GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:83
Tarih:12.04.2020

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Şimdi, bu yasa teklifini görüşüyoruz ama aslında, yasa teklifiyle bir bütün olarak adil yargılanma hakkını, bağımsız yargı olmayışını, hukuksuz bir işleyişe sahip bir yargının oluştuğunu da beraber tartışıyoruz mecburen, birbiriyle bağlantılı. Bu kapsamda da maalesef verilen ağır cezalar var. Bunlardan bir tanesi de Mustafa Koçak. Gerçekten adil bir yargılanma yapılmadığı için, delil bile kabul edilemeyecek birtakım gizli tanık ifadeleriyle yıllara varan cezalara mahkûm oldu ve şu an açlık grevinde Mustafa Koçak, 30 kilonun altına düşmüş durumda, ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya. Yine, Grup Yorum üyesi Helin, türkülerini özgürce söylemek için mücadele etti ve hayatını kaybetti. İbrahim Gökçek ise aynı taleple ölüm orucunda ve onun da yaşamı şu an çok kritik bir duruma gelmiş noktada. Talepleri çok insanidir, kabul edilmelidir. Ölümler olmadan, bir an önce bu taleplerinin gerçekleşmesi gerektiğini buradan bir kez daha duyurmuş olalım.

Şimdi, infaz yasası... Öyle bir infaz yasası düzenlemesi var ki infazın dışında her şey var. Aslında, siyasi mahkûmları devre dışı bırakan, onlara yine düşman hukukunu uygulayan bir yaklaşımla hazırlanmış ama bunun ötesinde de infaz hâkimliği müessesesini neredeyse tek yetkili hâkimlik hâline getiriyor, bütün yetkileri burada topluyor ve buna karşı da maalesef bir denetim mekanizması yok. Tek denetim mekanizması ağır cezaya itiraz. Biz Türkiye'deki yargı sisteminde itiraz müessesesinin aslında nasıl boş bir şey olduğunu, otomatik redde tabi olduğunu avukatlar olarak çok yakından biliyoruz. Dolayısıyla, aslında, yine tek yetkili insafına bırakılan, denetime açık olmayan bir hâkimlik belirlenmiş. Bu anlamıyla, bu düzenlemenin kabul edilebilir bir yanı da yok, infaz hâkimliğine ilişkin bütün düzenlemelerde olduğu gibi.

Bu corona günlerinde aslında iktidarın çok fazla ders alması gereken sonuçlar vardı ama alabiliyor mu? Almıyor, görünen o. Oysaki corona, aslında kapitalizmin sorunlarının, doğaya karşı düşmanca yaklaşımın kendisinin, ekolojik yıkımın kendisinin nasıl bir sonuca yol açtığını çok açık olarak göstermişti. Buradan belki ders alınabilseydi barışın toplumsallaşmasının sağlanmasının, eşitsiz ilişkilerin kısmen de olsa en azından eşit hâle getirilebilmesinin ve yeniden bir barışın tesis edilebilmesinin belki zemini yaratılabilirdi. İktidar, bugüne kadar uyguladığı bu kutuplaştırıcı politikalardan vazgeçip, düşmanlaştırıcı politikalardan vazgeçip, savaş politikalarından vazgeçip belki yeni bir yönetim biçimine, yeni bir söyleme geçebilirdi. Ama maalesef, gördüğümüz kadarıyla corona da böyle bir etki yaratmamış; tam tersine, corona günlerinden daha bir fırsatçı yaklaşımla çıkılarak kendi iktidarını, sadece kendi bekasını düşünen bir noktaya taşınmış durumda.

Bu süreçte neler oldu? Bu süreçte aslında sınıfsal ayrım çok belirgin bir hâle geldi. Corona da olsa aslolan zenginlerin sağlığıydı, yoksulların sağlığı değildi. Yoksullar yine açlıkla, sefaletle karşı karşıya kaldı. Yoksullara dair hiçbir tedbir alınmadı. Alınan tedbirler yüze göze bulaştırıldı, hiçbir sonuç alınamadı; hatta, çok uzun zamandır uygulanan tedbirlerin bile sonuçsuz kalmasına yol açtı. Maske hikâyesi mesela, böyle hikâyelerden bir tanesiydi. Pazar günü "Yeterli maskemiz var, arzu edene satacağız." dendi. Pazartesi günü "Satmayacağız, PTT eliyle dağıtacağız." dendi. Salı günü "PTT'yle değil, e-devletle yapacağız." dendi. Çarşamba "Kimseye parayla satmayacağız." dendi. Perşembe de "Eczaneler dağıtacak." dendi. Bir karar verseniz nasıl dağıtılacağına.

Yine "Sokağa çıkma yasağı uygulayacağız." dediniz. Öyle bir sokağa çıkma yasağı uyguladınız ki bulaşmanın en yüksek olduğu iki saati yaşadık. Sayenizde corona hızlıca her tarafta yaygınlaştı.

Şimdi, iktidar, salgını şöyle bir noktaya getirmiş durumda, İngiltere'nin daha önce açıkladığı ama sonra geriye çektiği "Ölen ölür, kalan sağları da biz çalıştırmaya devam ederiz." yaklaşımına dair bir uygulaması var. İşçiler çok kötü koşullarda çalıştırılmaya devam ediliyor, insanlar çöplerden ekmek, yiyecek toplamak zorunda kalmış durumda, açlık çok ciddi bir sorun ama iktidarın buna karşı yaklaşımı ne? "Açım." diyen bir kadına diyor ki: "Geber." Burada "İdris Baluken ölsün mü?" sorusuna da "Evet, ölsün." diye cevap veren bir yaklaşım var. Aslında bu 2 soruya verilen cevabın kendisi iktidarın toplam yaklaşımının bu süreçte nasıl olduğunun çok açık bir göstergesi.

Corona sürecinde -izlenen- maalesef bununla da yeterli kalmadı, daha fazlasını yapmaya çalıştılar. Fırsatçılık her zamanki gibi yine devreye girdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Muhalefeti susturmaya çalışan bir yaklaşım kendini göstermeye devam etti. Ne yaptılar? Yardımda bulunmaya çalışan, destek mekanizmalarını çalıştıran, dayanışma ilişkilerini geliştirmeye çalışan toplumsal muhalefete yönelik engelleme faaliyetleri çok sıkça karşımıza çıktı. Bu da yetmedi; iktidarı eleştiren gözaltına alındı, tutuklamalar gerçekleştirildi ve bu tehditlerle bir şekilde muhalefet etmenin de önü kesildi. Aslında bu yasa tasarısının kendisi de sadece cezaevlerindekilere ölümü dayatmıyor, aynı zamanda dışarıda da toplumsal muhalefete diyor ki: "Sesinizi çıkarırsanız adlilerden boşalttığım yerlere sizleri alırım, sizleri de oralarda ölüme mahkûm ederim." Korku duvarlarını büyütmeye çalışıyorsunuz, farkındayız ama şundan emin olun ki siz kendinize güveniyor olsaydınız korku duvarlarını büyütmek yerine tam tersine şeffaf olurdunuz, tartışılmaktan korkmazdınız, eleştirilmekten korkmazdınız, yasakçı bir zihniyetle davranmazdınız ama korkularınız çok büyük, o nedenle de toplumsal muhalefeti susturmaya çalışıyorsunuz. Bunun da bir çözüm olmayacağını siz de çok iyi biliyorsunuz. (HDP sıralarından alkışlar)