GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:85
Tarih:14.04.2020

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, coronavirüs enfeksiyonuyla mücadele eden, başta Sağlık Bakanı ve sağlık ordusu olmak üzere, güvenlik güçleri ve tüm yardımcılarına teşekkür ediyorum.

Bir tane Atatürk ehli tarikatçı vardı, Sayın Haydar Baş -onu da rahmetle anıyorum- coronavirüs de geldi, onu buldu.

Eğitim, bireye tavır, beceri kazandırma işidir. İki yılda bilginin ikiye katlandığı dünyamızda bilgi edinme, bunları günlük hayatına uygulama, edindiği bilgiyi sentez ve analiz yapabilme, belli bir periyot değil ömür boyu devam etmesi gereken bir faaliyettir. Bu faaliyet, yalnız kişinin değil, ülkeyi yönetenlerin ve emperyal güçlerin de odağındadır; hiç bitmeden, kesintiye uğramadan devam eden bir faaliyettir. Şayet siz bu faaliyete ara verirseniz rakipleriniz sizi geçiyor.

Daron Acemoğlu "Rejimlerin esas amaçları kendilerine uygun insan yetiştirmektir." demektedir. Türkiye için bunun tarifi, biatçı, sorgulamadan, analitik düşünceden uzak, körü körüne, olayları kader kabul edip ona katlanacak bireylerin yetiştirilmesidir. YÖK, üniversiteleri kapı kulu hâline getiren yapı olmuştur. Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener "YÖK'ü kapatıp yetkilerini üniversitelere vereceğiz ki üniversiteler de bilim yapabilir olsun." demektedir. YÖK, son derece fuzuli ve gereksiz bir kurumdur.

Üniversitelere yüklenen ve Türkiye'de genelgeçer anlayışı ifade eden mesleki uzman yetiştirme misyonunun dışında, üniversiteler, öncelikle bilginin üretildiği, bireylere, bilgi üretebilecekleri olanakların değişik kanallar aracılığıyla sağlandığı bilim yuvalarıdır. Ancak bunun olabilmesi, bilgi üretiminde rehberlik, mentorlük rolü oynayan akademisyenlerin öncelikle serbest düşünme imkânlarının sağlanmasına ve akademisyenlerin belli bir bilgi birikimine sahip olmasına bağlıdır. Dahası, akademisyenler aracılığıyla yapılan araştırmaların ülke içi ve dışı kamu kuruluşlarıyla entegre olarak bilgi sirkülasyonunun sağlanması, bulundukları kurumların belli standarttaki normlara getirilmesi gerekir.

On sekiz yıllık AK PARTİ iktidarının üniversitelerle ilgili övündüğü tek konu, 81 üniversiteye bina yapıp nicelik olarak üniversite sayısını çoğaltmak olmuştur. İşimiz maalesef "mış gibi" davranmaktır. Ülkemizde, eğitimde on sekiz yıl önce sahip olduğumuz kazanımları kaybediyoruz. Gün geçtikçe eğitimimiz kötüye gitmektedir. İşte PISA sınavları sonuçları: 2002'de PISA sınavlarında bizim çocuklarımız 33'üncü sıradayken, 2018'de 40'ıncı sıraya düşmüşlerdir.

Arkadaşlar, üniversitelerin başarısında değişik derecelendirme kriterleri vardır. Ben size burada "Times Higher Education" sınıflandırmasından bahsedeceğim. 2002'de ilk 500'de bizim 4 üniversitemiz varken 2019'da bu sayı 2'ye düşmüştür. Üniversitelerimizin geldiği aşama bu. Üniversiteler "rahat" "hazır ol" "amirini say" "şunu giy bunu giy" bunlarla uğraş yeri değildir. Zaten, toplumda bunları düzenleyen ceza yasaları vardır. Üniversitelere bunların girmesi ve oradakileri bunlarla hizaya getirmeye uğraşmak çok beyhude ve gereksiz bir iştir.

Üniversitelerin kıymeti "7,5 milyon öğrenci okutuyoruz." da değildir; üniversitelerin kıymeti ürettikleri bilimdir, bilgidir. 1996 yılında üniversitelerimiz uluslararası yayın sıralamasında 27'nci sıradayken yayın başına atıfları 12,3'tü. 2016'da ülkemiz dünyada 17'nci sıraya yükseldi ama buradaki atıf sayısı yayın başına 0,64'e düştü; 1 bile değil, yarımın biraz üzerinde. Üniversitelerin neler ürettiği bu sonuçlarda gizlidir.

Sayın vekiller, algı yönetimini bırakalım, üniversitelerimizin karnesine bakalım. Üniversitelerimizin karnesi budur. Kendimizi kandırmayalım. Dünyada büyük bir yarış vardır; 83 milyonluk ülke kalkınmasını, gelişmesini birkaç bin iyi eğitim görmüş, yurt dışında eğitim görmüş insanlarla sağlayamaz. Bize düşen "mış gibi" yapmak değil, gerçek sorunlara eğilmek olmalıdır. Eğitim öğrenim alanında ter dökmeliyiz, geleceğimiz bu gayretlere bağlı olacaktır. Liyakat, adalet tam olmalıdır.

Ülkemizde bugün şu yoktur ki 2 genç, 2 çocuk sınava girsinler; biri kazansın, birisi kazanmasın. Kazanan göğsünü gere gere "Bildim, kazandım." diyemiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım Sayın Kabukcuoğlu.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Devamla) - Kazanamayan da "Benim bilgim bu kadarmış, kazanamadım ama çalışırım, uğraşırım, didinirim, kazanırım." diyemiyor. Böyle bir liyakatsizlik, böyle bir adaletsizlik ve bu arada, heder olan giden çocuklarımız ve heder olup giden ülkenin istikbali var. Çocukları, gençleri dünyadaki akranlarını bilimde geride bırakan, yalnız kendisini değil, açtığı bilim yoluyla dünyayı aydınlatan bir ülkeyi inşa etmemiz dileğiyle saygılarımı sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)