| Konu: | Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 83 |
| Tarih: | 12.04.2020 |
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 207 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sözlerime başlamadan önce, Anadolu Ajansı tarafından, Erbil'e Kızılay tarafından gönderilen tıbbi ve cerrahi malzemeler olduğu, bunların coronavirüs enfeksiyonunda kullanılmak üzere gönderildiği bildirilmiş ancak bunlarla ilgili olarak PKK'nın Erbil yönetimine, oradaki Kürt yönetimine teşekkür ettiği söylenmektedir. Konuyu Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin netleştirmesini bekliyoruz.
Öncelikle şuna değinmek istiyorum: Hukukun hayatımızda girmediği yer yok. Coronavirüs enfeksiyonunda da var, savunmada da var, eğitimde de var, yalnız hiçbir şekilde bu kanundan daha az yoktur, bu kanunun içinde olduğu kadar da hiçbir yerde yoktur.
Ülkemizde her ne kadar dekanlarının altıda 1'ihukukçu olmayan 132 adet hukuk fakültesi varsa da ne bunların dekanları ne öğretim üyeleri, hiç kimse şu anda görüşmekte olduğumuz 11 yasada değişiklik öngören infaz kanunuyla ilgili bir açıklamada bulunmamaktadırlar, fikir beyanında bulunmamışlardır. Eğer bunlar bu kadar önemli bir konuda fikir beyanında bulunmazlarsa Türkiye Cumhuriyeti'nin bu hukuk fakülteleri ne zaman işe yarayacaktır, ne yapacaktır? Adalet Komisyonuna dâhil olmak, alt komisyon oluşturmak ve çalışmak için bunların bir talebi oldu mu? Sonuçta ne oldu? Adalet Komisyonunda bir gecede metin geçti, bugün birçok yönüyle düzeltilmeye mecbur olunan bir metin var önümüzde.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere, kanun teklifi 70 maddeden oluşmakta ve Türk Ceza Kanunu ile Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yapılacak değişiklikleri de içermektedir.
On sekiz yıllık AK PARTİ Hükûmetinin desteklediği 2 tane şiddet vardır: Birisi sağlıkta şiddet, diğeri kadına şiddet. Coronavirüs vuku bulmadan evvel, ülkemizde neredeyse her gün kadına yönelik şiddet olaylarını gazetelerde, medyada görmekteydik. Coronavirüs enfeksiyonunun dominantlık kazanmasından sonra bu haberler ikinci planda kalmıştır. Yalnız, bildiğimiz resmî bir haber var: Çin'in Hubei eyaletinde, 2020 yılında rapor edilen kadına şiddet vakası bir önceki yıla göre 3 misli artmıştır. Yani yüzde 300 artmıştır, corona da burada kadını vurmuştur.
Kanun teklifiyle, canavarca hisle kasten yaralama suçunu işlemek nitelikli hâl kapsamına alınmaktadır. Değişiklik salt bu yönüyle olumludur ancak madde bu hâliyle yeterli değildir. Kasten yaralama, kasten öldürme, tehdit ve hakaret suçlarının kadına yönelik şiddet saikiyle işlenmesi hâlinde de nitelikli hâl kapsamına alınması doğru olacaktır. Bu hususta, suçların kadına yönelik şiddet saikiyle işlenmiş olması hâlinde de nitelikli hâl sayılmasına yönelik Türk Ceza Kanunu'nda değişiklik öngören 14 Aralık 2019 tarihinde sunduğum (2/2617) esas numaralı Kanun Teklifi'm, yine 28 Ocak 2020 tarihinde kadına yönelik işlenen kasten yaralama, tehdit ve hakaret suçlarında uzlaşma yoluna gidilmemesine yönelik Ceza Muhakemesi Kanunu'nda değişiklik öngören kanun teklifim bu eleştirilerimizi destekler mahiyettedir.
Kadına yönelik şiddet insan hakları ihlalidir. Birleşmiş Milletler Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi'nde ve Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi'nde kadına yönelik şiddet, kamusal veya özel yaşamda kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı, ızdırap veren ya da verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem; tehdit, zorlama, keyfî olarak özgürlükten, ekonomik gereksinimlerden yoksun bırakma olarak tanımlamaktadır.
İstanbul Sözleşmesi'nin ön sözünde, kadınlara yönelik şiddetin erkekler ve kadınlar arasındaki eşitlikçi olmayan güç ilişkilerinin dışa vurumu olduğu, kadınlara karşı ayrımcılık yapılmasına yol açtığı ve kadınların ilerlemesinin önünde engel olduğu, bu nedenle şiddeti önlemenin bir devlet politikası olması gerektiği vurgulanmaktadır. Kadınlara yönelik özel olarak yapılacak bir hukuksal düzenleme, kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasının en temel yöntemidir. Kadınların yaşam hakkını korumak, özel olarak yapılacak bir yasal düzenlemenin ayrımcılık yaratmayacağı İstanbul Sözleşmesi'nin "Kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesi ve kadınların korunması için gerekli olan özel tedbirler, işbu Sözleşme kapsamında ayrımcılık olarak kabul edilmeyecektir." şeklindeki 4'üncü maddesiyle de açıklığa kavuşturulmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2/1 maddesince devleti kendi yargısına tabi kişilerin yaşamının korunması için gerekli tedbirleri almaya zorladığını hatırlatır. Bu bağlamda devletin temel görevi, kişi hayatına yönelik eylemlerin caydırıcı, somut bir ceza mevzuatı oluşturmak ve ihlalleri caydırmak, önlemek ve yaşam hakkını güvenceye almaktır.
İşbu kanun teklifiyle Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda illaki değişiklik öngörülüyorsa İstanbul Sözleşmesi'nden ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından hareketle eleştirilerimizin de dikkate alınarak teklifin yeniden düzenlenmesi gerekir.
Saygılarımla.