| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sürücü Belgelerinin Karşılıklı Tanınması ve Tebdiline İlişkin Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 76 |
| Tarih: | 01.04.2020 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; uluslararası sözleşmeler hakkında İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, küresel bir salgın olarak ülkemizi de etkileyen coronavirus sebebiyle, dün akşamki verilere göre 13.531 vatandaşımız enfekte olmuş, maalesef 214 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bu vesileyle, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Yüce Allah'tan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum.
Bu süreçte, üstün gayret ve fedakârlık gösteren sağlık çalışanlarımıza teşekkürlerin en güzeliyle Allah razı olsun diyorum.
Salgınla alakalı yapıcı eleştiri olarak kabul edilmesini istediğim birkaç konuyu da ifade etmek istiyorum. Öncelikle, aile hekimlerimiz başta olmak üzere bütün sağlık çalışanlarımız steril maske, gözlük ve tulum sıkıntısı çekmektedirler. Sayın Bakan "Gönderiyoruz." demektedir ama bize günde 10-15 sağlık çalışanı ulaşmakta ve bu yöndeki sıkıntılarını dile getirmektedirler. Eczacı arkadaşlarımız, kardeşlerimiz kendilerine doktorların sürekli gelerek maske ve dezenfektan talep ettiklerini ve onlar da maliyetine vermeye çalıştıklarını anlatıyorlar. Bu durum Ankara'da, İstanbul'da, Kırıkkale'de ve diğer şehirlerimizde de hep böyledir.
Sağlık çalışanlarımız farklı bir kulvarda âdeta millî bir mücadele vermektedirler. Görünmeyen bir düşmana karşı verilen mücadeledeki sağlık ordumuza maske ulaştıramamak, Sakarya Savaşı'nda orduya "Silah yok, kurşun yok." demek gibi bir şeydir.
Bir diğer husus da yakınlarının bilgilendirilmesi konusudur. Ankara Şehir Hastanesinde, Zekai Tahir Burak Hastanesinde bizzat takip ettiğim birkaç hastayla alakalı ne hasta yakınları bilgi alabilmekte ne de biz aradığımızda bize bilgi verilmektedir. Bu durum ülkede korkuya ve paniğe sebep olmaktadır. En azından sürekli olmasa da belli vakitlerde hasta yakınları bilgilendirilmelidir.
Aynı şekilde, hayatını kaybeden vatandaşlarımızın definleriyle alakalı bir bilgi kirliliği mevcuttur. Bazı vatandaşlarımız definlerin kendilerine bilgi verilmeden yapıldığını hatta rahmetlilerin yakınları, coronavirüs olduklarından dâhi bilgi sahibi olmadıklarını bildirmektedirler. Sosyal medyada doğruluğu teyide muhtaç görüntüler dolaşmakta, yol kenarında, açık arazilerde definler yapıldığı görülmektedir. Bunların aslı astarı tespit edilmeli ve topluma doğru bilgi açıklanmalıdır. Bütün bu hususlarla alakalı Sağlık Bakanlığımızın tetkikler yapması ve çözüm üretmesi şarttır.
Kıymetli milletvekilleri, salgın bir sağlık krizi yaratmıştır ancak hepimizin bildiği gibi bunun bir de ekonomik boyutları vardır, bütün dünya bu ekonomik boyutla yüzleşmektedir. Ancak başta Avrupa ülkeleri olmak üzere pek çok devlet halkını mağdur etmeyecek tedbirler almaktadır ve alabilmektedir. Hatta ekonomisi bizden geri olan Türk Cumhuriyetleri'nde, örneğin Kazakistan'da sağlık çalışanlarına risk durumuna göre 20 maaşa kadar prim verilmekte, Özbekistan'da pek çok kamu hizmeti ücretsiz hâle getirilmekte, Azerbaycan'da devlet kasasında virüsle mücadele fonu oluşturulmaktadır. Türkiye'de ise durum faciadır. Devlet, ekonomi kalkanı olarak açıkladığı tedbirlerde palyatif çözümler sunmuş, büyük sermayeye kolaylık, vatandaşa ise kolonya vereceğini söylemiştir. Büyük sermaye kolaylıklarını görmekte ancak vatandaş daha kolonyasına bile ulaşamamıştır. Avrupa'yı geçtim, vaka sayıları çok az olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan, Kırgızistan gibi ülkelerde sokağa çıkma yasağı ilan edilirken Türkiye'de hâlâ "Herkes kendi OHAL'ini ilan etsin." denilmektedir. Üstüne üstlük tarih boyunca unutulmayacak, millet vicdanında asla yarası kapanamayacak bir uygulamayı