| Konu: | Bazı Kanunlarda ve 399 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 100 |
| Tarih: | 16.06.2020 |
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 217 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Kanun teklifiyle 14 ayrı kanun ve 3 ayrı kanun hükmünde kararnamenin çeşitli hükümlerinde değişiklikler yapılmaktadır. Bu şekilde torba düzenlemeye gidilmesi ve tekliflerin etki analizinin olmaması yıllardır hep eleştirdiğimiz konulardır. Yasama kalitesinin artırılması, yasama işlerinin sağlıklı ve düzenli bir şekilde yürütülmesi için Meclis İçtüzüğü'nün yepyeni bir anlayışla ele alınması konusunda tüm siyasi parti gruplarına sorumluluk düşmektedir. İç Tüzük yenilenmez ise Meclisin ve siyaset kurumunun itibarını da zedeleyen ve yıllardır yaşanan gereksiz tartışmalar ve zaman kayıplarının hâliyle aynen devam edeceği açıktır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak iki yıla yakın bir süredir başarıyla uygulanan ve terörle mücadele, salgınla mücadele, ekonomik saldırılarla mücadele, deprem ve afet yaralarını hızla sarma ve dış politika gibi alanlar başta olmak üzere, her alanda yönetime büyük katkı ve imkânlar sunan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine uyum sağlanması da dikkate alınarak Meclis İçtüzüğü'nün mutlaka ve bir an önce gözden geçirilip yeniden yazılması gerektiği görüşümüzü buradan yineliyorum.
Kanun teklifinin 1'inci maddesiyle Vakıfbank Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Kamu İhale Kanunu'ndan istisna tutulmaktadır. Emsal kurumlar olan Ziraat ve Halk Gayrimenkul Yatırım Ortaklıklarının Kamu İhale Kanunu'ndan istisna olması gerekçe gösterilmektedir. Sürekli Kamu İhale Kanunu'ndan istisnalar getirmek yerine, bu kanunun kurumların ihtiyacına ve günün şartlarına göre yeniden düzenlenmesi ve hiçbir istisnaya yer verilmemesi suretiyle ihalelerde saydamlık, rekabet ve kamuoyu denetiminin dikkate alınması doğru olacaktır.
Teklifin 2'nci maddesiyle 2020 yılında Elâzığ, Van ve Manisa illeri ile çevresinde meydana gelen depremlerden etkilenen afetzedelere zorunlu deprem sigortası yapmış olma ve imar planına uygun yapı olma şartları aranmaksızın destek verilmesi öngörülmektedir.
Teklifin 3'üncü maddesiyle yurt dışındaki vatandaşlarımızın kısa süreli çalışma niteliğindeki işler nedeniyle emekli aylıklarının kesilmemesi düzenlenmektedir.
Teklifin 4'üncü maddesinde kamu bankaları ile kamu kurum ve kuruluşlarının finansman ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla ihraç edilebilecek ikrazen özel tertip devlet iç borçlanma senetleri için 2020 Bütçe Kanunu'nda belirlenen limit 32,5 milyar liradan 54,1 milyar liraya yükseltilmektedir.
Teklifin 5'inci maddesiyle tarihî ve kültürel taşınmaz varlıklarla ilgili kamulaştırma konusunda idare adına kesin tesciline karar verilen ve tapuda tescil edilen kamulaştırma işlemlerinin yargı kararıyla iptal edilmesi nedeniyle idareye açılacak davalarda ödenen kamulaştırma bedelinin mahkeme veznesine depo edilmesi öngörülmektedir.
Teklifin 6,7,8,9,10,12,13,14,15 ve 16'ncı maddeleriyle finansal kuruluşlar, sermaye piyasası yatırım kuruluşları ve portföy yönetim şirketleri, ödeme hizmeti sağlayıcıları ve elektronik haberleşme kuruluşlarının müşterileriyle yaptıkları sözleşmelerin elektronik olarak düzenlenebilmesi; Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü Kimlik Paylaşım Sisteminden aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri ve ödeme hizmeti sağlayıcılarının da yararlanabilmesi öngörülmektedir.
