhâlde şu kriz sonrası dünyada konuşulanların yarısı çöpe gidecek, belki konuşanların da yarısı artık siyaset sahnesinde veya sivil toplum sahnesinde olmayacak.

Nedir konu? Tabii ki gerçekten İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki en büyük tehdit algısını konuşuyoruz. Bütün dünyayı ve bütün ülkeleri etkiliyor. Bu çerçevede bütün ülkeler de kendilerine ait ödevleri yapmak durumundalar, kendi ödevlerini en iyi şekilde yapma gayreti içerisindeler, ortak akıl üretmek ve kaynakları harekete geçirmek amacındalar. Biz böyle bir toplantılar silsilesi yaptık ve İYİ PARTİ olarak beş temel önceliğimiz var kendi ev ödevimizde. Bugün için ilk 5 sorun şu:

Birincisi: Sağlıkta açık bilgi ve veri eksikliği, şeffaflık. Bu konudaki endişelerin tamamen giderilmesi gerekiyor.

İkincisi: Sanayici, esnaf, çiftçi ve KOBİ'lerin önce nakit açığının, sonra da gelir eksikliğinin giderilerek bu ekonomik aktörlerin ekonomik alanda kalmalarının devamını sağlamak.

Üçüncüsü: Hane halkı gelir düşüşüne bağlı ekonominin durdurulmasını engellemek ve bir adım sonra da geçim endişesini ortadan kaldırmak.

Dördüncüsü: Şu anda oluşan ve hepimizin de şahitlik ettiği, kamu yönetiminde kargaşa ve bilgi kirliliğinin önemli bir unsur olduğunu, problem olduğunu görüyoruz.

Beşincisi de, krizin uzaması durumunda gıda tedarikinin çok ciddi bir tehdit olduğunun hep beraber -herhâlde- farkında olduğumuzu düşünüyoruz.

Bunlar bizim İYİ PARTİ olarak beş öncelikli sorun olarak gündemimizde duruyor.

Çok değerli arkadaşlar, sabahtan beri -biraz konuya da baktığımızda- gerçekten bu önceliklerimizi biraz şaşırmış durumda gidiyoruz. Neyi tartışıyoruz? Belediyelerin yaptığı yardımların ve buna bağlı olarak Cumhurbaşkanının yardım kampanyasını tartışıyoruz. Elbette ki buna sıra gelecek. Çünkü, nakit akışı, gelir eksikliğinden sonra geçim sıkıntısı başlayacak, ekmek derdi başlayacak ve o zaman bu yardım kampanyalarına sıra gelecek. Milletimiz bunu her zaman yaptı ve görevi yerine getirdi, her zaman. Bakın, çok yakın tarihte, rakamları üst üste koyduğumuzda 650 milyon liralık bir rakam var ortada. 15 Temmuz için 309 milyon lira toplanmış, İdlib için 168 milyon toplanmış, medyada yine bağlı olarak 73 milyon toplanmış, Elâzığ deprem bölgesi için 100 milyon toplanmış ama yine bunlarla ilgili de nerede kullanıldığıyla ilgili bir açık bilgi yok.

Bakın, biz geçen gün Sinop'u ziyaret ettik, Sinop Ticaret Odasının Başkanıyla görüştük -Sinop milletvekili var mı bilmiyorum- çocuğunu İstanbul Beşiktaş'taki terör olayında kaybettiğimiz bir vatandaşımız ve dedi ki: "Benim ihtiyacım yok ama bu para beni bulursa çocuğumun yerine öğrencilere burs dağıtacağım." Bu para henüz onu bulmamış. Bu para, 309 milyon lira henüz 15 Temmuz şehit ve gazilerinin 1 tanesini bile bulmadı. Evet, bu para yendi, yedirildi, uçuruldu demiyoruz ve bu paranın toplamı 650 milyon lira; tutun bir o kadar da topladık, 1 milyar 300 milyon lira.

