GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:82
Tarih:11.04.2020

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Şimdi, bu infaz yasasına ilişkin değerlendirmeleri yaparken aslında infaz değil özel af demek daha doğru, doğru kelimeyle konuşmak lazım. İnsanları ölüme gönderiyorsunuz diye anlatıyoruz ama anlamak istemiyorsunuz. Belki örneklerle somutlaştırırsak, belki o insanları gözünüzün önüne getirirseniz anlayabilirsiniz diye birkaç örnek vermek istiyorum.

Türkiye'de 1.500'e yakın hasta mahpus var, bunlardan 500'ü de ağır hasta mahpus. Somut olarak bazılarını saymak istiyorum, burada hepsini sayma şansım yok. Mehmet Salih Yıldız, 23 yaşında, hem kanser hem verem hastası, durumu ağırlaşmış durumda ancak hastaneye götürülemiyor; Abdullah Turan, boyundan aşağısı felçli; Serdar Yıldırım, belden aşağısı felçli; Engin Aktaş, iki eli yok. Bakın, şimdi, bunların siz bu koşullarda cezaevinde yaşayabileceğini mi iddia edeceksiniz? Metin Turan, iki gözü de görmüyor, dolayısıyla kendi temizlik ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değil. Yine tutuklulardan ve kadınlardan bir örnek vermek istiyorum. Hülya Halaçkay, kendisine sürekli şiddet uygulayan eşi Kadir Ören'i saldırıdan kurtulmak için öldürmek zorunda kaldı, astım hastası, hâlen tutuklu. Bu özel af yasasında maalesef eşlerini öldürmek ya da erkekleri öldürmek zorunda kalan kadınlara dair hiçbir düzenleme olmadığı gibi tutuklulara dair de bir düzenleme yok. Abdurrahman Fidan, epilepsi hastası, karaciğerinde mermi çekirdeği var, tüm yemeklere karşı alerjisi var ve siz diyorsunuz ki "Bunu da tahliye etmeyeceğim." Siti Gören, 70 yaşında, sağlık sorunları nedeniyle ihtiyaçlarını kendisi karşılayamıyor, arkadaşları onun bakımını yapıyor. Yavuz Selim Burgu, yüzde 54 engelli, ileri derecede böbrek hastası, tam 7 kez ameliyat olmuş, çözüm üretilememiş ve şu an cezaevi koşullarında da tedavi olması mümkün değil. Abdulçelik Karas, yüzde 80 şizofren hastası. İhtiyaçlarını tek başına karşılayamıyor, kendisine zarar veren bir kişi. Aysun Şahin, MS hastası. Kalp ritim bozukluğu var. Yüzde 48 engelli, felç olma riskiyle karşı karşıya. İsa Gürbüz, KOAH hastası. Özellikle corona açısından en büyük risk grubunu oluşturan hastalardan bir tanesi. Yılmaz Teker'in psikolojik rahatsızlıkları var, epilepsi hastası, dili boğazına takılıyor, kendine zarar veriyor; geçen yıllarda dudaklarını dikmişti protesto için ve buna rağmen bu kişi de tahliye edilmiyor.

Şimdi, sizin bunların gerçekten cezaevinde kalabileceğini söyleyecek bir durumunuz var mı? Ağır kelime kullanmak da istemiyorum gerçekten ama "Bunları cezaevlerinde ölüme mi mahkûm etmek istiyorsunuz?"u somut hâliyle sormak istiyorum bir kez daha.

