GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sürücü Belgelerinin Karşılıklı Tanınması ve Tebdiline İlişkin Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:76
Tarih:01.04.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabii ki uluslararası anlaşmalar çok önemlidir. Ancak günümüzde coronavirüs ve bununla ilgili olarak sağlık teşkilatının durumu ve bunların problemleri ayrı bir önemdedir. Bunların da dile getirilmesi ve yüce Meclisin dikkatine sunulması gerekmektedir.

Ülkemizde sağlık hizmetleri devlet kademesi olarak üç basamaktan yürütülmektedir: Birinci basamakta aile hekimliği yer almaktadır. Aile hekimliği, normalde, tüm hastaların gitmesi gereken ilk devlet kurumudur. Aile hekimleri, çocukların aşılanması, gebelerin takibi ve bölgesinde yer alan kronik hastaların takibinden sorumlu bir kurumdur. Ancak aile hekimliği pek çok sorunla baş başadır. Burada, devlet kendisinin yapması gereken bazı işleri aile hekimlerinin omzuna yıkmıştır; mekânın kiralanması gibi, gider, sarf malzemelerinin karşılanması gibi ve orada çalışan personelin ayarlanması gibi.

İkinci kademede yer alan, eğitim hastanesi dışında kalan yataklı tedavi kurumlarıdır. Birinci kademeye giden hastalar, orada sorunlarına çare bulamazsa bundan sonra ikinci kademeye gidecekler ve burada sorunlarına bir çare bulunacaktır.

Üçüncü basamak ise eğitim veren yataklı tedavi kurumlarıdır. Bunlar, Sağlık Bakanlığının eğitim hastaneleri ya da üniversite hastaneleridir. Yalnız bizde öyle garip bir duruma gelmiştir ki üçüncü basamak, birinci basamak gibi çalışmaktadır. Başı ağrıyan, dişi ağrıyan, nezle olan, grip olan her kim varsa doğrudan üçüncü basamağa gitmektedir. Bu, üçüncü basamakta aşırı bir yığılmaya ve normalde oradaki çalışanların vakit ayırması gereken, uğraşması gereken hastalar yerine daha alt grup hastalarla uğraşmasına neden olmaktadır. Bu niye böyle olmaktadır? Bu, şundan dolayı böyle olmaktadır arkadaşlar; AK PARTİ'nin çok işine gelmektedir. Bu sayede hastaya denmektedir ki: "Ben sana üniversitenin kapısını açtım." Ne getirir ne götürür, bunun böyle bir hesabı yoktur. Üniversitenin kapısını açmıştır, bu sayede vatandaşın oyunu alacaktır, hesap budur.

Bunun yanında, diğer kurumlar; serbest muayenehanesi olan, serbest çalışan hekimlerin muayenehaneleri ve özel hastanelerdir. Özel hastaneler de yine keşmekeştir. Örneğin bir özel hastanede 850 liraya doğum yaptırılırken, başka bir özel hastanede 8.500 liraya doğum yaptırılır. Devlet, özel hastanelere on yıldan fazla zamandır bütçeden katkıda bulunmamaktadır. Bu tamamen vatandaşın omzuna yıkılmıştır. Her ne kadar devlet, burada, vatandaşa destek vererek özel hastanede vatandaşın tedavi olmasını sağlıyor gözükse de normalde özel hastanede vatandaş kendi cebinden çıkan parayla, kendi gücüyle tedavisini ve tanısını koydurmaktadır. Normalde sistem de aile hekimleri üzerine kurulmuş olmalıdır.

Günümüzde de bakarsanız şu andaki yaşadığımız coronavirüs nedeniyle hastanelerde aşırı bir yığılma olmaktadır hem ikinci basamakta hem de üçüncü basamakta. Arkadaşlar, bu hastaların ilk gitmesi gereken yerler birinci basamak sağlık kurumlarıdır. İkinci, üçüncü basamağa gittikleri vakit oradaki hastalar, oradaki insanların işlerini yapmalarına, sağlık personelinin işlerini, görevlerini yerine getirmelerine engel olmakta, bunun yanında da bizde değil ama yurt dışındaki bir yayında hastaneye giden insanların yüzde 40 kadarının hastanedeki diğer hastalar yüzünden coronavirüs hastalığına yakalandığı belirtilmiştir. O yüzden zincirin sağlam tutulması ve buna uyulması, devletin başka türlü davranışa izin vermemesi gerekir.

