GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:83
Tarih:12.04.2020

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Teşekkür ederim Başkan.

Değerli arkadaşlar, biz bu kürsüde görüşlerimizi ve düşüncelerimizi halkımızla paylaşmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla, biz kimseden bir şey talep etmiyoruz, olması gerekenin mücadelesini veriyoruz. Bu Meclisin de 3'üncü büyük partisiyiz. Sadece sandık başına gidip oy kullanmak için bile halkımız ağır bedeller ödedi. Şu an bile cezaevinde tutuklu binlerce üyemiz bulunuyor. Onun için de öyle muktedir tavırlardan vazgeçilmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istedim.

Değerli arkadaşlar, bu özel af yasasıyla ilgili neredeyse bir haftadır burada konuşuyoruz, sanırım söylenmedik söz kalmadı. Hani "sözün bittiği yer" derler ya, tam da öylesi bir durum.

Bakın, biz neler söyledik? Dedik ki: Bu yasa ayrımcıdır, hukuka aykırıdır, adil değil, toplumsal barışa hizmet etmiyor. Ama bütün bu söylemler karşısında yine mevcut bilinen tavrınızdan vazgeçmediniz.

Şimdi, konuştuğum madde 52'nci madde, tam da bu madde belki de bu infaz yasasının yani bu özel af yasasının en kötü maddelerinden bir tanesi. Çünkü bu maddeyle politik tutsakları, hasta tutsakları aslında ölüme terk ediyorsunuz. Biliyorum, bu çok da umurunuzda değil, yine şunu söyleyeceksiniz: "Ölsünler." Evet, ölüyorlar. Bugüne kadar onlarca hasta tutsak cezaevinde eli kelepçeli yatağa bağlı şekilde yaşamını yitirdi ve bu insanlara aileleriyle vedalaşma hakkını bile tanımadınız. Bu nasıl bir kin, bu nasıl bir duygu ve vidan dünyası, gerçekten anlamakta zorlanıyorum.

Yine, 800'e yakın çocuk cezaevinde, dün de söyledim. Bunlar anneleriyle birlikte kalıyor cezaevinde. Peki, bunları dâhil edin diyoruz. Ona da tavrınız aynı, net, cezaevinde yaşamaya devam etsinler. Ama kadınlara şiddet uygulayan erkeklere gelince burada bir merhametli olma hâliniz tutuyor ve bunları dışarı bırakıyorsunuz. Ama size şunu da sorduğumuzda "Peki, bu adamlar eve gittiğinde, tekrar bu kadınlara şiddet uyguladığında buna yönelik bir tedbiriniz var mı?" diye, hayır, bir tedbiriniz de yok. Peki bunun garantisini veriyor musunuz? Bunlar gittiğinde kadınları öldürmeyecek mi? Onun da garantisi yok tabii ki. Buna da yönelik tavrınız -ama önlem alabilirsiniz hükûmetsiniz- belli.

Tabii ki bunların bir önemi yok, ne de olsa sizin için her şey usulüne uygun, yasaya uygun. Ama, bir anne defnedilmişti, mezarından çıkarılmıştı. O zaman da sorduğumuzda aynı yüz ifadesi, aynı söylem "Usulüne uygun." denmişti. Taybet ananın cenazesi yedi gün sokakta kalmıştı, o da usulüne uygundu. Yine, dün de çokça ifade ettik, belli bir rahatsızlık da yaratıldı burada. Neden bir anneye çocuğunun cenazesinin kargoyla gönderildiğini sorduğumuzda, yine verdiğiniz cevap "Bunların hepsi usulüne uygun." Yani, evet, sizin için usulüne uygun olabilir ama insanlık vicdanı için hiç de bunlar usule uygun şeyler değil, bunu da hatırlatmak isterim.

Yani ölüme ve kötülüğe karşı bu kayıtsızlığınız gerçekten irdelenmeye muhtaç bir durum. Bu kayıtsızlık hâli sadece size özgü değil, belli bir mekân ve zamanla da sınırlı değil, bunu biliyoruz. Bu kayıtsızlık ve kötülük hâli siyaset bilimine de, toplumsal bilimlere de, sosyal bilimlere de konu olan bir konu. Bilirsiniz belki, Arendt bu kayıtsızlığın izahını tam elli yıl önce yapar. Nasıl yapar? Bir SS subayının sorgulamasına katılır; orada Yahudileri toplama kampına gönderen bu SS subayının savunmasını, vahşet aslında, korkunç bir şekilde, dehşete düşer şekilde izler. Çünkü orada, o da Yahudileri gönderirken "Her şeyin Alman Anayasası'na uygun olduğunu" söyler ve "Usulüne uygun her şeyi yaptım." der. Bunu dinleyen Hannah Arendt, bunu "kötülüğün sıradanlığı" olarak tanımlar.

Evet, bugün tam da hepimizin yaşadığı şey aslında kötülüğün sıradanlığını da aşmış, bugün bütün bu bilinenler karşısındaki kayıtsızlığınız, ölümden söz ederken ki kayıtsızlığınız bize tam da şunu ifade ediyor: Arendt yaşasaydı ve burayı, bu Meclisi bugün dinlemiş olsaydı emin olun ki "Kötünün sıradanlığı." demezdi, derdi ki "Bu kötülüğün örgütlü hâli." Bunun başka bir izahı yok. (HDP sıralarından alkışlar)

Yani özgür iradeden, toplumsal vicdandan muafmış gibi davranma hakkınız yok. Bakın, bugün böyle bir ortam var. Siz sanıyorsunuz ki özgür iradenizden ve toplumsal vicdandan muafmışız gibi davranırsak bunun sorumluluğunu almamış oluruz ama şunu hatırlatmak isterim ki: Tıpkı Yahudileri soykırım odalarına gönderen gaz odalarına gönderenler gibi hiç kimse bundan muaf değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın sözlerinizi.

Buyurun.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla) - Bitiriyorum Başkan.

O gün geldiğinde tıpkı onun hesabı sorulduğu gibi, bu tutumun da insanları ölümle yüz yüze bırakmanın da hesabı insanlık vicdanında sorulacaktır.(HDP sıralarından alkışlar)