| Konu: | İYİ PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 94 |
| Tarih: | 03.06.2020 |
CHP GRUBU ADINA BEDRİ SERTER (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konumuz hıfzıssıhha. Aramızda bu kelimeyi de önemini de bilmeyen yoktur umarım. 1800'lü yıllara gidelim: Padişah II. Abdülhamit, mikrobiyolojinin gelişmesi için çok önemli adımlar atmış, ne yapmış biliyor musunuz? Pasteur gibi bir adama, aşı yapımı öğrenilsin diye Mecidiye Nişanı vermiş ve o tarihte İstanbul'da 200 ev alacak kadar para vererek kandırmış, 3 vatandaşımızı da asistan olarak yetişmesi için yanına vermiş. İşte, bu ekip sayesinde ilk difteri serumu o tarihte üretilmeye başlanmış. Osmanlı'nın ilk, dünyanın 3'üncü kuduz müessesesi kurulmuş, dünyada çiçek aşısının uygulaması için kanun çıkarmış ilk devlet Osmanlı olmuştur.
Dünya savaşları yaşadığımız 1900'lü yıllar, kuşkusuz salgının daha çok insan öldürdüğü yıllardır. Doktor Raşit Rıza ve Doktor Tevfik Salim o zor şartlarda tifüs aşısını bularak Doktor Refik Saydam da bu aşıyı hazırlayarak dünya literatürüne geçmişler. İşte, tam islimi üstünde bir isim olan Doktor Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsünü kurmuş bir milletin evlatlarıyız. O yıllarda, Mustafa Hilmi Bey Gedikpaşa Hamamı'nda boza şişesinin içinde aşı yaparmış ve o dönem, İstanbul işgal altındayken bile İngilizlere ve Fransızlara 220 bin doz aşı satmışız.
Geldik 1923'e: Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte, ülkemizde aşıyla ilgili önemli adımlar atılmıştır. O günlerde adı duyulan Refik Saydam adına Hıfzıssıhha Enstitüsü Atatürk'ün talimatıyla 1928 yılında kuruldu hem de yasaya bağlı olarak, 1267 sayılı yasa. Hep milliyetçilikten bahsederiz ya, milliyetçiliğin doğru anlaşıldığı o günlerde Hıfzıssıhhanın kuruluş amacı sadece aşı ve serum üretmek değil, aynı zamanda dışarıdan alınan aşı ve ilaçların denetlenmesiydi. Hedeflere ulaşılması çok sürmedi ve dört yıl sonra o koca Hıfzıssıhha aşı üretimiyle dışa bağımlılığı sona erdirdi. Ne olduysa 2000'li yıllardan sonra oldu. Özellikle Hıfzıssıhhanın kamusal işlevini yerine getirmesi engellendi, sonra kademeli olarak aşı üretimine son verildi. Sonra, kurum ağır ağır dışa bağımlı hâle getirildi ve sonuçta, 2011'de 663 sayılı KHK'yle Hıfzıssıhhanın kapısına kilit vuruldu. İşte, Hıfzıssıhhanın hikâyesi bu kadar.
Biraz da rakam vereyim isterseniz. Hıfzıssıhha bitirildi ama tabii ki yaşam devam ediyor ve virüsler üremeye ve Covid-19 gibi bir virüsle insanları yok etmeye devam ediyor. Şu an itibarıyla Hıfzıssıhha gibi bir enstitünün sıfırdan kurulmasının maliyeti 40 milyon dolar yani 260 milyon TL sadece. Sağlık Bakanlığının her yıl ithal ettiği aşıya kaç para verdiğimizi biliyor musunuz? 13 milyon dolar veriyoruz. İşte, üç yıl boyunca verilen 13 milyon doların toplamıyla mükemmel bir Hıfzıssıhha Enstitüsü tekrar hayata geçirilebilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
BEDRİ SERTER (Devamla) - Teşekkür ederim.
Biz Suriyeli mültecilere 40 milyar dolar harcadık; bununla bin tane bilim merkezi kurabiliriz demek. İşte, Hıfzıssıhhaya sahip çıksaydık aşıda dışa bağımlı olmazdık, domuz gribinde, kuş gribinde olduğu gibi, Covid-19'da da ilaç ve aşıları dış ülkelerden beklemezdik, medet ummazdık. Henüz beyin fonksiyonlarımızı hedef alan bir virüs ortaya çıkmamışken, düşünmek yasaklanmamışken şimdi düşünme zamanı. Bizi dışarıya bağımlı yapan kim ve kimlerdi?
Teşekkür ederim. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)