Hastaların, sağlıkları için cebinden her yerde para çıkmaktadır, her yerde bir ödemesi vardır. Devlet, yine burada başka bir davranışla eczaneleri de kendisinin tahsildar memuru hâline getirmiştir. Normalde hastadan alması gereken parayı hastanede tahsil etmek yerine, hasta, eczaneye gidip de ilaç alacağı vakit o ödeme karşısına çıkmaktadır. Eğer ki hasta 2 defa, 3 defa gitti, muayenesini oldu, reçetesini aldı ama ilacını almadıysa, 4'üncüde, 5'incide, kaçıncıda giderse eczane tüm birikenlerle birlikte bunu tahsil etmektedir; bu, kabul edilebilir bir şey değildir.

Günümüzde sağlık tamamen bir ticari meta hâline getirilmiştir. Ülkemizdeki uygulamalarda sağlık, bir sosyal hizmet olması dışında şu olmuştur "Her türlü sağlık hizmeti verilir, dünyadaki her türlü gelişmişliğe sahibiz, sen yeter ki paradan haber ver, ne kadar paran varsa bunları o kadar fazla alırsın." tutumu içine girilmiştir. 60 milyar dolarlık özelleştirmeyle yetinmeyen AK PARTİ hükûmetleri, sağlıkta da rant derdine düşmüştür, Türk halkını yirmi yıl sonraya borçlandırmıştır. Şehir hastaneleri bu durumda, bu grupta karşımıza çıkan en büyük garabettir.

Arkadaşlar, devletimizin Ödemiş'te yaptırmış olduğu, şehir hastanelerine örnek bir hastane vardır. Şehir hastaneleri için hasta başına maliyet 338 bin dolarken Ödemiş Devlet Hastanesi için hasta başına maliyet 43 bin dolara düşmüştür. Yakın zamanda bitecek olan hastanelerle birlikte şehir hastanelerine toplam 10 milyar 777 milyon dolar ödenecektir, 300 yataklı Ödemiş Devlet Hastanesine ödenen paraysa 15 milyon dolar kadardır. Eğer şehir hastaneleri rant yerine kamu yararı düşünülüp Ödemiş Devlet Hastanesi muhasebesiyle yapılmış olsaydı arkadaşlar, tüm şehir hastanelerinin bugün bize maliyeti 1 milyar 350 milyon dolar olacaktı. Şehir hastanelerinin süresi bittiğinde, on beş yıl, on sekiz yıl, yirmi yıl bittiğinde devletin kesesinden çıkacak olan para 96 milyar dolardır, 96 milyar dolar. Bu, yalnız, şu anda Türkiye'de yaşayanların değil, bizden sonra gelen nesillerin, belki de bizim torunlarımızın omzuna yıkılacak olan maddi bir külfettir, maddi bir yüktür.

AK PARTİ'nin şirket gibi ülkeyi yönetme mantığında gelinen nokta şudur: "Bir lokomotif saatte kaç kilometre hızla gider?" "100." "Sen kaçla gidiyorsun?" "60." "Çık 90'a." Ondan sonra, kaza yaparsan yap. Bir yerde rant varsa hiç düşünmeden bu rantın üzerine gitmek, rantın üzerine çullanmak... Önemli olan bugündür. Devlet olmanın icabı olan, adaletin kuvvetli olması, eğitimin kuvvetli olması, sağlığın kuvvetli olması. Bunlar için sosyal destek göz ardı edilmektedir ve AK PARTİ hükûmetleri, şu anda, bunlardan ne kadar faydalanabilirse onun peşinde koşmaktadır.

