| Konu: | Rekabetin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 98 |
| Tarih: | 11.06.2020 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Rekabetin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Rekabet, piyasa ekonomisinin zorunlu bir şartıdır ve piyasa ekonomisi, rekabet ilkesine dayanır. Serbest rekabete dayalı bir ekonomi, hem kaynakların etkin kullanımını sağlar hem de rakip malların fiyatlarının düşmesine, pazarda daha büyük paya sahip olmak isteyen işletmelerin kalitelerini artırmalarına yol açar.
1994 tarihli ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un 3'üncü maddesine göre rekabet kavramı "Mal ve hizmet piyasalarındaki teşebbüsler arasında özgürce ekonomik kararlar verilebilmesini sağlayan yarış." şeklinde tanımlanmıştır. Ancak teşebbüslere özgürce karar verebilmelerini sağlayan rekabet hakkı, zaman içinde kötüye kullanılmış, sayıları sınırlı olan üreticilerin, birbirleriyle rekabet edecek yerde, daha çok kazanmak için iş birliği yapmaları, piyasadaki rekabeti kısıtlayarak kartel ve tekelleşme yolunda gitmeleri, kamu otoritelerinin bu duruma müdahalesini zorunlu kılmıştır.
Piyasaların sağlıklı işleyişini sağlamak için gerekli düzenlemeleri zamanında yapan ve onlara uyulup uyulmadığını anında denetleyen bir kurum olarak devlet, ekonominin en önemli faktörüdür. Devlet, bu görevini 1994 yılında 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un kabul edilmesi ve 1997 yılında bu kanunu uygulamakla yükümlü otorite olan Rekabet Kurumunun tesis edilmesiyle yerine getirmiştir.
Mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hâkim olan teşebbüslerin bu hâkimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamak amacıyla kurulan Rekabet Kurumu, görevini yaparken bağımsızdır. Hiçbir organ, makam, merci ve kişi, Kurumun nihai kararını etkilemek amacıyla emir ve talimat veremez. Rekabet hukukunun uygulayıcısı, idari yaptırım gücüne sahip olan Rekabet Kurumu, kanun yapıcı tarafından siyasetin etkisinden uzak kalabilmesi için büyük ölçüde siyasi otoriteden bağımsız bir yapıyla kurulmuştur.
Uygulamada, kamu yararının gözetilip gözetilmeyeceği, düzenleyici kurumun yapısıyla bağlantılıdır. Düzenleyici kurum, siyasetten ve düzenlediği piyasadan bağımsız fakat aynı zamanda hesap verebilir bir yapıda olduğu ölçüde kamu yararının gözetilmesi mümkün olacaktır. Ne var ki, son dönemde yapılan yasal düzenlemeler, Kurumun bağımsızlığını tehdit eder niteliktedir. Kurumun yönetim organı olan Rekabet Kurulunda siyasi otorite tarafından belirlenen üyelerin sayısı artırılmıştır. Kurul üyelerinin siyasi otorite tarafından atandığı ve görevden alınabildiği bir kurumun aldığı kararların ne siyasi piyasa ekonomisi ne serbest piyasa ekonomisi ne de yabancı yatırımcılar tarafından olumlu değerlendirilmeyeceği ortadadır.
Sayın milletvekilleri, devletin rekabet koşullarını düzenlemek kadar haksız rekabeti önlemek ve tüketiciyi korumak gibi asli bir görevi de vardır. Bunun en son örneğini, corona salgınının ülkemizde görüldüğü ilk günlerde yaşadık. Ne oldu hatırlayalım; maske fiyatları ortalama yüzde 600-700 oranında arttı, aynı şekilde dezenfektan ve kolonya fiyatları da. Bunları geçelim; vatandaşlarımızın bir anda marketlere doluşmasıyla makarna fiyatları bile arttı. Rekabet Kurulu, bu durumda haklı olarak devreye girdi ve coronavirüs salgını sürecinde tıbbi, koruyucu ve kumaş maskelerin üretimi ve satışı alanında faaliyet gösteren 10 teşebbüs hakkında soruşturma başlattı.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Sayın Başkanım, uğultudan hatibi dinleyemiyoruz efendim. Himmetinizi rica ediyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, sayın hatibi can kulağıyla dinleyelim.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Sonuçta yoklama isteyen de yok, dışarıda kuliste sohbetinize devam edebilirsiniz.
