| Konu: | Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 83 |
| Tarih: | 12.04.2020 |
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Daha önceden de bunu söylemiştim ama söylemek ihtiyacını hissediyorum. Hiçbir tanesine zaten katılmadınız ki önergelerimizin. "Katılmıyoruz." değil katılamıyorsunuz.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Katılmıyoruz.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Katılamıyorsunuz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifi, 100 binin üzerindeki hükümlüyü bir nevi cezalandırmaktan uzak hâle getiriyor. Sesi çıkan örgütlü bir grubun isteği dikkate alınırken mağdur ve mağdur ailelerinin sesine ne yazık ki kulak tıkanıyor. Bakın, bugün coronavirüs bahanesiyle hızlandırılan af olmasa dahi açık cezaevlerinde kalan hükümlüler için bir uygulama var. Açık ceza infaz kurumlarında bulunanlar ile kapalı ceza infaz kurumunda olup da açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazananlara, aileleriyle bağlarını sürdürmelerini, güçlendirmelerini ve dış dünyaya uyumlarını sağlamak amacıyla kurum en üst amirinin önerisiyle, cumhuriyet başsavcılığının onayıyla üç ayda bir, yol hariç, üç güne kadar izin verilebiliyor. Evet, cezasının önemli bir kısmını cezaevinde kalarak tamamlamış bir hükümlü için olması gereken insani bir hak. Geçmişte bu hakkı yerinde kullananlar olduğu gibi, bu hakkı kaçış için kullanan hükümlülere de rastlanıldı. Hatta izni sırasında açık cezaevlerinde yatarken kaçan mahkûm haberleri basına da yansıdı.
Bakın, sadece geçtiğimiz aralık ayında açık cezaevinden firar eden mahkûm sayısı 30'un üzerinde. Bunların bir kısmı suç işlemeden yakalanırken bazılarının karıştığı suçlar şöyle: Afyon'da uyuşturucu ticaretinden dolayı ceza alan bir mahkûm, kaçtıktan sonra evine, eşinin evine molotofkokteyli atarak dışarı çıkmasını sağladı ve yangından kaçan eşini pompalı tüfekle öldürdü. Hatay'da bir mahkûm, boşanma aşamasındaki eşini öldürdü. Denizli'de firar eden bir mahkûm, kız arkadaşını av tüfeğiyle öldürdü. Burdur Açık Cezaevinden kaçan bir mahkûm, 7 aylık hamile eşini dokuz yerinden bıçaklayarak ağır yaraladı. Adana'da uyuşturucu ticareti yüzünden ceza alan bir mahkûm, yan bakma meselesi yüzünden tartıştığı bir vatandaşı öldürdü. Daha bir çok örnek var ancak bu örneklerin ortak özelliği, suçluyu cezaevinde yatırmanın bir rehabilite işlevi görmediği ve işlenen suçların niteliğine bakıldığında da kadınlarımızı koruyamadığımız.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz yıl Kadına Yönelik Şiddet İzleme Komitesi Toplantısı yapıldı. Bu toplantıya 3 bakanınız iştirak etti; İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu, Adalet Bakanı Sayın Abdulhamit Gül ve Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk. Adalet ve İçişleri Bakanlarının bu toplantıda söyledikleri sözleri kendileri unutmuş olabilir belki, hatırlatmak adına buradan tekrarlamak durumundayım. Sayın Soylu kadın cinayetleriyle ilgili, yıllar itibarıyla sayıları açıklarken "Bu yıl maalesef geçen yılın biraz üzerindeyiz, 2019 yılı kadın cinayeti sayısı 299. Türkiye'de 2016-2019 Ağustos ayları arasında öldürülen kadın sayısı 1.167. Bu 1.167 kadından sadece 76'sı haklarında bir koruma kararı verilmiş kadınlardır, toplam içindeki oranı yüzde 6,5. Buradaki faillerin yüzde 86'sının daha önceden sabıkası söz konusu değildir. Faillerin yüzde 63,5'u eş veya partner, yüzde 32'si ise akrabadır." demişti. Yani öldürülen kadınlarımızın yüzde 95'ini kendi etrafındaki yakınları öldürmüş. Bakın, bu bir itiraftır, kadınlarımızı koruyamıyoruz. Sayın Adalet Abdulhamit Gül de "Kadına şiddete karşı fayda sağlayacaksa biz Anayasa'yı bile değiştirmeye hazırız." demişti. Bakın, bunların hepsi açık kaynaklarda mevcut.
Gelelim kanun teklifinize. Ne diyor denetimli serbestlikten yararlanacakları düzenleyen geçici 6'ncı maddede? "Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı işlenen kasten yaralama ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçları hariç olmak üzere..." Adalet Bakanı "Kadına şiddete fayda sağlayacaksa Anayasa'yı bile değiştirmeye hazırız." diyordu ama infaz teklifinde bile kadınları koruyamamışsınız. Kadın cinayetlerinin ya da kadına karşı yaralamaların faillerinin kurbanlarının genellikle eski eş, nişanlı ya da kız arkadaşları oldukları istatistiki bilgilerde mevcut. Yani kurban ne alt soy ne üst soy ne de akraba. Bir kadının evlilik akdi bittikten sonra eşiyle akrabalık bağı hukuken ortadan kalkıyor. Kanun teklifinde sınırlamayı üst soy, alt soy, eş ve kardeş olarak sıraladığınızda kadın cinayetleri bu kapsamdan doğrudan çıkıyor ve "Kadına karşı suç işleyenler bu haktan yararlanamayacak." iddianızın hiçbir geçerliliği kalmıyor. Hâlâ teklif görüşülüyorken bir adım atın ve alt soyu, üst soyu bırakın, doğrudan kadına karşı suç ibaresini yoruma ihtiyaç duymadan bir önergeyle kanun teklifine ekleyelim ve birlikte çıkaralım. Bu, hem geçmişte hayatını kaybetmiş kadınlara borcumuz hem de gelecekte bu tehlikeye maruz kalacak kadınlarımıza karşı yanınızdayız; teminatımız olsun.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)