GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:84
Tarih:13.04.2020

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletin devlet olma gereği sahip olduğu bazı haklar kadar sorumlulukları da vardır. Vatandaş, devletine hukuk kuralları gereği cezalandırma yetkisini vermiştir. Çünkü vatandaş, mağduriyet yaşadığı bir durum karşısında bir cezasızlık olması durumunda kendi adaletini kendi aramak zorunda kalırsa bu, mağdurun, mazlumun her an, her zaman ezilmesine yol açabilir. Devletin devlet olma gereği sahip olduğu cezalandırma yetkisinden vazgeçmesi hâlinde "şahsa karşı ve devlete karşı işlenen suçlar" şeklinde bir ayrım yapabilmesi mümkün değildir. Zira, tüm kanuna aykırılıklar şahsa karşı işlenmiş suç gibi olsa da vatandaşların çeşitli nedenlerle devlete devrettiği gerekli toplumsal nizamı kurma ve sürdürme işlemine karşı da gerçekleştirmiş sayılır. İşte bu yüzden, şahsa karşı izlenen suçlarda mağdur şikayetçi olmasa bile kamu davası açılır ve Cumhuriyet savcısının mevcudiyetinin sebebi de budur. Hırsızlık sadece şahsa karşı işlenmiş bir suç mudur? Devleti soyan hırsızları hangi kapsamda değerlendireceğiz? 83 milyonun hakkı çalınıyor, devletin kaynakları iç ediliyorsa bu devlete karşı bir suçtur. Devlete karşı işlenen suçu affetmeyecekseniz, hırsızı, rüşvetçiyi hangi yetkiyle affedeceksiniz? "Millet bize yetki." verdi derken millet size bunun için mi yetki verdi? Ceza hukukunun varlık nedeni toplumsal yaşamda özgürlük ve güvenlik dengesini kurmaktır. Bu nedenle, ceza hukukçuları karar verirken iki ilkeyi güvence almak durumundadır. Birincisi, adil yargılama. İkincisi de, mağdur edilen ve zarar gören kişilerin adalet duygusunun tatmin olabilmesi.

Bu ülkede yakın tarihe kadar en güvenilir kurumların başında yargı gelirdi. Yargıya güven düşmüştür. Bunu sadece devlet içinde bir paralel yapılanmayla açıklamak ve sadece bu bahanenin arkasına saklanmak suç savsaklamaktır, topu taca atmaktır. Paralel bir yapının yargıyı, Emniyeti, askeriyeyi ele geçirmesi başlı başına bir felakettir, buna göz yummak da büyük bir felakettir ama "Bunları temizleyeceğiz." algısıyla yargının tamamen iktidar kontrolü altında karar alması da kabul edilebilir bir durum değildir.

AK PARTİ'si ülkeyi keyfiyete göre yürütmektedir. Kamu ihalelerinde de keyfîlik var, memur alımında da keyfîlik var, ekonomik kararlarda da keyfîlik var, iç politikada da, dış politikada da keyfîlik var ve ne yazık ki yargıda da, hâkim, savcı atamalarında da keyfîlik var. Keyfiyet, liyakatsizlikle kardeş olunca yargıya güven düşmüş, adil yargılansın ya da yargılanmasın her vatandaşta "Hakkımı yediler." söylemi baş göstermeye başlamıştır. Kurumsal güvenin bittiği bir noktada yapılması gereken dikeni daha çok derine itmek değil, dikeni battığı yerden çıkarmaktır. Keyfiyete dayanarak bir kısım suçlu affedilirken keyfinizi kaçıran kişileri içeride tutmakla ne toplumsal adaleti ne yargıya güveni ne hukukun üstünlüğünü sağlayabilirsiniz. Adalet bir lüks değildir; ekmek gibi, aş gibi herkese lazım olan bir ihtiyaçtır; emin olun ki adalet bir gün size de lazım olacaktır.

Değerli milletvekilleri, aslında bakıldığında, suç da ekonomik bir kavramdır. Yapılan araştırmalar ne yazık ki suç ile yoksulluk arasında pozitif bir ilişkinin olduğunu göstermektedir. Yoksulluk ve suç işleme üzerine çok sayıda kriminolog, sosyolog ve ekonomist araştırmalar yapmış, yoksulluklar hırpalanmış bir bireyin ekonomik düzeyi iyi olanlara göre suç işleme ihtimalinin daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Evet, doğrudur, ne yazık ki ülkemizde de özellikle aile içi şiddet ve boşanma olaylarının temelinde yatan en önemli etken işsizliktir, parasızlıktır, geçim sıkıntısıdır.

AK PARTİ'sinin, kanun tekliflerini Meclise getirme şekli ortadadır. Kendi işlerine yarayacak ya da kendilerine yakın grupların baskısıyla çıkarılacak kanunları vatandaşın cambaza baktığı bir dönemde gündeme alması alışkanlık hâline gelmiştir. Ağzına kadar dolu cezaevlerinde kontrolün, denetimin kaybolduğu bir noktada corona, aranan cambazın bahanesi olmuştur. Corona, baskı gücü olanlar tarafından dayatılan düzenlemenin bahanesi olsa da ekonomi-suç ilişkisi virüsün bedene sirayet etmeyen etkilerini çok yakında göstermeye başlayacaktır. Yaklaşan bu ekonomik tehlikeye karşı acil durum eylem planınız nedir? Afla birlikte çıkan insanlar rehabilite olmuş mudur? Topluma hemen adapte olabilecekler midir? Zaten işsizlik rakamlarının had safhada olduğu bir ortamda ne gibi önlemler aldınız? Sadece yasa çıkarmakla göreviniz bitecek mi? Dışarıda olan vatandaşlarımızın ekonomik durumu ortadayken infaz yasasıyla çıkan vatandaşlarımızın ekonomik durumları ne olacaktır? Onların ekmeğini, aşını düşündünüz mü? Denetimli serbestlik müdürlükleri yeni ilave infaz yüküne ne kadar hazır? Araştırmalara göre her 5 kişiden 1'i iki yıl içinde yeniden suç işleyerek cezaevine girmektedir. Rahşan affından 26 bin kişi faydalanmıştı ancak üç yıl içinde cezaevlerinde bulunanların sayısı 15 bin artmıştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Son dakikada açıkladığınız sokağa çıkma yasağı gibi "corona affı" da sorunları öngöremediğiniz için elinizde patlayacaktır, en geç üç dört yıl içerisinde cezaevleri yine dolacaktır.

Son olarak diyorum ki: Bahçenize ısırgan ekerek, ısırgan otu serperek güller açmasını umamazsınız, daha çok beklersiniz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)