GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:93
Tarih:02.06.2020

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; 174 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunuyorum.

Konuyu önce neden Anayasa'ya uygunluk açısından ele almak gerektiğini belirteceğim, şu açıdan: Biz, bir yasanın Anayasa'ya uygun olup olmadığını değerlendirirken komisyonlarda uluslararası sözleşmelere veyahut mahkeme kararlarına veya Anayasa'nın yorumuna gitme gereği duymuyoruz çünkü 38'inci madde açık "metnine ve ruhuna" diyor. Burada yaptığımız, hazırladığımız yasaların çok büyük bir kısmı, Anayasa'nın metnine aykırılık teşkil ediyor. Bu nedenle İç Tüzük madde 38 gereği Anayasa'ya uygunluk ön incelemesini öngörüyoruz, öneriyoruz fakat bu kabul edilmiyor tıpkı bu yasal düzenlemede olduğu gibi.

Bu yasal düzenlemenin ilk bakışta en olumlu tarafı, torba yasa olmaması ama gelin görün ki 15 maddelik yasa, bir parça yasa, parçalanmış yasa. Şöyle ki: Birinci kategori, bu yasa başka yasalara yollama yapıyor, PVSK'ye örneğin; ikincisi, yönetmeliklere yollama yapıyor; üçüncüsü ise düzenlediği yaklaşık olarak 4-5 maddede açıkça Anayasa'ya aykırı hükümler öngörüyor ama Anayasa'nın özüne değil, Anayasa'nın yorumuna değil; açıkça Anayasa'nın metnine aykırılık teşkil eden hükümler, ben burada sadece değineceğim.

Değinilmeyen bir husus: Bu yasa, 6360 sayılı Yasa, Türkiye'yi ikiye bölen yasa, aslında polis ve mahalle/çarşı bekçisi yoluyla Türkiye'nin bölünmesini daha da derinleştirmektedir. Dolayısıyla örneğin, Rize'nin bir köyünde bekçi olmayacak ama bitişiğinde Trabzon'da mahallede bekçi olacak. Bu yasa, bundan habersizdir ve Türkiye'nin bölünmesini derinleştirmektedir.

İkinci olarak; bu yasa, hukuki belirlilik bakımından, güvenlik açısından, güvenlik ilkeleri açısından Anayasa'ya aykırıdır. Şöyle ki: "Yardıma muhtaç olarak değerlendirilen..." Peki, yardıma muhtaç olan kişilerin değerlendirilmesi nasıl yapılacak? Bu kişileri bekçi, kolluğa nasıl teslim edecek? Sonra, açıkça aykırılık dediğimiz: "Gösteri ve yürüyüşün ve karışıklıkların önlenmesi amacıyla..." Peki, iyi de "karışıklık" ne demektir? Anayasa madde 34'te böyle bir kavram yok. O zaman siz "karışıklığın önlenmesi amacıyla" bekçiye açık bir yetki tanıyorsunuz, keyfîliğe kaçacak bir yetki tanıyorsunuz.

Bunun yanında, kimlik sorma yetkisi, esasen "Bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek..." Peki, bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemeyi bekçi nasıl belirleyecek, nasıl saptayacak? Bu da belli değil. İçeriğini hangi ölçüte göre belirleyecek? Dolayısıyla bu da Anayasa'ya açıkça aykırı.

Şimdi, öyle aykırılıklar var ki bekçi, polisin yardımcısı olarak öngörüldüğü, düzenlendiği hâlde, polisin, hangi ölçütlere göre durdurma yetkisini kullanacağı, ilgili yasasında belli fakat bekçi için bu yetki kullanılmıyor "Makul bir sebebin bulunması hâlinde." diyor. Amir için geçerli olan ölçütler, memuru için geçerli değil. Bu da Anayasa'nın 19'uncu maddesine açıkça aykırılık teşkil ediyor.

Bunun yanında -tabii, belirtildi- kontrol yetkisi, dıştan üstünü arama. Peki neresine kadar? Pekâlâ, bu düzenlemeye göre, mahrem yerlerini arayabilir, hiçbir engel yok ama tabii ki bu, tamamen Anayasa'ya aykırı. Anayasa Mahkemesi, bunu iptal etmez ise zaten kendi varlık nedenini yadsımış olur.

Şimdi, silah kullanma yetkisi, Anayasa'ya yaşam hakkı açısından açıkça aykırıdır. Neden aykırıdır? Bunu Komisyonda somutlaştırdık. Aslında bu yetki, polise bile verilen fazla yetkidir ve bu yetkinin kullanılmasından bizzat polisler şikâyetçidir. Bu yetki, öznel nedenlerle kullanılıyor ve bu bakımdan öldürmelere neden olunuyor. Bu açıdan, silah kullanma yetkisi, Anayasa'nın 17'nci maddesine açıkça aykırılık oluşturmaktadır.