Şimdi, 25'inci maddeye geldiğimizde, cezaevi koşulları zaten yeterince ağır değilmiş gibi, bir de hücre cezasını artıran yeni düzenlemeler getiriyorsunuz. Bakın, yeni düzenlemeden önce eski düzenlemeye bir bakalım. Hücre cezası nedir? Hücre cezası aslında tecrittir ve tecrit de insan hakları bağlamında bir işkence suçudur. Dolayısıyla hücre cezasının tümüyle kaldırılması gerekir. Hücre cezasında ne oluyor? Bir mahpusu alıyorsunuz, kimseyle iletişimin olmadığı, güneş ışığının girmediği, kimseye dokunamadığı bir odaya koyuyorsunuz. Burada bir süre sonra bu kişide duyu kaybı oluyor: göremiyor, duymada problemler oluyor ya da psikolojik sorunlar ortaya çıkıyor. Bu nedenle Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi, bu cezanın uygulama biçiminde orantılılık ilkesinin uygulanmasının gerektiğini ve çok çok istisnai durumlarda uygulanmasının gerektiğini söylüyor. İstisnai durumlar da çok açık; özellikle kendisine zarar verdiği durumlar da ama bunun da çok kısa süreli uygulanması gerektiğini söylüyor.

Şimdi, bizim hukukta nasıl? Maşallah, 1 ceza yetmiyor, 2'nci hücre cezası, o da yetmiyor 3'üncü hücre cezası ve neredeyse hayatınızın büyük bir bölümünü hücre cezasıyla geçirebileceğiniz bir düzenleme var. Bir gün ile yirmi gün arasında değişiyor, birçok kez de uygulanabilme koşulları var. İşin daha vahim tarafı, size 3 defa hücre cezası verildiğinde bu sefer şartlı salıvermeniz yakılıyor, açık cezaevine çıkma koşullarınız ortadan kaldırılıyor, yine denetimli serbestlikten de yararlanma koşullarınız ortadan kaldırılıyor.

Şimdi, bugünse çok komik bir durum var. Tabii maddeye konulan şeyin kendisi de gerçekten çok komik. Efendim, alkolle ilgiliymiş, cezaevinde alkol sokma ya da bulundurma hikâyesi var deniliyor. "Nasıl?" diye sorduğumuzda şunu söylemişlerdi: "Cezaevlerindeki bazı besinlerden, incirden alkol yapılıyor, Alkol yapılırsa bizde hücre cezası vereceğiz." Gerçekten komiksiniz. Hukuku bu kadar keyfî uygulamanın, bu kadar saçma sapan uygulamanın bir örneği de herhâlde başka bir yerde görülmemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Şimdi, bakın, cezaevlerinin durumuna ilişkin bir örnek vermek istiyorum. Balıkesir Kepsut Cezaevinde adli mahkûm Ulaş Yurdakul, Kürt olduğu için bu cezaevi içerisindeki -infaz koruma memurlarının da olduğu, cezaevi görevlilerinin de olduğu- bir çete tarafından öldürüldü. Şimdi, siz bize diyorsunuz ki: "Bu cezaevi idare kurulları objektif karar verecek." Öyle mi? Bir Kürt gencinin öldürülmesine yardım ettiler, organizasyonuna katıldılar, suçu örtbas etmek istediler. Avukat arkadaşımız bununla uğraştığı için, mücadele ettiği için bu açığa çıkarılabildi, yoksa açığa çıkarılamayacaktı.

Son olay, Van T Tipi Cezaevinde bu corona günlerinde, yağmurlu havada, avluda sayım alınmak istenmiş. Mahpuslar da demiş ki: "Yağmurlu havada sayım almayın, bizi hasta edeceksiniz." Ne yapmışlar? Haklarında eylem yaptığı gerekçesiyle tutanak tutmuşlar. Şimdi ne yapacaklar? Eylem yaptınız diye disiplin cezası verecekler. Bakın, cezaevi uygulamaları işte bu hâlde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Bitiriyorum.

BAŞKAN - Son sözlerinizi alayım, buyurun.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Son olarak, dün Kadıköy'de sağlık emekçilerine destek çağrısı yapan Kadıköy Dayanışma üyeleri gözaltına alındı. Yetmedi, araçta işkence yapıldı; yetmedi, boğazları sıkıldı. Şimdi, bakın, bu süreçte sağlık emekçilerine destek vermek, muhalif olarak gördükleriniz tarafından yapılınca suç hâline mi geliyor? Bir süre sonra siz bunları da içeri atacaksınız, diyeceksiniz ki: "Bunlar da terör suçlusudur."

Teşekkürler (HDP sıralarından alkışlar)