Bu, müdahale edilmesi gereken bir süreçti ve Rekabet Kurulu görevini yaptı. Hükûmetin maskeyle sınavını gördük, yaşadık. İhale yasağı konuldu, belediyelerle maske dağıtımı konusunda inatlaşıldı, "Satış yasak, biz dağıtacağız." denildi, sonra "Beceremedik, hadi satın." kararı alındı. Sağlık sektöründe tek kullanımlık ürünlerin ihracatı, bağış şartıyla izne tabi kılındı.
Şu an maskeye erişim sorunu çözülmüş gibi görünse de maske fiyatları yine normal satış fiyatının çok üstünde. Bu seferki neden, karaborsacıların "Fırsat bulduk, hangi fiyattan verirsek gider." mantığı değil, maske üretimi yapılacak kumaşın karaborsaya düşmesi. Virüs öncesi maske üretiminde kullanılan "nonwoven" yani dokunmamış kumaşların fiyatları piyasada 4-5 kat arttı. Virüs öncesi kilogram fiyatı 1,8 dolardan satılan kumaşın fabrika fiyatı 12 dolara kadar yükseldi, maske kumaşı karaborsaya düştü. Kumaşın girdi maliyetlerinde fiyatın yükselmesine neden olan herhangi bir artış yok; tek artış, salgın nedeniyle oluşan talep.
İçeride maske üretimi artınca maske ihracatına yönelik yasak kalktı, ihracatı yapacak firmaya Hükûmet tarafından şart konuldu: "Yaptığın ihracat kadar bana da bağış yapacaksın." Şimdi, maske üreticisi, kilosunu 4-5 kat fazla para vererek 12 dolardan aldığı dokunmamış maske kumaşına bir de bağış baskısı yüklenince 12 dolar daha ekleyerek kilosunu 24 dolara mal etmeye başladı. Şahsınızın büyüklüğünü diğer ülkelere göstermek için maske gönderebilirsiniz ama bunun maliyetini üretici ve ihracatçıdan çıkaramazsınız. Biz burada rekabetin koşullarını, kurallarını görüşmek üzere bir kanun teklifi görüşüyoruz ancak maske ihracatı yapan kendi tacirimizin uluslararası pazarda rekabet gücünü devlet eliyle yıkıyoruz. Bağış, gönüllü olur ama "İlla da bağış yapacaklar." diyorsunuz, o zaman bağışı maske kumaşı üreten firmalardan alabilirsiniz.
Özetle, Hükûmet maske sorununa bir çözüm bulamadı, anlaşılan, görev yine Rekabet Kuruluna düşecek. Rekabet, piyasa tekelleşmesi ve karaborsalaşmasına -Sayın Komisyon Başkanının da soru-cevaplarda ifade ettiği gibi güncel bir durum kişisel değil- sektörel bir örnek verdim. Umarım, Rekabet Kurulunun dikkatini çeker, gereğini yapar ve ihracat yapan firmalarımıza da maske tüketen vatandaşlarımıza da faydalı bir iş yapmış olurlar.
Değerli milletvekilleri, 1994 yılında kanunlaşan ve 1997 yılında uygulanmaya başlanan Rekabet Kanunu, yirmi üç yılda çeşitli değişikliklere uğramıştır ama uluslararası ölçekte mal ve hizmet piyasalarındaki değişim, ulusal rekabet kanunları ve yaklaşımları da bu değişimi yetersiz kılmıştır. Ayrıca, Avrupa Birliği ve gelişmiş ülke uygulamalarına paralel olarak mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti korumak ve geliştirmek amaçlarına hizmet edecek daha etkili bir rekabet hukuku sisteminin yerleşmesi de gerekmektedir.