Ben, Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi'nin belli başlıklarına değinmekle yetindim. Demek ki üç parçalıdır ve bu üç parçalı olan yasanın üçüncü parçası, özellikle yönetmeliklere yollama yapan kısmından oluşuyor. Kanunla belirtilmesi gereken hususlar, yönetmelikle belirlenecek. Nedir? Göreve giriş. Zaten Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti, "Yasayla düzenleyeceksin." diyor. O zaman siz, hem 70'inci maddeye aykırılık teşkil eden hem de Anayasa madde 153/sona aykırılık teşkil eden bir düzenleme yapmış oluyorsunuz. Demek ki bu yasa, sadece yönetmeliğe yollama yapan kısımlarıyla değil, PVSK'ye yollama yapan kısımlarıyla değil, esasen bekçilere alt birim olarak tanınan yetkiler açısından da Anayasa'ya...

Bakın, yorum demiyorum; şöyle yorum yapabiliriz, şöyle tartışabiliriz, ben diyorum ki: "Kanal İstanbul, Anayasa'ya aykırıdır." Bu, bir yorumdur, bunu tartışabiliriz ama burada Anayasa'ya aykırılıkları tartışmaya gerek yok çünkü Anayasa'nın sözüne açıkça aykırıdır. Siz, hâkim veyahut da amirin verdiği bir yetkiyle kullanılacak olan bir kolluk yetkisini böyle bir koşul olmadan bekçiye verdiğiniz zaman bu, Anayasa'nın açıkça öngördüğü madde 19'a aykırılık teşkil edecektir. Bu bakımdan bir tartışma bulunmamaktadır.

Şimdi, son bir buçuk ayda büyük tarihler kutladık. Şimdi, biraz da konuya siyasal ve anayasal açıdan bakalım; 23 Nisan, 14 Mayıs, 19 Mayıs, 27 Mayıs, 29 Mayıs gibi büyük tarihler. Bakın, dikkat edin, 27 Mayısı farklı biçimlerde algıladık ve 61 Anayasası'nı eleştirirken "MGK'yi getirdi, vesayet kurumunu getirdi." diye eleştirdik, eleştirdiniz. Ama dikkat edin, 2017 Anayasa değişikliği, bütün kolektif siyasal karar alma mekanizmalarını lağvetti, başta Hükûmet olmak üzere. Tuttuğu tek bir kurul, Millî Güvenlik Kurulu. Eğer Millî Güvenlik Kurulu, bir vesayet kurulu ise o zaman 61 Anayasası'ndakinden çok daha güçlü bir kurul, tek siyasal karar mekanizması olarak Anayasa'mızda durmaktadır.

Şimdi, bu bakımdan konuya baktığımız zaman bu yaklaşımı, tarihsel değerlendirmeleri objektif yapmamızda yarar var. "Cumhuriyet" diyoruz, cumhuriyetin kurucuları. 23 Nisanı kutladık. Cumhuriyet nasıl kuruldu? Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükûmeti sayesinde kuruldu. Oysa 100'üncü yılı, hükûmetsiz Türkiye'yle kutladık. (CHP sıralarından alkışlar) Ama dahası var. Hani, diyebilirsiniz ki: "Biz cumhuriyeti tanımıyoruz, biz Osmanlı'ya..." Hayır, o da değil, Divan-ı Hümayun, 2'nci padişah Orhan'dan itibaren Divan-ı Hümayun, başta sadrazam olmak üzere kolektif karar alma mekanizması... İşte 2017 Anayasa değişikliğiyle bütün kolektif karar alma mekanizmalarını lağvettik ve Covid-19, Sayın Cumhurbaşkanının hem devlet başkanı olarak hem yürütmenin başı olarak her hafta düzenli olarak bakanları toplama mecburiyetini ortaya çıkardı ve tabii ki Anayasa'da bakanlar kurulu olmadığı için, böyle bir kurul bulunmadığı için buna "kabine" dendi ama "kabine" diye de bir kavram yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi Sayın Kaboğlu.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Böylece Türkiye'nin bir kolektif siyasal karar alma mekanizmasına ihtiyacının bulunduğunu Covid-19 musibeti hatırlattı Sayın Cumhurbaşkanına da. Zannediyorum, Cumhur İttifakı mensupları bundan ders çıkarıyorlar ve binlerce kaybımıza rağmen, demokratik hukuk devletine geçiş konusundaki çalışmalarımıza ivme kazandırmamız için bunu bir tarihsel fırsat olarak görmemizde yarar var.

Dolayısıyla, sonuç olarak, sayın vekiller, dönecek olursak bu bekçi kanununa, parlamentolar, tarihsel olarak özgürlükleri savunma mekânları olarak doğdu, mutlak monarşiye karşı özgürlükleri koruma mekânları olarak doğdu; biz özgürlükleri boğucu düzenlemeye müsaade etmeyelim, aynı zamanda vesayetten de kurtulmak için çaba gösterelim.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)