| Konu: | Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 83 |
| Tarih: | 12.04.2020 |
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
207 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 39'uncu maddesi üzerine söz aldım. Bu madde kapalı cezaevlerinde olup da açık cezaevine geçenler ve açık ceza infaz kurumunda olanların izinli dışarıya çıkmasını düzenleyen bir madde. Üç ayda bir üç günlük süreler öngörülüyor ve teklif metninde de bu üç günlük sürenin yedi güne artırılması yönünde bir şey var. Bu olumlu bir uygulama fakat bu uygulamada siyasi mahpusların kapsam dışı tutulması Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı. Bu anlamda, burada da ayrımcı bir yaklaşım olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Anayasa'daki eşitlik ilkesi, biliyorsunuz, kanun önünde herkesin dil, din, ırk, mezhep ayırmadan eşit olmasını düzenliyor ama bu eşitlik aynı zamanda ceza adaletinin sağlanması ve ceza hukuku çerçevesinde bir eşitliği de içeriyor, bunu ifade etmek gerekiyor.
İkincisi: Bu tasarının toplamı aslında hükümlülük açısından, hükümlüler açısından düzenlenmiş fakat tutuklular açısından bir düzenleme içermiyor. Oysaki şu anda -biliyoruz- yaklaşık 50-60 bin tutuklu var cezaevlerinde ve bunlar suçları sabit oluncaya kadar aslında masumlar yani suçsuzlar, Anayasa'nın masumiyet ilkesi gereği suçsuzlar. Peki, soruyoruz buradan: Neden bu corona günlerinde, bu kadar büyük bir pandemi varken siz buradaki tutukluların çok hızlı bir şekilde dışarıya çıkacakları bir mekanizma kurmuyorsunuz? Örneğin, birincisi, hâkimlikler yani mahkemeler dosyalar üzerinden resen inceleme yapabilir ve bu tutukluluk tedbirini adli kontrol tedbiriyle sağlayabilirlerdi, bunu yapmıyorlar. O zaman, siz bu teklif metninde -olağanüstü hâllerde ve salgın durumlarında- bir madde ekleyebilirdiniz CMK 100'e ve böyle bir düzenleme yapabilirdiniz. Tutukluluk tedbiri yerine adli kontrol tedbirleri uygulanabilir diyebilirdiniz fakat bunu da yapmamışsınız. Bu anlamıyla aslında Anayasa'nın temel hükümlerine aykırı olduğunu ifade etmemiz gerekiyor.
Nitekim, bu yasa teklifi -arkadaşlarımız çokça ifade ettiler- bir örtülü af yani özel af. Bunun özel af olması nedeniyle de aslında buradaki oylamada da, görüşme sırasında da beşte 3'lük çoğunluk oyu gerektiğini ifade etmemiz gerekiyor.
Yasa yapım sürecinin her aşaması aslında yasamanın kalitesi açısından çok önemlidir. Örneğin, bu yasa tasarısını bir yıllık bir hazırlık süreciyle getirdiğinizi söylüyorsunuz fakat bir yıldır bu yasanın paydaşlarıyla gerçek anlamda bir istişare etmediğiniz açığa çıkıyor. Son bir ay kala ya da Genel Kurula gelmeden önce parti gruplarını ziyaret ettiniz. Meclis dışındaki parti gruplarını ziyaret etmediniz, baroların görüşünü sormadınız; aslında bu alandaki diğer paydaşlara fikirlerini sormadınız. Bu yönüyle de sorunlu bir yöntem izlediğinizi ifade etmemiz gerekiyor. Demokrasinin temel gereği olan katılımcılık, çoğulculuk ilkesinin yasa yapım sürecinde göz ardı edildiğini ifade etmemiz gerekiyor.
İkinci bir şey; sürekli yapboz tahtasına dönen bir yasa yapım süreci var. Bir yasa yapıyorsunuz, on gün geçmiyor, o yasanın yerine yeni bir madde ekleyerek, fıkralar ekleyerek değişiklik yapıyorsunuz. Neden? İşte, tam da bu yasa yapma sürecini kamuoyundan ve paydaşlarından kaçırdığınız için. Bu anlamıyla da sorunlu olduğunu ifade etmemiz gerekiyor.
İkinci bir mesele de, şimdi, olağanüstü bir dönemdeyiz, corona günlerindeyiz. Herkesin yaşam hakkı tehdit altında, cezaevindekiler bu tehdidi daha fazla yaşıyorlar çünkü kapalı ortamdalar; beslenme, barınma koşulları çok sorunlu, havalandırma koşulları kötü. Buna rağmen siz bir temel kanunu buraya getirdiniz, 70 maddelik bir kanun teklifi olarak getirdiniz. Kalıcı düzenlemeler içeriyor, uzun süreli düzenlemeler içeriyor ve siz de diyorsunuz ki: "Biz zaten bunu corona için getirmedik." O zaman el insaf diyoruz yani burada kaç gündür -6'ncı günümüz- bu kadar milletvekili bu olağanüstü süreçte bir temel kanunu görüşüyoruz; bunun da kimseye faydası olmadığını söylememiz gerekiyor.
Daha önceki konuşmamda da ifade etmiştim, mesele -tırnak içinde- suçlulukla, suçla mücadeleyse o zaman sizin yapısal reformlar yapmanız gerekiyor. Birincisi; hukuku gerçekten evrensel hukuk normlarına taşımanız gerekiyor, demokratik katılım yöntemlerini artırmanız gerekiyor ama en önemlisi, sosyal, siyasal ve ekonomik anlamda reformlar yaparak aslında suçun önüne geçmeniz gerekiyor. Yoksa buradakilerin her birinin palyatif birer önlem olacağını, yarın öbür gün cezaevlerinin 2-3 katı dolulukla yeniden karşımıza geleceğini ifade etmemiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, diğer bir mesele ise belki de en önemlisi, gözden kaçan meselelerden biri...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Sayın Başkanım, toparlayacağım.
BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Teşekkür ederim.
Şimdi, kadına karşı şiddet meselesinde sadece eş tarafından bir şiddet uygulandığında bir artırıma gidiyorsunuz. Oysaki biz biliyoruz, kadınlar sadece eşleri tarafından şiddete uğramıyorlar, katledilmiyorlar; çoğu zaman erkek kardeşleri, babaları ya da erkek arkadaşları tarafından şiddete uğruyorlar, katlediliyorlar. Bu anlamda, bu düzenlemenin bu mahiyette değiştirilmesi gerekirken bunun da olmadığını görüyoruz.
İkinci bir şey; bakın değerli arkadaşlar, bir dönem cumhuriyetin ilk yıllarında istiklal mahkemeleri vardı; 70'li yıllarda, 80'li yıllarda DGM'ler vardı; daha sonrasında FETÖ döneminde özel yetkili mahkemeler vardı; sonra bunlar kalktı, şimdi sulh ceza hâkimlikleri var ve bunun yanına şimdi bir de infaz hâkimlikleri ekleniyor, infaz mahkemeleri ekleniyor. Bunların her birinin aslında siyasallaşmış yargının göstergeleri olduğunu ifade etmemiz gerekiyor ve bu olağanüstü yargılama mantığından vazgeçmek, hukukun üstünlüğünü ve evrensel değerleri kalıcı kılmak gerektiğine inanıyorum.
Genel Kurulu selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)