| Konu: | Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 82 |
| Tarih: | 11.04.2020 |
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) - Merhabalar.
İtalyan filozof Agamben, statüleri askıya alındığı için hukuk tarafından korumasız bırakılan belli grupların yaşamlarının meşru yaşam olarak kabul görmediğini söyler. Egemen anlayışına göre, ezilen ve ötekileştirilen halklar yurttaşlık yasasına tabi değildir, dolayısıyla yurttaş da değildir. Bu faşist anlayış, birilerini yasalara tabi, eşit olarak kabul görürken "öteki" olarak kabul ettiklerini de eşit ve yasaya tabi olarak kabul etmemektedir. Türkiye özelinde bakıldığında, bu durum, Kürtler'le birlikte bütün ötekileri, sınırlarını egemenin çizdiği yurttaşlık hukukunun dışında kabul edilme ve edilmeme şeklinde tanımlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, egemen, hangi hayatların değerli olduğunu, hangi hayatların değersiz olduğunu, kimin iyi, kimin kötü, kimin makul, kimin terörist olduğunu kendisine tabi olma ölçüsüne göre kararlaştırmaktadır. Bugün burada bir yönüyle kimin yasaya tabi kılınıp kılınmayacağını, ölen kişinin insan olarak kabul edilip edilmeyeceğini tartışıyoruz. Bu tanım hukuki olmaktan ziyade siyasi bir tanımdır. Bu tanım da siyasal konjonktüre göre değişmektedir ki bugün iktidar olan AKP'nin lideri ve birçok üyesi de yirmi yıl önce benzer tanımlamalarla yargılanıyordu. Bu nedenle, bugün yasa karşısında ayrımcılığa maruz kalan siyasi tutsaklar yurttaşlık yasasına tabi değiller ve iktidarın gözünde makul yurttaş olarak da kabul görmemektedirler.
Değerli milletvekilleri, aslında, bu yasayı fırsat bilip yapmamız gereken temel bir şeyi konuşabilirdik: Yurttaşlık yasasını nasıl herkesi kapsayacak şekilde yeniden ele alabilirdik, bunu konuşmalıyız. Kürtleri, Çerkezleri, Lazları, Romanları ve diğer bütün halkları nasıl bu yurttaşlık yasasına dâhil edebiliriz, onu tartışmalıyız. Zaten bu Meclisin temel görevi de bu değil midir?
Bu savaş, bu kaos, bu yasasızlık ne kadar sürecek diye herkesin kendine sorması gerekmiyor mu? Burada hamasetle, kin ve nefret hâliyle "İdris Baluken ölsün." diye bağırmak dışında yapmamız gereken başka bir şey olmalı diye düşünüyorum. O da toplumsal barışa dair yeni bir sözleşmeyi konuşmak olmalıydı. Hepimiz için yarına dair yeni bir dünya kurgulamanın zamanı değil miydi? İşte o zaman cezaevlerinde, sokakta ve bu Mecliste kim makul, kim makul değil tartışması da anlamsız olacaktı.
Değerli milletvekilleri, bizden öncekiler yani atalarımız, sorunları ortak bir zeminde çözme imkânı bulamadı veya yapamadı diyelim. Peki, biz ne yapacağız? Aynı çözümsüzlüğü ve bu ağır yükü çocuklarınıza, torunlarınıza miras mı bırakacaksınız? Sanırım, hepimizin bunu düşünmeye, kendi vicdanında bunun muhasebesini yapmaya ihtiyacı var.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de kimin yurttaşlık yasasına tabi olup olmayacağının tartışmasının tarihsel süreci cumhuriyet tarihi kadar eskidir. Nitekim, 27 Mayıs darbesiyle çıkan aftan, sivil ve asker herkes yararlanırken sadece 49'lar davası olarak bilinen, içinde Musa Anter, Tarık Ziya Ekinci'nin olduğu Kürt siyasetçiler bundan muaf tutuldu. Malumunuz, 15 Temmuz darbesi sonrasında, cemaatçi savcı ve hâkimlerin kararına tabi olan dosyaların büyük bir bölümü bozuldu. Başta Ergenekon davasından yargılanan herkes serbest bırakıldı. KCK ve HDP dosyalarından yargılanan Kürt siyasetçileri bundan muaf tutuldu. KCK dosyaları adı altında, HDP dosyalarındaki yargılamalar olduğu gibi devam ediyor. Bugün Sayın Demirtaş ve Baluken başta olmak üzere birçok siyasetçimiz belki de dosyasında imzası bulunan hâkim ve savcılarla birlikte aynı cezaevlerinde kalıyorlar. Üzülerek görüyoruz ki yasayla tarih tekerrür ediyor. Kürtler, yine, eşit yurttaş olma hâlinden mahrum bırakılmaktadırlar.
Değerli milletvekilleri, son olarak bir şeyi ifade ederek konuşmamı bitirmek istiyorum. Birçoğumuz deprem anını yaşamış olarak biliyoruz. O felaket anında herkes uzağa doğru kaçarken felaketin ortasına doğru koşan iki grup vardır: Biri afet ekipleri, bir diğeri bu kaostan ne çalabilirim hesabı yapan hırsızlardır ve onlar, ilk fırsatta evlere dalıp ne kadar altın, para ve değerli eşya varsa çalıp yeniden kalabalığa karışır ve kalabalıkla birlikte sahte ağıtlar yakar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
ÖMER ÖCALAN (Devamla) - Üzülerek ifade edeyim, siz, bu virüs kaosunda kayyumla Kürtlerin iradesini çalan, diğer yandan ise ölüme terk edilen siyasi mahkûmların kutsal yaşamını çalıp sonra içimize karışıp sahte ağıt yakan hırsızlar gibi bir anlayış içinde hareket ediyorsunuz. Eğer bunda ısrar ederseniz halk ve tarih sizi affetmeyecek. Bakınız, kendi milletvekillerinizin içinde bile sağda solda söylüyorlar: "90'ların karanlık devletiyle artık onların kontrolüne girdik, onlarla birlikte iş tutuyoruz." Derin devletle hareket ettiğinizi söylüyorlar.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Bizim milletvekillerimizle ilgili yorum yapma, sen kendine bak.
ÖMER ÖCALAN (Devamla) - Bu halka kimsenin acı yaşatmaya hakkı yoktur. Bu infazda adaletin olması gerekiyordu maalesef burada da ayrımcılık yaptınız.
Hepinizi selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)