Teklifin 11'inci maddesiyle karşılıksız çekle ilgili adli para cezasını ödemediğinde mahkûm olan ve mart ayında çıkarılan kanunla 25 Mart 2020 tarihinde infazı durdurulanların, cezalarının kaldırılmasının ön şartı olan çek bedelinin 1/10'unu ödemesi için öngörülen üç aylık süre bir yıla uzatılmaktadır.
Teklifin 17'nci maddesiyle kaçak tütün ticareti yapanlar ile ticari amaçla makaron veya yaprak sigara kâğıdını içi doldurulmuş olarak satan, satışa sunan, bulunduran ve nakledenlere yönelik 1 Temmuz 2020 tarihinde yürürlüğe girecek hapis cezası hükmünün Tarım ve Orman Bakanlığından yetki belgesi almadan veya bildirimde bulunmadan tütün ticareti yapanlar bakımından 1 Temmuz 2020 tarihinde yürürlüğe konulması düzenlenmektedir. Komisyon görüşmelerinde, bu düzenlemeyle küçük üreticilerin korunmasının amaçlandığı ve bu amaçla devam eden çalışmaların ve kooperatifleşme sürecinin tamamlanması açısından, yetki belgesi almadan veya bildirimde bulunmadan tütün ticareti yapanlara yönelik ceza hükmünün ertelenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bu çalışmalar hızla tamamlanmalı, tütün üreticimiz mutlaka gözetilmelidir.
Değerli milletvekilleri, teklifin 22 ve 23'üncü maddeleriyle, KİT'lerde iç denetim müessesesi kurularak iç denetçilerin atanma şartları ve özlük hakları belirlenmektedir. 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu kamu idarelerinde denetim konusunda ciddi bir dönüşüm öngörmüştür. Anılan kanunla, idarelerin üst yöneticilerinin hesap verme sorumluluğu kapsamında görev yürüten iç denetim ve Meclis adına görev yürüten dış denetim yani Sayıştay denetimini düzenlemiştir. Aradan geçen uzun süreye rağmen iç denetim sistemi henüz müesseseleşememiştir. İç denetim birimleri 5018 sayılı Kanun'la teşkilat şemalarında yer bulmasına rağmen teşkilat kanunlarında ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde yer almamış, birim başkanlığı için ayrı bir kadro tanımlanmamıştır. Doğrudan üst yöneticiye bağlı olarak kurulan iç denetim birimi başkanlıkları ilgili idarelerin teşkilat düzenlemelerinde gösterilmelidir. İç Denetim Koordinasyon Kurulu görev ve fonksiyonlarını yerine getirebilecek güçlü kurumsal yapıya kavuşturulmalıdır. Ayrıca dünya genelinde iç denetim en önemli kariyer mesleklerden sayılmakta olup ülkemizde de iç denetim mesleği kariyer meslek grubu olarak yapılandırılmalıdır.
Kanun teklifinin 18, 19, 20, 21, 24 ve 25'inci maddeleriyle, üst kademe kamu yöneticilerinin görevden alınmaları veya görevlerinin sona ermesi hâlinde atanabilecekleri kadrolar ve özlük hakları ile kapatılan Başbakanlık kadrolarında görev yapan ve diğer kurum ve kuruluşlara nakledilen yönetici personel ve müşavirlerin mali hakları düzenlenmektedir. Buna göre, ek göstergesi 6400 ve daha yukarı kadro ve pozisyon görevinden alınan veya görevi sona erenlerin müşavir veya danışman kadro veya pozisyonlarına atanmaları, en az iki yıl bu görevi yapmış olanların iki yıl süreyle önceki görevlerine ait maaşlarını almaları, daha sonra ise Bakanlık Müşaviri maaşı almaları ve bunların izleme, değerlendirme, araştırma, rehberlik, proje ve eğitim gibi hizmetlerde görevlendirilmeleri öngörülmektedir.