AK PARTİ'sinin kanun teklifi gerekçesinde dile getirdiği gibi bu amaç yolunda bir kanun çıkarılmasına, kamunun yararına tabii ki karşı değiliz. Ancak AK PARTİ'sinin getirdiği her kanun teklifi gibi bu teklifte de amaç ve sonuç arasında çelişen noktalar vardır. Teklifin bu hâliyle Genel Kurulda yasalaşması, iktidar gücü karşısında kendini koruyamayan basın sektörü örneğinden yola çıkarak söylüyorum, iş dünyasını da iktidara karşı daha da korumasız hâle getirecektir.
Özellikle, yüksek cirolu işletmelerin kartelleşmesine engel olmak üzere silahsız kolluk kuvveti gibi çalışan Rekabet Kurulu, şu an 1'i başkan, 1'i başkan yardımcısı olmak üzere 7 üyeden oluşmaktadır. Kanun teklifiyle bütün üyeleri Cumhurbaşkanı tarafından atanacak bir kurum hâlini alacak, yetki ve yetkisizliği de bağımsızlığı da aynı oranda değişime uğrayacaktır. Özerk yapı ve bağımsız karar alma hürriyetiyle uzaktan yakından alakası olmayan bu madde değişikliğinin Avrupa Birliğine uyumla da bir alakası ne yazık ki yoktur.
İş dünyası da Rekabet Kurulu yönetiminde oluşacak bu değişimden endişe etmektedir ve bu, haklı bir endişedir. Bugün, ülkemizde her kurum, kuruluş ya da kişi; iktidarı karşısına alması ya da eleştirmesi durumunda bile başına geleceklerin farkındadır. Ülkemizde hiçbir kurum ve kuruluşu, peşinen "siyasi baskıyla karar alıyorlar" şeklinde yıpratamayız ama geçmişte bunun ihtimal dâhilinde olması düşünülerek üye ataması konusunda iktidara sınırlama getirilmiş. Ancak bugünkü hükmi yapıda yani yeni Cumhurbaşkanlığı sisteminde kurum ve kuruluşlarımızın bağımsız karar verebilme yetkisini nereye kadar, nasıl kullanabildikleri de ortadadır.
İş dünyasını tedirgin eden başka bir madde de kartelleşmenin önüne geçilmesi için ihbar mekanizmasının devreye sokulmasıdır. "İhbar üzerine hisseni devret" yaptırımında bulunabilme yetkisi, Rekabet Kurulunun hâkim durumun kötüye kullanılmasına yol açacağı endişesini de beraberinde getirmektedir. Mal veya hizmet piyasasındaki etkin rekabetin azalması sonucunu doğuracak birleşme ya da hisse devri, hukuka aykırı ve yasak. Teklife göre, eğer böyle bir durum saptanırsa Rekabet Kurulu yaptığı inceleme sonunda şirketlere "Ortaklık payını ya da mal varlığını devret." diyebilecek. Bu yeni yetki, yapısal tedbir olarak adlandırılmaktadır. Rekabet Kurulu, bu tedbire 4 şekilde başvurabilecektir: İhbar, şikâyet, Bakanlık talebi veya resen. İktidara itiraz edenlerin yargılanmasında kullanışlı bir işlevi olan ihbar ve şikâyet mekanizması, anlaşılan o ki sermaye şirketleri üzerinde iktidarın sopası olarak kullanılacaktır. Öyle ki bu yapısal tedbir, Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği TÜSİAD, tarafından da uygulanamaz bulunmuştur. TÜİSAD, bu maddenin metinden tamamen çıkarılmasını istediğini söz konusu öneri çalışmalarında kayda geçirmiştir. Peki, iş dünyasının kaygıları nereden kaynaklanmaktadır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Tabii ki AK PARTİ'sinin, AK PARTİ'si iktidarının uygulamalarından. Özellikle büyük ölçekli kamu ihalelerinde birçok firmanın "bizden olanlar ya da olmayanlar" şeklinde davet usulüyle saf dışı bırakıldığı bir ortamda ihbar mekanizmasının da devreye alınması, sektörün kaygılarını haklı çıkarmaktadır. Ekonomi, ticaret, rekabet; güven üzerine kuruludur, kırılganlığı kaldırmaz; sermaye, güvensizliği satın almaz; güvensiz ortamda ne dış yatırımcı ne de ülkemizin sermayedarları yatırım yapar.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)