GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:94
Tarih:03.06.2020

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Çarşı Ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi'nin 1'inci maddesi üzerine HDP Grubumuz adına söz almış bulunuyorum.

Bu kanun teklifinin 1'inci maddesi, çarşı ve mahalle bekçisi olarak istihdam edileceklerde aranacak şartları, çarşı ve mahalle bekçilerinin ataması ve adaylık süreçlerini, görev ve yetkileri ile çalışma şekillerinin nasıl olacağını düzenleyen amaç maddesidir. Tabii ki çarşı ve mahalle bekçilerinin atama ve adaylık süreçleri, yetkileri ile çalışma şekillerinin şeffaf ve net bir biçimde açıklanması, kanun teklifinin daha iyi bir biçimde anlaşılması açısından önemli sayılabilir. Ancak bu kanun teklifinde daha ilk maddeden itibaren bir eksiklikle karşı karşıyayız ve o da tanım maddesinin yer almaması. Burada dile getirildi, özellikle bu tanım maddesinde, çarşı nereye denir, mahalle neresidir, kanunlarımızda çarşının yeri var mıdır, hükümlerde geçmekte midir? Örneğin, AVM'ler çarşı mıdır, Mısır Çarşısı, pazar yerleri, Taksim Meydanı, sahil kenarları, Kızılay Meydanı, kordon boyu, bütün bunları çarşı kapsamında değerlendirebilecek miyiz, bunlar sorulmaktadır.

Diğer taraftan da, mahalle kavramı, biliyorsunuz, özellikle büyükşehirlerin ilan edilmesiyle birlikte köy kapsamındaki yerler ve hâlen dahi köy olarak yaşamını sürdüren, fiziki koşullarını köy olarak yaşayan yerler de büyükşehir kanunuyla birlikte mahalle kapsamına alındı. Dolayısıyla, bu bekçi kanunu kapsamına bu köyler de giriyor mu, bunların da tanımları açısından ortaya konulması gerekir.

Tabii, diğer bir konu, esas mesele burada güvenlik sorunu meselesi olarak dile getiriliyor. Güvenlik sorunu meselesi kolluk kuvvetleri sorunu meselesi midir yani sayıyla oluşturulabilecek bir mesele midir, bunu ortaya koymak gerekir. Yani komşularından ölüm listesi hazırlayabilecek bir nefret ortamının, ikliminin oluşturulduğu bir yerde bekçi sayısının artırılmasıyla, kolluk kuvvetleri sayısının artırılmasıyla güvenlik ve huzur sağlanabilir mi, bunu tartışmak gerekiyor. Bizim bu konudaki görüşümüz çok nettir ve demokratik ülkeler açısından da baktığınız zaman bunun cevabı çok nettir: Hiçbir şekilde demokratik olmayan ülkelerde, nefret suçlarının sürekli övüldüğü ve yaygınlaştığı bir yerde kolluk kuvvetleriyle bu sorunları aşmak da mümkün değildir. Şimdi, Amerika çok iyi bir örnek bu konuda, George Floyd katliamından sonra ortaya çıkan görüntü, aslında dünyanın jandarmalığına soyunan, dünyayı kolluk kuvvetleriyle dizayn etmeye çalışan Amerika'nın kendi ülkesinde, kendi sokaklarında ne hâle geldiğini ve nelerle karşılaştığını hep birlikte izliyoruz. Demek ki neymiş? Güvenlik sorunu demokrasiymiş, demokrasi sorunuymuş, hak ve adalet sorunuymuş; bunu da çok net bir şekilde oradan gördük.

Bir taraftan, ülkede ekonomik sorunlar gitgide artıyor ve ekonomik sorunlar arttıkça da toplumsal kalkışmaların, toplumsal olayların artacağı da bekleniyor. Bu, kimi kurum kuruluşlarca da araştırma şirketlerince de ya da konunun uzmanı olduğunu ifade eden insanlarca da dile getiriliyor. Peki, bunun karşısında Hükûmet ne yapıyor? Ekonomik sorunları çözebilecek, insanların işsizlikten dolayı intiharlara sürüklenmesini engelleyebilecek birtakım tedbirler almak yerine, işsizlikten ve ekonomik sorunlardan kaynaklı olarak oluşabilecek toplumsal olayları engellemek için kolluk kuvvetlerinin sayısını artırıyor.

Bakın, 27 Mayıs tarihli Kamu İhale Kurumu bültenine göre Emniyet Genel Müdürlüğünün ihalesinde alınan, öne çıkan mühimmatları ben size sayacağım: "1 milyon adet plastik mermi, 103 bin adet biber gazı, 44 bin adet açılır kapanır cop, 50 bin adet fişek, 10 bin adet sis havanı, 1 milyon adet zırh delici fişek, 10 bin adet gösteri el bombası..." diye sıralanıp gidiyor. Şimdi, buna baktığınız zaman, ne oluyor yani bir iç savaşa mı hazırlanıyoruz, nedir bu durum? Yani ülkede ekonomi kötüye gittikçe bu tür güvenlik tedbirlerini artırmak çözüm değil; tam tersine, bu süreci daha da hızlandıran bir nokta olur.

Şimdi, burada vatandaşın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

ALİ KENANOĞLU (Devamla) - Kamuoyundaki en büyük kaygı, bu bekçilerin demokratik devletin bekçisi değil, parti devletinin bekçisi olması yönündeki kaygıdır. Şimdi, bu kaygı nereye dayanıyor? Yani öyle hamaset filan değil; bu bekçilerin nasıl işe alınacağına bakıyorsunuz, 70 puanın üzeri alanlar işe alınıyor. Peki, bu 70 puan nelerden oluşuyor? Bunun yüzde 25'i fiziki yeterlilik, yüzde 25'i yazılı sınav, yüzde 50'si de mülakat. Şimdi, biz mülakatın liyakat değil, sadakat olduğunu çok iyi biliyoruz ve bütün kurumların mülakat esasıyla doldurulan personellerle nasıl çökertildiğini ve nasıl tahrip edildiğini de biliyoruz. Dolayısıyla, bu konudaki kaygılarda vatandaş, yurttaş ve kamuoyu haklıdır. Yani bu bekçiler demokratik devletin bekçisi değil, parti devletinin bekçisi olacak. Bu konudaki kamuoyu algısını da ispatlayan bunların alım durumudur.

Değerli arkadaşlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum ama...

ALİ KENANOĞLU (Devamla) - Başkanım, sözüm kesilmişti.

BAŞKAN - Selamlama için açıyorum, buyurun.

ALİ KENANOĞLU (Devamla) - Tamam.

Burada sıkça ifade edildi, "Her meslekte hata yapanlar olabilir; önemli olan, hata yapanların hukuk önünde hesap vermesi." denildi. Cemevi önünde katledilen Uğur Kurt'un katili o polis sadece 12.100 lira para cezasıyla mesleğine de hayatına da çoluk çocuğuyla birlikte devam ediyor ama Uğur Kurt'un çocuğu öksüz bir şekilde, annesi de kahrından hastalanıp, kanser olup yaşamını yitirdi, öldü. Bunu da burada ifade etmek istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)