Cumhurbaşkanlığına bağlı ofislere başkan ve başkan yardımcısı olarak atananlardan görevden alınanlar hakkında da bu hükümlerin uygulanması düzenlenmektedir. İl valilerinden görevden alınanların vali, mülkiye müfettişi kadrolarına atanmaları öngörülmektedir. Diğer yönetici kadrolarında görevden alınan veya görevi sona erenlerin ise denetim elemanı, uzman, araştırmacı veya uygun görülecek diğer kadro ve pozisyonlara atanmaları düzenlenmektedir. Üst kademe yöneticiliği yapmış aynı durumda olanlar ile KİT müşavirleri ve ek göstergesi 6400'ün altında olan yönetici kadrolarda belirli bir süre görev yapmış olanlar için benzer bir düzenleme mutlaka yapılmalıdır.
Ayrıca, coronavirüs salgınına karşı fedakârca mücadele ederek canlarını ortaya koyan sağlık çalışanlarımıza yönelik de bir an önce beklentileri karşılayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Bu süreçte sağlık çalışanları için performansa bakılmaksızın üç ay süreyle döner sermaye ek ödemelerinin tavandan yapılması konusunda uygulamada haksızlıklar oluşmuş, birçok sağlık çalışanı hayal kırıklığına uğramıştır. Döner sermayelerde kronikleşen sorunlar çözülmeli, sistem yenilenerek çalışan merkezli ve adaletli bir yapıya kavuşturulmalıdır. Döner sermayenin emekli aylığına yansıtılması için düzenleme yapılmalıdır. 3600 ek gösterge düzenlemesi bir an önce yapılmalıdır. Mevcut yıpranma payı düzenlemesi, sağlık çalışanları lehine revize edilmelidir. Salgınla mücadele sürecinde hayatını kaybeden sağlık çalışanları şehit kabul edilmelidir.
Süresiz sözleşmelilere, 3+1 süreli sözleşmelilere, vekil ebe hemşireler ile kamu dışı aile sağlığı çalışanlarına kadro verilmelidir. Kamuda sözleşmeli personel uygulaması homojen bir yapı olmayıp kendi içinde ayrışmıştır. Hangi gerekçelerle ayrıştırıldığının mantıklı da bir izahı yoktur. Millî Eğitim ve Sağlık Bakanlıkları ile Diyanet İşleri Başkanlığında başlangıçta 4+1 olarak belirlenen, sonradan 3+1 olarak güncellenen uygulamayla sözleşmeli personel olarak işe girenlere üç yıl sonunda kadroya geçme hakkı getirilmiştir. Bu durumda en son yedi yıl önce kadroya geçiş imkânı sunulan 4/B'liler mağdur edilmektedir. Başta bakanlıklar, üniversiteler ve belediyelerde olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlarda çalışan sözleşmeli personel kadroya alınmayı beklemekte, kısa vadede süresiz sözleşmeli uygulaması yerine 3+1 sisteminin genel uygulama hâline getirilmesini istemektedir. Esasen, kamuda statü ve istihdam kargaşası giderilmeli; sözleşmeli, vekil, geçici, fahri, ücretli, kısmi zamanlı personel çalıştırılması son bulmalıdır. Yardımcı hizmetler sınıfı kaldırılmalı ve bu sınıfta çalışan personel genel idare hizmetleri kadrolarına alınmalıdır.
Değerli milletvekilleri, corona virüsü nedeniyle dünya, bugüne kadar benzerini yaşamadığı küresel bir salgınla karşı karşıya gelmiştir. Bütün ülkeler salgına karşı büyük uğraşlar vermektedir. Türkiye, salgına yönelik sağlık, güvenlik ve ekonomi başta olmak üzere, her alanda etkili önlemler almıştır. Türkiye, tanı ve tedavi hizmetleriyle dünyayı kendisine hayran bırakmıştır. Covid-19 hastalarına ücretsiz tedavi hizmeti veren ve bu süreçte birçok ülkeden vatandaşlarını uçakla getiren ülke Türkiye'dir. Sağlık diplomasisi ve yumuşak güç kapsamında 125'ten fazla ülkeye tıbbi malzeme yardımıyla müşfik ve merhametli yüzümüz gösterilmiştir. Türkiye'nin, salgının başından itibaren gösterdiği kriz yönetimi bir başarı hikâyesi niteliğindedir. Vatan ve vicdan hassasiyetini kaybetmemiş her Türk vatandaşı bu gerçeği bihakkın teslim edecek ve onaylayacaktır, nitekim onaylamakta ve bununla iftihar etmektedir.
