GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:83
Tarih:12.04.2020

ŞEVİN COŞKUN (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 44'üncü madde üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu selamlıyorum.

Görüşülmekte olan kanun teklifi, içinde bulunduğumuz sürece cevap olamamakta; ayrımcı, umut kırıcı, sorunları derinleştiren ve cezalandırıcı niteliğiyle toplumun vicdanında da kabul görmemektedir. Teklif gündeme geldiğinden beri siyasi iktidarın ikiyüzlülüğüne tanıklık etmekteyiz. Siyasi iktidar kendi çevresine bu kanun teklifini af olarak lanse etmekte ve bu yolla iktidarını korumak istemektedir. Ancak toplumun talepleri devreye girdiğinde yani iktidar dışında düşünenler mevzubahis olduğunda bu kanun teklifinin bir infaz düzenlemesi olduğu konusunda ısrar etmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi çok açık bir özel af düzenlemesidir ancak siyaset yapanlar, düşüncesini ifade edenler bu kapsama alınmamaktadır. Oysaki bu salgın sürecinde en riskli alan olan cezaevlerinde bu düzenleme herkesi kapsamalıdır. Bu Hükûmet siyasi suçlar dışındaki suçları yani kişilerin zarar gördüğü suçları affediyor. Bunda sakınca duymuyor, aslında böyle bir yetkisi de yoktur.

Değerli milletvekilleri, fikir işçileri olan gazeteciler de bu kanun teklifinden yararlanamayacak. Türkiye'de 100'ün üzerinde gazeteci şu an cezaevinde tutuklu bulunuyor. Salgın döneminde dahi mart ayında 15 gazeteci gözaltına alındı, 8'i tutuklandı. Bugün cezaevlerinde bulunan gazeteciler şiddetle ilişkisi olmayan haberlerinden dolayı "üyelik, propaganda, halkı kin ve düşmanlığa tahrik" gibi suçlamalarla içeride tutuluyor. Haklarında dava açılan gazeteciler ya tutuklanıyor ya denetimli serbestlikle bırakılıyor. Bu düzenlemeyle "Herkes aldığı cezanın yüzde 40'ını çekecek." denilerek dışarıda olan gazetecilere de cezaevi yolu gösterilmek isteniyor.

Birkaç örnek vereceğim: Gazeteci Aziz Oruç, Nedim Türfent, Mehmet Güleş, Abdulkadir Turay, Ferhat Çelik, Aydın Keser gibi gazeteciler yaptıkları haberler nedeniyle şu an tutuklu bulunuyorlar. Yaptıkları her haber, her faaliyet "terör" kavramına sokularak tutuklanan gazeteciler derhâl serbest bırakılmalı, bu adaletsizlik son bulmalıdır.

Değerli milletvekilleri, cezaevlerinde çok büyük bir sorun daha var, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı bir durumla karşı karşıyayız. Cezaevlerinde hasta, yaşı ilerlemiş ve ağırlaştırılmış müebbet cezasını çeken yüzlerce siyasi hükümlü bulunuyor. Bir insanın her şart ve koşulda ömür boyu cezaevinde kalmasından bahsediyoruz. "İdam yok." demeyin, bunun adı bal gibi de "idam"dır. AİHM "Ölünceye kadar infaz diye bir şey yoktur." diyor. Bu kanun teklifi AİHM'in kararı göz önüne alınarak tekrar düzenlenmelidir. Bir hükümlünün yaşı ve sağlığı dikkate alınarak tahliye olacağı zamanı mutlaka bilmesi gerekmektedir.

Bu düzenlemede, yine, siyasi tutuklu ve hükümlüler hedef alınmakta, 23'üncü maddede olduğu gibi keyfî disiplin cezalarının önü açılmaktadır. Tasarıda mahkûmların ceza infaz kurumu dışındaki davranışları disiplin soruşturmalarına tabi tutuluyor. Örneğin, kelepçeli muayeneyi kabul etmemek, mahkemede savunma yapan bir tutuklunun slogan atması ya da ring araçlarında kendisine yönelik kötü muameleye karşı koymak. Bunlar disiplin suçu kapsamına alınamaz, aksine, sağlık hakkı ya da savunma hakkının ihlali gibi sorunlar acilen son bulmalıdır.

Değerli milletvekilleri, tasarı bu hâliyle geçerse cezaevlerinde infaz yakmalar da artacaktır yani ikili cezalandırma yöntemi yaygınlaşacaktır. Bir siyasi tutuklu onlarca yıl cezaevinde kalacak, şartlı tahliye ihtimali olduğunda da "Biz infazını yaktık." diyecekler. Bu infaz düzenlemesinde uluslararası sözleşmelere aykırı, insan yaşamını hedef alan sorunlar çözülmüyor. Aynı zamanda "Siyasileri ne kadar uzun tutabilirim?" arayışı bulunmaktadır.

Arkadaşlar, faşizm, umut kırmaktır; tüm çabası bu yöndedir, ancak ve ancak umut kırarak ayakta kalabilir. Bu kanun teklifiyle, cezaevlerindekilerin ve ailelerinin umutları kırılmak istenmekte, yaşamaya dair umutlar tüketilmek istenmektedir. Siyasi tutukluları cezaevlerinde ölümle karşı karşıya bırakmak, aynı zamanda Türkiye halklarının barış ve özgürlüğe olan umudunu kırmaya yönelik bir çabadır. Ancak ölüm siyasetinin sahipleri şunu iyi bilmeliler: Yaşam mutlaka kazanacaktır; yaşam siyaseti, demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesiyle birlikte yükselecektir. Bu umudu hiçbir güç kıramayacaktır. Bu mücadelenin sonunda kırılacak olan bir şey varsa o da faşizm olacaktır.

Sevgili Nazım Hikmet'in dediği gibi, büyük insanlığın umudu var; umut edeceğiz, direneceğiz ve kazanacağız.

İnsanlık kazanacaktır.

Teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)