Peki, nedir lazım olan Türkiye'ye? Arkadaşlar, hiç lafı döndürmeye gerek yok; devlet masanın üzerine asgari 400 milyar lira koymalı, kaynak olarak koymalı çünkü bunun maliyeti, bütün ülkelerin millî gelirlerinin yaklaşık yüzde 8 ile 10'u arasında. 4,8 trilyonluk bir gayrisafi millî hasılası olan Türkiye asgari 400 milyar liralık bir bütçe koymalı ve bunu devlet yapmalı. Bugün devletin yapması gereken şeyler var. Bugün "Devlet niçin vardır?" sorusunun cevabını toplumun arayacağı bir yerdeyiz. Bugün "Sosyal güvenlik kurumları neden vardır?" sorusunun cevabını arayacağımız yerdeyiz. Yoksa Cumhurbaşkanlığı veya Hükûmet ile belediyelerin yarışacağı bir Türkiye olmamalı bu. Yani bu, maalesef, bir rol kapma. Sabahleyin Sayın Genel Başkan Meral Akşener Hanım'ın üçer aylık maaşını belediyelere vermesinden sonra böyle bir şeyle karşılaştık. Bakın, bunlar AK PARTİ'nin ilk dönemlerinde kendi şikâyet ettiği şeylerdi. Çok arkadan geliniyor. Sayın Cumhurbaşkanının 19 Marttaki ilk açıklamaları da böyle; eksik, ortak akıl üretilmiyor. Çok net söylüyorum, Sayın Cumhurbaşkanı kekeme komutan gibi, taarruz emri anlaşılınca savaş bitmiş oluyor. Bir kompakt, bütün bir çözümleyici maddeler yok. Bakın, yapılanlardan en önemli yaptırım bir tek kısa çalışma ödeneği. Bakın, 1999 yılında çıkmış işsizlik sigortasına bağlı geliştirilmiş bir model, bu var zaten. Ne yaptık? Evet, doğru bir şey yaptık, bunun şartlarını esnettik. Bunun dışında ortada ciddi bir şey yok. Şimdi 5 bin liranın altında düzenli geliri olanlara 10 bin lira kredi. Bu kredi var zaten, bankalar böyle mikro kredilerin peşinde koşuyorlar. Burada devletin bir payı yok. Bakın arkadaşlar, devletin payı şurada olmalı: 3 milyon 150 bin KOBİ'miz var bizim. Sahipleri hariç 13 milyon 500 bin çalışanı var. Bunu yapıyorlar. Devlet şunu yapmalı: KOBİ'lere çalışan başına onar bin lira asgari para tedarik etmeli, emre amade kredi tahsis etmeli. Bu 135 milyar lira eder, çok para değil Türkiye'nin kredi hacmine baktığımızda. Bir yıl faizsiz kredilendirse bunun maliyeti 12 milyar lira olur, bilemedin 10 milyar lira. Yani, 1,5 milyar dolar bir maliyete katlanacak devlet ama 135 milyarı emre amade edecek. 25 kişi çalışıyorsa KOBİ'de 250 bin liralık krediye sahip olacak, nerede ihtiyacı varsa orada kullanacak. Dünya bunu böyle yapıyor. Yoksa biz bugün maalesef belediye yardım paketleriyle uğraşıyoruz. Yapmasın mı, bir belediye ihtiyaç sahiplerine, fakir fukaraya yardım etmesin mi? Bu belediyeler daha önce AK PARTİ'de olsaydı itiraz edecek miydik? Bunu kim ederse yanlış yapıyor, vicdanen deyin. İnanmadığımız sözleri söylemekte çok mahir olmuşuz. Özellikle de bugünlerde bu çok öne çıkmış yani, inanmadığımız şeyleri söylüyoruz.

Şimdi, çok değerli arkadaşlar, uluslararası anlaşma... Uluslararası anlaşmalarda en önemli şey nedir Sayın Bakan? Güvendir. Türkiye ne yaparsa yapsın, yaptıklarının etkili olması için bu zeminde güven tesis edecek bir yönetim olması lazım, bugünkü yönetimde bu yok. Para basmadan bahsediliyor. Evet, doğrudur, para da basılmalıdır ve basılacaktır da ama bu, kurallı ekonomiler için etkindir. Bu, kuralsız, devletin birilerine para kazandırmak için çalıştığı ekonomilerde etkin olmaz. Göreceksiniz maliyetlerin nereye çıktığını. Onun için, ortak akıl üretecek çok acil bir yapıya geçmek lazım. Biz şunu görüyoruz: Parlamentomuz, keşke bizim 30 ocak tarihinde Parlamentonun gündemine getirdiğimiz corona virüsüyle ilgili araştırma önergesini reddetmeseydi de, 30 ocaktan itibaren bu meseleye Parlamento olarak sahip çıkılsaydı ve önlemler buna göre alınsaydı, yola erken çıkılsaydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi Sayın Tatlıoğlu.

İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) - O nedenle, bugün bulunduğumuz noktada daha ortak akılla... Eksik akılla değil, bu zamana kadar yapılan gibi değil, arkadan koşan politikalarla değil, yetersiz okumalarla değil... Bakın, hepiniz buradasınız, bütün bu riskleri alarak gelip çalışıyorsunuz, önceliklerimizi belirleyelim. Bugün Parlamentonun öncelikli gündemi bu uluslararası çalışma mıdır? Önceliklerinden bile mahrum bir Parlamentoyuz. Eksik akılla gidemeyiz, ortak aklı harekete geçirmeliyiz.

İnşallah, milletimizin de, bütün insanlığın da bu corona virüsü en küçük hasarla atlatması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)