Ülkemiz 1 Haziran 2020 itibarıyla "yeni normal" ismiyle takdim edilen döneme geçmiştir ancak son günlerde açıklanan vaka ve yoğun bakım sayıları herkesi kaygılandırmıştır. Tüm vatandaşlarımızın maske takma, sosyal mesafeyi koruma ve hijyen konusuna özen göstermesi büyük önem arz etmektedir. Bu şekilde, hastalığın yayılmasının önüne de inşallah geçilecek, salgın tümüyle bitirilecektir.
Türkiye, deprem gerçeğiyle de sürekli yüzleşmektedir. Son olarak merkez üssü Bingöl'ün Karlıova ilçesi olan 5,7 şiddetindeki deprem hiç şüphesiz hepimizi endişelendirmiştir. Gerek deprem ve gerekse coronavirüs salgını nedeniyle hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, tedavi gören kardeşlerimize şifalar diliyorum. Rabb'im her türlü salgın, afet, felaket ve musibetten Türk milletini ve Türkiye'yi korusun diyorum.
Kanun teklifinde, 2020 yılında Elâzığ, Van ve Manisa illeri ile çevresinde meydana gelen depremlerde konutları veya iş yerleri zarar görenlere konut, iş yeri, ahır inşası veya kredi desteği verilmesinde zorunlu deprem sigortası yapmış ve imar planına uygun yapı olma şartlarının geçmiş depremlerde de olduğu şekilde aranmaması öngörülmektedir. Son yaşanan Bingöl Karlıova depreminin de madde kapsamına alınması gerektiği açıktır. Esasen her depremde böyle bir düzenlemeye gitmek yerine bu konuda etraflıca çalışmalar yapılarak köklü tedbirler alınması gerekmektedir.
Çiftçimiz de doğal afetlere maruz kalmaktadır. Güney illerimizde yaşanan aşırı sıcak ve poyraz sebebiyle narenciye ağaçlarında yanma ve çiçek dökümü olmuştur. Yine, birçok ilimizde meydana gelen don, dolu ve sel afetlerinden çiftçimiz büyük zarar görmüştür. Yaşanan afetler karşısında devletimiz hızla harekete geçmekte, hasar tespitleri yapmaktadır. Aşırı sıcaklar TARSİM kapsamına alınmalı, TARSİM'le ilgili şikâyetler giderilmeli ve ürünleri hasar gören üreticimizin mağduriyeti mutlaka giderilmeli, çiftçimiz için her türlü imkân kullanılmalıdır.
Tarım ve hayvancılığın ekonomiler için ne derece kritik olduğunu, gıda güvenliği ve tarımın stratejik önemini, tüm dünyayı etkileyen coronavirüs salgını bir kez daha ortaya koymuştur. Ülkemiz, salgınla etkin mücadele yanında, tarımsal üretimde sürdürülebilirliğin sağlanması ve gıda arz güvenliğinin korunması amacıyla bazı tedbirleri uygulamaya koymuştur.
Tarımsal üretim ve gıda zincirindeki bütün unsurlar kritik sektörler olarak belirlenirken faaliyetlerini kesintisiz sürdürebilmelerine imkân sağlanmıştır. Ayrıca bu süreçte tarımsal destekler hızlı ödenmiş, hazineye ait tarım arazileri çiftçilerimizin kullanımına açılmış, üreticilere yüzde 75'i hibe, tohum desteği sağlanmıştır. Tohum desteği kapsamı mutlaka genişletilmeli, yaygın hâle getirilmelidir.
