| Konu: | Coronavirüs krizinin Türkiye ve dünyadaki ekonomik, sosyal ve siyasi yankılarına ilişkin gündem dışı konuşması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 80 |
| Tarih: | 09.04.2020 |
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aziz milletimizi ve Genel Kurulumuzu saygıyla selamlarım. Sağlıkla gündemimize giren coronavirüs krizinin ekonomik, sosyal, siyasi olası yankılarını siz değerli milletvekilleriyle paylaşmak isterim.
Salgın, dünyada otoriter liderliklerin iş başında olduğu, Batı'nın müzmin hastalığı ırkçılığın yükselişe geçtiği, önemli Avrupa ülkelerindeki siyasi belirsizliklerin ve boşlukların oluştuğu, AB karşıtı politikaların ciddi destek gördüğü bir döneme denk geldi. Endişem o dur ki kriz ortamında sorgusuz sualsiz olarak normal zamanlarda alamayacakları sosyal ve siyasal önlemlerle güçlerini daha da hoyratça kullanma eğilimleri olan siyasi liderlikler, bu musibetin defedilmesi sonrasında da kazandıkları bu konfor alanlarını kaybetmeyi istemeyeceklerdir. Üstelik, Batı'nın müzmin hastalığı ırkçılık da kriz dönemlerinde kendine daha çok alan bulmaktadır.
Ayrıca, bu kriz bize siyasi liderliklerin toplumların sorun ve menfaatlerinden ziyade kendi siyasi ikbal ve menfaatleriyle yıllardır meşgul olduklarını apaçık ortaya koydu. Bu da bize kutsal bir görev olan siyasetin toplum için yapılması gerektiği felsefesini tekrar hatırlatmakta. İnsanlığın ve demokrasinin tehdidi olan gelişmeler karşısında demokrasinin, medeniyetin, sivil toplumun, hür düşüncenin ve hür teşebbüsün yanında saf tutup onun sözcülüğüne soyunmak İYİ PARTİ olarak biz kalkınmacı, milliyetçi, demokratların görevi olacaktır.
Ayrıca, henüz kriz yaşanmamışken bile işlevlerini ve sözlerinin geçerliliğini kaybetmiş bazı çok önemli uluslararası kuruluşlar da sorgulanma sürecine gireceklerdir. Bu süreç sırasında yaşanacak siyasi gelişmelere karşı ülkemiz hazırlıklarını yapmalıdır. On yıllardır dünyanın liderliğine soyunmuş, kurumlarının ve sistemlerinin mükemmelliğiyle övünen ve bunların yaygınlaşmasını isteyen Batı ülkeleri bugün, aslında, toplumsal, siyasal ve kurumsal anlamda pek çok meselede ciddi eksiklikleri olduğu gerçeğiyle yüzleştiler.
Ayrıca, ülkelerin bu tip krizlerle mücadelede yalnız olduğunu, küresel koordinasyonda ciddi sıkıntılar bulunduğunu yaşayarak gördük. Örneğin, AB anlaşmaları gereği, sağlık meselesi birliğin sorumluluğunda olmayan bir alan olsa da söylemsel olarak sürekli dayanışmanın ve iş birliğinin vurgulandığı AB içerisinde kriz anlarında karşılıklı yardım beklenmesi çok doğal bir refleks.
Kısıtlı vaktimden dolayı yalnızca Avrupa Birliği özelinde dikkat çekmem gerekirse: Hâlihazırda etkili olan bazı farklı siyasi akımlar ve devletler bu krizin ardından yeni söylem ve politikalar üretecek ve muhtemelen, Akdeniz ülkelerine desteklerini de artıracaklardır. Euro kriziyle başlayan, Schengen kriziyle devam eden Kuzey-Güney Avrupa ayrımı, yaşanan bu üçüncü krizde aradığı desteği bulamayan Akdeniz toplum ve siyaseti "Kriz zamanı dayanışma olmuyorsa ne zaman olacak?" sorusunu dillendirmekte. Bugün, bu ülkelerin karşı blok olarak gördükleri Rusya ve Çin'in askerî ve sağlık personelleri sahada görev yapıyorlar. AB üyesi olmayan Türkiye -NATO kapsamında da olsa- sağlık ekipmanı yardımı gönderiyor. Salgın sonrası dönemde Rusya, Çin ve Türkiye'nin yardımları kadar AB'nin, ABD'nin yapmadığı yardımlar da hatırlanacak ve bu durum, yeni siyasi düzen kurulurken ciddi önem taşıyacak.
Batı'da ciddi bir revizyon yaşanmadıkça büyük olasılıkla ayrışma yaşanabilir. Siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel hususlarda AB içinden farklı birlikler doğabilir. Özellikle, aynı coğrafyada olduğumuz Akdeniz ülkeleriyle yeni tür bir organizasyonda bulunma imkânımızın gündemimize alınmasını tavsiye ederim. Bu gelişmelerin dışında dikkatinize sunmak istediğim bir diğer husus da güvenliğin sivil boyutu kavramıyla toplumların tanışacağına ilişkin. Konvansiyonel savaşların ve tehditlerin yerini farklı türdeki savaşlar ve tehditler alırken bir güvenlik kavramı olarak güvenliğin sivil boyutu, yaşadığımız pandemiyle beraber önemini daha çok hissettirecek. Konvansiyonel savaşlarda belirli meslekten, yaş grubundan ve cinsiyetten insanlar etkilenirken bugün toplumlar yeni tür ekonomik, siber -doğruysa- biyolojik tehditler sonucu yaşa, cinsiyete, mesleğe bakılmaksızın derin zararlar görüyorlar.
Önümüzdeki dönemde yaşanacak gelişmeleri göz önünde tutarak değişen tehditler karşısında ülkemizin önlemler alması gerekmekte. Bu çerçevede gıda güvenliği öncelikle ele alınmalı. Salgının doğası gereği tarım ciddi şekilde etkileniyor. Özellikle hasadı kaldıracak, kaldırılan hasadı dağıtacak ve yeni ekimi yapacak tarım işçileri bulmakta pek çok gıda ihracatı yapan ülke zorlanıyor. Tarımın organizasyonu, tarım teknolojilerine sahip olmak ve tarımsal ürün çeşitliliği gıda güvenliğinin bir parçası hâline gelmiştir ve bunların yokluğu bir millî güvenlik sorunu olmaktan öte kıtlık yaşanmasına sebep olabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla) - ABD, Kanada, Brezilya, Rusya, Hollanda gibi ihracatçı ülkelerde durumun kötüleşeceği öngörülmekte. Bu ülkelerin öncelikle kendi vatandaşlarının gıda ihtiyacını temin etmeye odaklanmaları muhtemeldir. Sayın Tarım ve Orman Bakanımızın bu konulardaki görüşlerini -kendilerini görebilirsek- çok merak ediyorum. Şimdiye kadar yaptığımız uyarıları da göz önünde bulundurarak gayriciddi tarım politikaları sonucu gıda ithalatçısı bir ülke hâline getirilen Türkiye'nin, krizin idaresi esnasında tarımı ve gıda tedarikini ihmal etmesinin korkunç bir hata olacağını belirtmek isterim.
Sözlerimin sonunda müsaadelerinizle coronavirüs musibeti nedeniyle birkaç haftadır uzak kaldığım ve çok özlediğim Erzurum'a ve büyük fedakarlıklarla, sıkıntılarla evlerinde kalan kıymetli hemşehrilerime gönülden sevgi, saygı ve hürmetlerimi sunarım, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)