da dün Sayın İçişleri Bakanından duymuş olduk. Millet İttifakı tarafından kazanılan Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyelerinin Hükûmetten önce davranıp başlattıkları dayanışma kampanyalarının hesaplarına bloke konulmuştur. Cenab-ı Allah Kur'an-ı Kerim'de "İyilikte ve hayırda yarışınız." buyurmaktadır, iktidar ise resmen tek parti dönemindeki zihniyetle "Yardım toplanacaksa da bunu ancak biz toplarız." diyerek Nevzat Tandoğan kafasında bir uygulama başlatmıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, Belediye Kanunu açıktır. Belediyeler hiçbir yoruma muhtaç olmayacak şekilde bağış toplayabilir. Bu ortadayken, hileişeriyeyle, bugün sivil toplum kuruluşlarına uygulanan yasal düzenlemeyi belediyelere uygulamak çok açık bir yanlıştır. İslam hukukunda, medeni hukukta ve evrensel hukukta, her zaman söylediğim gibi, iki şey birbirinden farklıdır. Biri kasıt, diğeri hatadır. Eğer İçişleri Bakanlığı bu işi hatayla yaptıysa bugün Grup Başkan Vekilimiz Sayın Müsavat Dervişoğlu'nun da basın toplantısında belirttiği gibi "1 nisan şakası" diyerek hatasını düzeltmesi gerekir. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Ha, eğer durum kasıtlıysa, kimse kusura bakmasın, bu milletin dayanışma duygularına karşı işlenmiş bir insanlık suçudur, bir gaflettir, hatta dalalettir.
Kıymetli milletvekilleri, siyaset biliminde devlet bir toplumsal sözleşmedir. Yüzlerce, binlerce yıldır insanlar bir kısım hak ve iradelerini devlete teslim ederek korunma sağlamaktadırlar. Bu korunma, dâhilî ya da haricî düşmanlara karşı korunma olabildiği gibi, sağlık sorununa ya da ekonomik krize karşı da korunmayı içerir. Vatandaş vergi verir, devlet de o vergiyle vatandaşa hizmet eder. Bugün AK PARTİ iktidarı binlerce yıllık bu toplumsal sözleşmeyi bozma noktasına gelmiştir. Vatandaş kendi OHAL'ini ilan edecekse, kendi ekonomik krizine Cumhurbaşkanının verdiği IBAN numarasına para yatırarak çözüm bulacaksa devletin ne manası kalmaktadır. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Hele ki Türk devleti gibi ebet müddet bir yapının, Hunlardan, Göktürklerden Osmanlı'ya ve Cumhuriyete kadar süren bir devlet geleneğinin sahibi olan milletimiz bunu asla kabul etmeyecektir. Bağış kampanyası yapıp kamu kurumlarına, memurlarımıza "Sen maaşından 200 lira vereceksin, sen 500 lira vereceksin." demek Hükûmetin açık ve seçik bir acziyetidir. Vatandaş maaşından dünya kadar vergiyi zaten vermektedir, üstüne bir de -tırnak içinde söylüyorum- zorunlu bağış mı yapacaktır? Bu böyle mi olur arkadaşlar? Üstüne bir de muhalefet belediyelerinin yardımlarını da engellemeye çalışmanız gelince, sizin iyi niyetli olduğunuzu düşünmemiz asla mümkün olmamaktadır. Tabiri caizse AK PARTİ virüsle birlikte siyaset yapmakta, bir coronavirüs ittifakı kurmaktadır. Milletimizin biyolojik ya da siyasi virüslere artık tahammülü kalmamıştır.
Sayın Cumhurbaşkanımız bari bu dönemde, bir an önce, sadece AK PARTİ Genel Başkanı olmadığını, 82 milyon insanın Cumhurbaşkanı olduğunu hatırlamalı ve ona göre siyaset yapmalıdır. İktidar, resmen bu virüs meselesini siyasi ranta çevirmeye çalışmaktadır; "Muhalefete nasıl zarar veririm?" derdiyle hareket etmekte -virüs gündeminde sağlık çalışanlarının bulunmadığı- eldiven ve maskelerle Kanal İstanbul ihalesi yapmakta, kapalı kapılar ardında infaz düzenlemesi planlamaktadır. Hatta vazgeçilmese burada Bekçi Kanunu Teklifi bile görüşecek durumdaydık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi Sayın Oral.
İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Türkiye kadim bir devlettir; çadır devleti değildir, muz cumhuriyeti değildir, hele şahsın devleti hiç değildir.
Değerli milletvekilleri, bu görüşlerimi sizinle paylaşırken yüce heyetimizi saygıyla selamlıyor, milletimize geçmiş olsun diliyor, hürmetlerimi sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)