| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 81 |
| Tarih: | 10.04.2020 |
HDP GRUBU ADINA ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Corona virüsü, insan ayrımı yapmadan herkese bulaşabiliyor ama toplumsal eşitsizliğimiz, sınıfsal eşitsizliğimiz, maalesef, sonuçları ve etkileri itibarıyla ya da korunma yöntemleri itibarıyla bizi eşit kılmıyor. Çünkü yoksullar açlıkla karşı karşıyayken, kötü yaşam koşullarıyla karşı karşıyayken zenginler saraylarında, adalarında korunaklı mekânlarında kendilerini koruyabiliyorlar. Bu anlamıyla, sadece sınıfsal eşitsizlik değil, cinsiyet eşitsizliği de aslında farklılıklar yaratıyor aramızda.
Evet, hepimiz etkileniyoruz ama kadınlar olarak daha fazla etkileniyoruz. Çünkü "Evde kal." demek, aynı zamanda kadınlara "Ev içinde şiddetle baş başa kal." demek de oluyor. "Evde kal." demek, aynı zamanda kadınların kocaya, babaya, ağabeye, sevgiliye yani ev içerisindeki diğer erkeklere mahkûm olması anlamına da geliyor. "Evde kal."la birlikte eğer kadınlara yönelik şiddeti engelleyecek tedbirlerimiz yoksa, buna ilişkin önlemlerimiz yoksa aslında, kadınlara "Şiddetle baş başa kal." demiş oluyoruz.
Peki şu an durum ne diye baktığımızda, hem dünya örneklerinde hem de Türkiye örneğinde kadına yönelik şiddetin çok ciddi oranda arttığını görüyoruz. Sadece mart ayı içerisinde 29 kadın cinayeti işlendi ve bunun ağırlıklı bir kesimi de ev içerisindeki şiddetle gerçekleşti.
Yine, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonunun ve diğer derneklerin açıklamalarına göre kadınlara yönelik, kadınların fiziksel şiddete uğrama oranında yüzde 80 artış, psikolojik şiddete uğrama oranında yüzde 93, sığınak talebinde de yüzde 78 artış var. Şimdi, buna karşı peki, tedbirlerde bir artış var mı? Maalesef, bırakın artışı, var olanların bile uygulanmadığı bir süreçten geçiyoruz.
ALO 183 hattı, 155 gibi hatlara maalesef ulaşılamıyor. Karakollarda talepler saklanıyor ve uygulanmasının önüne geçiliyor. Yine, adliyelerin kapalı olması, nöbetçi adliye sistemine geçilmiş olması nedeniyle kadınların başvuracağı mekanizmalar azaltılmış, daraltılmış durumda. Yine, sığınmaevlerine önceki dönemlerde olmayan birtakım kurallar getirilerek darp raporu gibi, coronaya ilişkin tespit raporu gibi ya da o ilde ikamet ediyor olmak gibi birtakım sınırlamalar getirilerek kadınların sığınmaevlerinde kalabilmesinin de önü kesilmiş durumda.
Şimdi, tüm bunları yapmak yerine, tam tersine, var olan uygulamaları daha fazla genişletmek gerekiyor. Neler yapılabilir diye birkaç örnek verelim, belki dikkate alırsınız. Haklar konusunda acilen bilgilendirme çalışmaları yapılması lazım, ALO 183 hattının sadece kadına yönelik şiddete özgülenmesi ve buradan başvuruların hızla alınması lazım. Sığınaklarda gerekli sağlık önlemlerinin, karantina işlemlerinin düzgün uygulanması lazım. Yine, adliyelerde kadına yönelik şiddetle ilgili özel nöbetçi birimlerin olması ve başvuruların buradan hızla yapılabilmesi lazım. Kadınların emniyet güçlerine ulaşabileceği yeni mekanizmalar üretmek gerekir ki bu konuda Fransa ve İspanya'da örnekler var, görmek istiyorsak bunları görebiliriz. Yine, kadınların barınma hakları için sığınmaevleri dışında da -ki sığınmaevleri sayısı maalesef yeterli değil- otel ve benzeri yerlerde kalma imkânının sağlanması gerekiyor ama dediğim gibi, 6284 sayılı Yasa'nın aslında daha etkin uygulanması gerekirken tersine bir durumla Hâkimler ve Savcılar Kurulu erkekleri koruyan kararlar almaya devam ediyor.
Kadınlara yönelik şiddetin yanında kadın yoksulluğu da artıyor, görünmeyen kadın emeği de çok fazla artıyor; bütün ev işleri kadınlara yüklenmiş durumda ve bu süreçten dolayı da temizlik işleri, yemek işleri, çocuk bakımı işleri, hasta bakımı işleri, maalesef, erkek egemenliğinden kaynaklı iş bölümünden dolayı sadece kadınların işi olarak görülmeye devam ediyor. Bunun değişmesi gerekiyor; devletin bu konuda kendi üzerine düşeni yapması gerektiği gibi, erkeklerin de bu işlerde ortaklaşması gerekiyor. Bu da yetmiyor çünkü kadınlar aynı zamanda, bu süreçte yoksullaştılar, daha fazla ekonomik kayba uğradılar ve erkeğe, evdeki kocaya mahkûm kaldılar. Biz mahkûm kalmanın sonucunu biliyoruz; şiddete boyun eğmek zorunda kalırsınız, her türlü hakarete boyun eğmek zorunda kalırsınız, bunun için de acil tedbirlerin alınması gerekiyor. Öncelikle "İşten çıkarmalar yasaklandı." deniliyor ama ücretsiz izinle yasaklanıyor; bir an önce, zorunlu sektörler dışında çalışan bütün emekçilere ücretli izin hakkının sağlanması gerekiyor.
Kadınlar açısından şöyle bir problemimiz de var: Özellikle ev eksenli çalışan kadınlar, sigortalı olmayan kadınlar, temizlik işçisi kadınlar, eğlence sektöründe, kafelerde, lokantalarda çalışan kadınlar -ki ağırlıklı olarak da buraların kadın emeğinden gittiğini biliyoruz- özellikle hizmet sektöründe çalışanların ağırlıklı kadınlar olduğunu da biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi Sayın Gülüm.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Dolayısıyla kadınlara bu dönem içerisinde ekonomik destek gerekiyor, kadınlara aylık düzenli bir maaşın bağlanması gerekiyor, bunun bağlanmaması hâlinde kadınları şiddetle baş başa bırakacağımız açıktır.
Diğer yandan, biz yeni sığınmaevleri talep ederken, yeni mekanizmalar talep ederken, maalesef, Diyarbakır'da, kayyum atanan belediyede, kadınların dayanışma merkezleri için kurulan başvuru merkezleri ve sığınmaevlerine alınması için yapılan başvuru mekanizmaları ortadan kaldırılıyor, kadınların bu konuda başvuracağı mekanizmalar yok ediliyor.
Şimdi, bunu anlamak mümkün değil gerçekten. Biz mekanizmaları çoğaltmak yerine neden var olan mekanizmaları ortadan kaldırıyoruz, neden var olanları zorlaştırıyoruz, neden yeni önlemler almıyoruz? Kadınlara "Ev içinde kalın." derken "Öl." dediğimizin farkında değil miyiz? Bu nedenle, bir an önce kadınlara yönelik şiddetin ve çözüm yöntemlerinin araştırılacağı bir araştırma komisyonu kurulmasını öneriyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)