| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 41 |
| Tarih: | 15.12.2012 |
MHP GRUBU ADINA KORAY AYDIN (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı ve Savunma Sanayii Müsteşarlığının 2013 yılı bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerimin başında AKP iktidarının "profesyonel ordu" açıklamalarına değinmek istiyorum. Sayın Millî Savunma Bakanımız, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı değerlendirmede, ordumuzun üçte 1'inin profesyonelleştiğini açıkladı. Ancak rakamlar, Sayın Bakanın açıklamalarını yalanlıyor.
AKP'nin uyguladığı kararsız ve tutarsız politikalar nedeniyle ordu içindeki uzman erbaş sayısında tam bir erime yaşanmaktadır. 2009 yılında yaklaşık 67 bin olan uzman erbaş sayısı yıllar itibarıyla erimiş ve son olarak 7 Aralık 2012 tarihinde Genelkurmay Başkanlığının resmî İnternet sitesinde açıklanan son rakamlara göre yaklaşık 46 bine gerilemiştir.
AKP'nin ordunun profesyonelleştirilmesi yolunda önemli bir proje olarak takdim ettiği "sözleşmeli er ve erbaş" konusunda da tam bir fiyasko yaşanmıştır. Son rakamlara göre Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yapan sözleşmeli er ve erbaş sayısı sadece 1.210'dur. Evet, sadece 1.210. Uzman erbaş sayısı azalıyor, uzman jandarma sayısı azalıyor, sözleşmeli er ve erbaş sayısı beklenenin çok altında, ancak Sayın Bakan ısrarla profesyonelleşme vurgusu yapıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet, millî savunma politikasındaki tutarsızlığa, kararsızlığa ve belirsizliğe bir an önce son vermelidir. Millî savunma politikası deneme-yanılma yoluyla belirlenemez. Terörle mücadelede profesyonel personel istihdamına ağırlık verecekseniz bunu bir an önce hayata geçirme mecburiyetiniz var.
Bu konuda ilk yapılması gereken, askerlerimizin özlük haklarını bir an önce iyileştirmek, morallerini yükseltmek, onları özendirmek ve teşvik etmektir. Geçen yıl yetersiz de olsa askerlerimize yönelik bazı iyileştirmeleri komisyonda ve Genel Kurulda hep birlikte hayata geçirdik. Ancak, özellikle uzman erbaşlara yönelik fazla bir iyileştirme yapılamadığını üzülerek belirtmek istiyorum. Uzman erbaşların özlük hakları gündeme geldiğinde Hükûmet yetkilileri konu üzerinde çalıştıklarını belirtiyorlar ancak hazırlanan tasarıyı bir türlü Parlamentoya getirmiyorlar. Bu konuda işi ağırdan alan Hükûmet bedelli askerlik söz konusu olunca oldukça hızlı hareket edebiliyor. Oysa AKP iktidarı, çoğu uygulamasında olduğu gibi bedelli meselesinde de çuvallamıştır.
Bedelli yasasında yaşın ve miktarın yüksek tutulması, umutlarını bu yasaya bağlayanları üzerken, askerlik hizmetini "bedelli" olarak yerine getirenlerin bir gün dahi kışlaya uğramadan askerlik hizmetini yapmış sayılmaları da toplumun önemli bir kesiminde ciddi bir rahatsızlık yaratmıştır.
Bedelli çalışmaları sürerken Hükûmet sözcüleri bedelli için başvuru sayısını 400 bin olarak tahmin ettiklerini açıklamışlardı. Ancak umduğunu bulamayan iktidar her geçen gün çıtayı düşürmüş, son açıklama ise Sayın Bakanımızdan gelmiş ve Sayın Bakan başvuruların 100 bini bulacağını ifade etmiştir. Ancak bedelli askerlik için başvuruda bulunanların sayısı 69.073'te kalmıştır. Bu sonuçla bedelli askerlikten beklenen 5 milyar liraya yakın gelirin yanına bile yaklaşılamamıştır.