Yine, sağlık sisteminde performans sisteminin getirdiği bir durum ayrı bir garabettir. Performans sistemiyle tedaviler uzamakta, gereksiz operasyonlar ortaya çıkmakta, poliklinikler defalarca aynı hizmeti vermektedir. İdare, yapması gereken işletme konusunda, gösterdiği âcizliğin sorumluluğunu çalışanlarına ve özellikle de doktorlarına bırakmıştır. Performans sistemi kesinlikle terk edilmelidir. Sağlık personeline şiddete on yedi yıldır devam edilmiştir. Bu konuda bir arpa boyu yol alınamamıştır ve hükûmetin burada hastalara söylediği şey şudur: "Git, tedavini ol, oradaki personele de iki tokat at, çık, gel." Bununla ilgili hiçbir şey yapılmadı ve yüce Mecliste bekleyen en az 10 tane kanun var ve hiçbirisine el uzatılmıyor. Hiç olmazsa -ki şu anda sağlık personelinin ve sağlık sisteminin kıymetini anlamış olmalıyız- bu dönemde şu kanunlardan birisini el birliğiyle çıkartalım, sağlık personelini bu etkiden, bu baskıdan kurtaralım.

Arkadaşlar, hiçbir devlet kurumu yok ki hem vatandaşın işini görsün hem de vatandaş tarafından sopa yesin. Bununla ilgili, defalarca söylendi, uğraşıldı ama yine burada, kusura bakmayın ama çok popülist bir davranış, herhâlde bunun bir oy tahvili var ve bir şey yapılmıyor. Sağlık personeli bu işten, bu durumdan, bu rahatsızlıktan çok muzdariptir.

Yine, ilaç tüketimi ayrı bir problemdir. Amerika Birleşik Devletlerinde başkan seçilirken, biliyorsunuz orada, 4 tane sektörün kulisini yapmak serbesttir; silah, petrol, ilaç ve tütün. Bunlardan, tabii ki tütün de bizi ilgilendiriyor, silah da bizi ilgilendiriyor ama günümüzün konusu olarak ilaç bizi bayağı çok ilgilendirmektedir. Hani diyorsunuz: "Sigortalarda hasta kuyruklarını kaldırdık, Ordu İlaç Fabrikasını kaldırdık; ne oldu?" Şu oldu arkadaşlar; Türk milleti 2002 yılında ithal ilaca 1,18 milyar dolar para öderken, 2018 yılında 4,9 milyar dolar para öder olmuştur. Arkadaşlar, 2002 yılında bizim işsizliğimiz yüzde 10,5'ti, 2018 yılında yüzde 13,5'ti şu anda, biliyorsunuz ki... Yani parayı harcıyorsunuz, nereye harcıyorsunuz, ne için oraya harcıyorsunuz belli değil ama bu milletin refahı için bunu harcadığınızı söylerseniz bu hiç inandırıcı değil, buna inanmak kolay değil arkadaşlar.

Burada, Milli Savunma Bakanlığı tıbbi malzeme yapımıyla ilgili faaliyete geçti. İnşallah, Milli Savunma Bakanlığı yakında ilaç fabrikalarını açar ve devlet de kendisinin bazı ilaç fabrikalarını açar. Bununla ilgili, Sağlık Bakanlığının birtakım çalışmalar içerisinde olduğunu biliyoruz. İnanıyoruz ki olması gereken, mantığın ve sağduyunun gerektirdiği budur. Resmî olarak Sağlık Bakanlığının ilaç fabrikalarını...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kabukcuoğlu, tamamlayın sözlerinizi, buyurun.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Devamla) - Hiç olmazsa çok fazla kullanılan ve çok fazla sarfiyata neden olan ilaçların Türkiye'de yapılması, ülkemizde yapılması milletimizin sağlığı için gereklidir.

Ekonomiyi hepimiz biliyoruz arkadaşlar, bir tercih meselesidir. İsterseniz siz şehir hastanelerini 10 bin yataklı da yaparsınız -ki günümüzde kabul edilen, 200 ila 600 yataklı dışındaki hastaneler rantabl hastane değildir- şehrin 10 kilometre değil 50 kilometre uzağına da yaparsınız, orada ki klozetlerini altın da yaparsınız ama bir taraftan da yüzde 13,7 işsizliği ne hâle getirirsiniz bilmem.

Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum ve sağlık personelinin problemlerine eğileceğimize ve onlara çare bulacağımıza inanıyorum.

Teşekkür eder, saygılar sunarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)