GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:84
Tarih:13.04.2020

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

"Ölüm toplasa da çiçekleri çiçekte tohum biter mi?" Uğurcan Demir, yol arkadaşımız, İstanbul'dan, genç kardeşimiz, mimar, meclis üyemiz; kaybettik. Canımız yanıyor, rahmet diliyorum, yattığı yerde incinmesin diyorum.

Biz, bu salondaki boş sandalyelere bile derdimizi anlattık, hatta avizelere bile anlattık bu yedi gün içerisinde. Size anlatamadığımızı düşünüyordum ama vazgeçtim bugünkü, dünkü, dün akşamki tablodan sonra. Gördüm ki aslında size de anlattık ama siz nötrsünüz, ön yargılısınız. Aslında burada nefret tohumları ekiliyor diye düşünmeye başladım. Nereden itibaren? En son, MİT Kanunu'na ilişkin ayrık tutma önergenizden itibaren ve üzerindeki istişarelerinizden itibaren bunu düşünmeye başladım ve çok üzülüyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin içerisinde birlikte yeşertebileceğimiz bütün alanları yok ediyorsunuz, çok üzülüyorum. Burada biçimsel olarak da içerik olarak da meşruluğu çok tartışılacak bir çalışmayı yapıyorsunuz. Biz aslında elimizi uzatıyoruz, yüreğimizi uzatıyoruz, bilgimizi uzatıyoruz, donanımımızı uzatıyoruz, toplumdan aldığımız enerjiyi uzatıyoruz; elinizin tersiyle itiyorsunuz ve bu noktaya kadar geldik.

Unutmayın ki biz hassas bir partiyiz, Genel Başkanı adalet için 450 kilometre yürümüş bir partiyiz biz. Biz o yürüyüşten sonra adalet için özel olarak çalıştaylar yapmış bir partiyiz. Biz burada 2020 bütçesi görüşülürken sizin bütün adaletsizliklerinizi 200 küsur sayfalık kitap hâline getirip size kara kitap diye hediye etmiş bir partiyiz. Bizi buralardan algılayacaksınız.

Burada sadece eşitlik ve adalet üzerine kurgulanması gereken bir infaz yasasından bahsettik, hiçbir şey yapmadınız. Bu Meclis yedi gündür çalışıyor ve siz hiçbir şey yapmadınız. Yapmadığınız gibi, bir ayıbı daha üzerine eklediniz önergeyle beraber. Kişiye özel yasa yaptınız. 6 tane gazeteciden korkuyorsunuz, fikirlerini yazan 6 tane gazeteciden korkuyorsunuz. Türkiye'de MİT Kanunu'na muhalefetten kaç kişi içeride yatar bundan sonra, bilmiyorum ama 6 gazeteci için özel hüküm koyuyorsunuz.

Bakın, ben size söyleyeyim: Bu insanlar sizin bu koyacağınız yasalardan falan çekiniyor olsaydılar çoktan size yağdanlık olmuştular etrafınızdakiler gibi. Var ya, şimdi bir örnek vereceğim, bir yağdanlık gazeteci var, Fuat Uğur. Ekrem İmamoğlu bundan on-on beş gün önce "Ya, İstanbul'da sokağa çıkma yasağı getirilmesi gerekir, tedbir almamız gerekir." dediğinde Ekrem İmamoğlu'na "FETÖ'cülerle ve işte, PKK'yla, DHKP-C'yle iç içe, kendine öz yönetim ilan edecek kardeşim, bu OHAL istiyor." falan filan... "Nedeni, sokaklar boşalacak ve böyle bir şey olacak" diyecek bir paranoyak anlayış, bir yağdanlık. Ne yaptı daha sonra biliyor musunuz? Sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinde döndü dedi ki: "Size mi haber verecektik, tabii ki sokağa çıkma ilan edecektik."

Şimdi, bu hastalıklı anlayışa göre, Ekrem İmamoğlu sokağa çıkma yasağı istedi diye terörist, öyle ya, bu, bu anlama geliyor. Aynı hastalıklı anlayış, geçen akşam sizin iki saat kala ilan ettiğiniz sokağa çıkma yasağından sonra sokağa çıkanları eleştirirken diğer yağdanlıklar gibi "tabloya bakın, 15 Temmuz gecesi gibi" diye yazdı o marketlere giden insanlarla ilgili. Bu hastalıklı yağdanlıkların fikrine göre, herkes terörist. İşte, biz de dedik ki bu kanunları yaparken biraz daha dikkatli olalım. Düşünen insanları fikrini ortaya koymaya çalışan insanları anayasal haklarından yararlandıracak şekilde kanunlar yapalım. Nedir? Anayasa'nın 25, 26, 27'nci maddesinden 28'inci maddesine kadar "Düşünce, düşünceyi açıklama, bilim ve sanat özgürlüğü" diye özgürlükler tanımladık.

Şimdi, sizin iktidarınızın döneminde 75 yaşında bir komedyen bir gece sizi eleştirdi diye sabah beşte gözaltına aldınız, terörist muamelesi yaptınız; yaptınız, Metin Akpınar'a yaptınız, Müjdat Gezen'e yaptınız. İşte, anlayış bu olunca bu anlayışa karşı doğru normları koymak zorunda kalıyoruz biz. Aldınız, götürdünüz, sonra "terörist değil." diye geri bıraktınız. Bu hâkimler, bu savcılar da sizin yarattığınız hâkim ve savcılar işte. Bu silsile içerisinde insanların teminatı olmak zorundayız.

Bakın, sizin döneminizde, artık, televizyonlarda hiciv yapılmıyor. 2007'den, 2008'den sonra, en son, buradaki insanların hatırladığı hiciv sanatçısı "Olacak O Kadar" programını yapan Levent Kırca'ydı Allah rahmet eylesin. Şimdi, hiçbir televizyonda siyasi hiciv yapılmıyor, utanmak lazım bundan, arlanmak lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi lütfen.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) - Tamamlayacağım efendim.

Az önce söylediğim bilim ve sanat hürriyetinin öldürüldüğü anlamına geliyor bu. Bakın, etrafınızda görebilirseniz, hani yöresel şivelerle dalga geçmenin dışında, sıradan, 15'inci yüzyıl hicvinin dışında bir şey görebilirseniz, gelin, beraber izleyelim. Eleştiren kim olursa içeri tıkıyorsunuz. Gelin, bunları engelleyelim dedik, bunun için emek verdik burada, çare üretmeye çalıştık ama nötrsünüz, vicdanlarınıza seslendim ben. Vicdanlarınızla ilgili laf söyleyemem, biz burada mevkidaşız. Biz burada belki -siz vazgeçeceksiniz bu tutumunuzdan- ileride istişare hâlinde başka işler yapacağız ama burada beceremedik, vebali sizin üzerinizedir. Bu çıkaracağınız yasa meşru değildir. Göreceksiniz, belki de bu Mecliste tekrar önümüze başka bir yasa getireceksiniz, "Bu iş tutmadı." diyeceksiniz, çok uzun sürmeyecek. Belki bizimle ortaklaşacaksınız ama o zaman sakın ola demeyin ki: "Biz CHP zihniyeti tarafından iğfal edildik." Bu yaptığınız işi bile "CHP zihniyeti" diye açıklamaya sakın kalkmayın.

Hepinize iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)