Bu tablo karşısında afallayan iktidar, bedelli için âdeta bir "sezon sonu kampanyası'' yapmaya karar vermiştir. AKP sözcüleri, bu teklifin bütçe görüşmelerinin hemen ardından veya muhtemelen ocak ayında Parlamentoya sunulacağını ifade etmişlerdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buradan iktidar partisine, Sayın Millî Savunma Bakanı ve diğer Hükûmet üyelerine bir çağrıda bulunmak istiyorum. Madem bedelli uygulamasında ödeme kolaylığı, başvurmayanlara yeniden başvurma hakkı gibi yeni haklar veriyorsunuz, bunda da kararlısınız, o hâlde gelin, başta uzman erbaşlarımız olmak üzere, diğer askerî personelimiz ve polislerimizin özlük haklarını da eş zamanlı olarak iyileştirme yoluna gidelim. Ancak bu düzenlemeleri, "Biz yaptık, oldu." şeklinde yapmayalım. Uzman erbaşlarımızın, diğer askerlerimizin ve polislerimizin temsilcilerinin de görüşlerini alarak, onları komisyonlarda dinleyerek, anlayarak bu iyileştirmeleri hep birlikte yapalım. Toplumdan beklediğimiz birlik ve beraberliği, biz de millî iradenin tecelli ettiği yer olan yüce Mecliste sergileyelim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Libya, Mısır, Suriye, Irak, İran ve daha birçok ülkeye yönelik olarak yürütülen ikiyüzlü dış politika Türk milleti tarafından çok iyi bilinmekte ve dış politikanın yanında da küresel güçlerin yörüngesinde yürütülen bu politikalara bugün bir yenisi daha eklenmiştir. İktidar sonunda, millî savunma politikasını da tek hegemonik gücün kontrolünde yürütür bir hâle gelmiştir. Bunun son bariz örneği, Patriot füzelerinin ülkemize yerleştirilme sürecidir. Füzelerin yerleştirilme amacı belli: Malatya Kürecik'teki füze radar üssünü korumak ve dolayısıyla topraklarımıza yönelik muhtemel saldırıları bertaraf etmek. Peki, Malatya'ya füze radar üssü neden kuruldu? Amerika'nın ileride yapmayı planladığı muhtemel İran operasyonunda, İran'ın saldırılarına karşı İsrail'in güvenliğini sağlamak.
Hâl böyle iken, İsrail'e karşı yürüttüğünüz politikaların danışıklı dövüş olduğu, bir rol ve görev paylaşımı olduğu artık ayan beyan ortaya çıkmıştır. Türk milleti bu gerçeklerin farkındadır ve siz de bu gerçeklerden kaçamazsınız.
Küresel güçlerin hesabı belli, her şeyi kendilerine göre hazırlamışlar, planlamışlar. Ancak, ülkeyi yönettiğini iddia eden AKP iktidarı, her nedense bu planlardan her şey olup bittikten sonra haberdar oluyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kontrolü küresel güçlere kaptırmış AKP iktidarının millî savunma politikasını, Patriot'ların geliş sürecini özetleyip tekrar hatırlayalım.
6 Kasımda ilk olarak yabancı bir haber ajansı Türk dışişlerinden üst düzey bir yetkiliye dayandırdığı haberinde, Türkiye'nin Suriye sınırında konuşlandırmak için NATO'dan Patriot füzesi istediğini duyurmuştur. Bunun üzerine Başbakanımız Sayın Erdoğan 7 Kasım tarihinde "Böyle bir şeyden haberim yok. Hangi Dışişleri yetkilisi olduğunu bilmiyorum ama eğer böyle bir şey olsaydı benim haberim olurdu." diyerek olayı yalanlamıştır. Ancak, AKP iktidarı bir öyle bir böyle derken, hepinizin bildiği gibi, Patriot'ların ülkemize yerleştirilmesi kararlaştırılmıştır.
Hükûmet "Tetik bizde olacak." dese de NATO Genel Sekreteri Rasmussen komutanın NATO'da olacağını belirtmiştir. Şimdi buradan soruyorum: Tetiği bizde olmayan füzeyle topraklarımızı nasıl koruyacağız? Ayrıca, Rasmussen füzeler konusunda maliyete Türkiye'nin de katlanacağını ifade etmiştir. Bu ne demek? İsrail'i korumak için önce radar üssü yapacağız, sonra Patriot alacağız, parasını da biz ödeyeceğiz. Tek hegemonik gücün gönüllü kölesi olursanız, değerli arkadaşlar, yapacağınız ve karşılaşacağınız muamele de bu olur.
Benzer bir olayı insansız hava araçları konusunda da yaşadık. 2011 Kasımında Sayın Başbakanın Obama ile görüşürken istediği insansız hava araçlarının görüşmeden yaklaşık yirmi gün önce İncirlik'e ulaştığı açıklanmıştı. Benzeri bir durum bu Libya meselesinde de yaşanmış, Sayın Başbakan önce "NATO'nun Libya'da ne işi var?" diye efelenmiş, aradan fazla bir zaman geçmeden Libya'yı vuran NATO kuvvetlerinin karârgahı İzmir olmuştu. "Libya'da ne işi var?" dediğiniz NATO komutasında Libya'ya gideceğinizden haberiniz yok, Obama'dan istediğiniz insansız hava araçlarının yirmi gün önce İncirlik'e geldiğinden haberiniz yok, ülkenize Patriot füzeleri konuşlanacak, haberiniz yok. Daha ne söyleyelim; bu ayıbı, bu utancı Türkiye daha ne kadar yaşayabilir?
Değerli arkadaşlar, bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aydın.