Bu süreçte de başta gübre, yem, elektrik gibi tarımsal girdilerin fiyatları yüksek oranda artmıştır. Çiftçilerimiz bu artışlar karşısında çaresiz kalmıştır. Çiftçilerimizin mazot, gübre, ilaç, yem gibi girdileri uygun fiyatla alabilmesi sağlanmalıdır.
Elektrik faturaları önemli bir maliyet kalemi hâline gelmiştir. Tarımsal sulamada enerji maliyetleri düşürülmezse sulu tarımdan hızlı bir kaçış olacaktır. Konya'da 10 dekar arazinin bir saat sulaması için 55 ila 75 lira, eğer kooperatif kuyusu ise 83 ila 100 lira enerji maliyeti bulunmaktadır. Elektrik maliyeti altından kalkılamaz hâle gelmiştir. Tarımda kullanılan elektrik için mutlaka daha düşük tarife belirlenmelidir. Bazı illerde çiftçiye elektrikten sağlanan destek İç Anadolu çiftçisine de verilmelidir. Ayrıca on bir yıl öncesinden gelen ve tahsil kabiliyeti kalmayan, TEDAŞ'a olan elektrik borçları tümüyle silinmelidir.
2018 yılında 7139 sayılı Kanunla düzenlenen yer altı suyu sulama kooperatiflerinden sulama tesisi mülkiyetinin devrinden feragat edenlerin, tesis bedelinin tahsilinden vazgeçilmesi hükmüne işlerlik kazandırılmalıdır.
Çiftçimizin bankalara olan tarımsal kredi borçları 115 milyar liraya, takipteki kredi tutarı ise 5,7 milyar liraya ulaşmıştır. Üreticinin biriken borcu belini bükmektedir. Buna bir çare üretilmelidir. Çiftçinin ve üreticilerin Tarım Kredi ve Ziraat Bankası tarımsal kredi borçları faizsiz ertelenerek uzun vadeli yapılandırılmalıdır.
Hayvancılık açısından yemleme maliyetlerinin azaltılması ve kaba yem açığının giderilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda meraların kalite ve verimliliğinin artırılmasına yönelik ıslah çalışmalarına hız verilmeli, mera tespit ve tahdit çalışmaları hızla tamamlanmalı, meraların yetiştiriciler tarafından etkin kullanımı sağlanmalı, kaba yem üretimi ve işlemesine yönelik alt yapı genişletilmelidir.
Konya'da hayvancılık yapan insanımız meralar için hayvan başına alınan otlakiye bedelinden dert yanmaktadır. Çiftçi Malları Koruma Birimine ödenen ücret karşılığında görünürde bir koruma hizmeti de yoktur. Üretici merayı kendi korumaktadır.
2014 yılında büyük şehirlerde köy tüzel kişiliği kaldırılıp mahalleye dönüşmesinden sonra Çiftçi Malları Koruma Birimleri de şehir merkezine alındığından kuruluş amacına uygun hizmet veremez hâle gelmiştir. 1941 yılında çıkarılan Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun güncellenmeli, mahalleye dönüştürülen köylerde tüzel kişilik oluşturularak muhtarların yetkisi artırılmalı, koruma masrafına göre bir ücretlendirmeye gidilmelidir. Milliyetçi Hareket Partisi, çiftçilerimiz için acilen bir tedbir paketi açıklanması gerektiğini sürekli dile getirmektedir. Ülke olarak bizim ne yapıp ne edip çiftçimizi, üreticimizi gözeten köklü tedbirleri uygulamaya koymamız lazımdır. Tarım sektörü, üretim, işleme ve pazarlama boyutlarıyla bütüncül bir yapıya kavuşturulmalı; yüksek verimlilikte ve kaliteli ürün üreten, teknoloji kullanabilen, ülke insanını besleyebilen ve ihracat kapasitesi yüksek bir düzeye getirilmelidir.
Konuşmama son verirken Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek verdiğimiz kanun teklifinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)