GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda ve 399 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:100
Tarih:16.06.2020

HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın vekiller, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine, konuşmama başlarken bana göre solda yani 1'inci parti, iktidar partisinin sıralarının boş olduğunu görmek...

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Buradayız Hocam.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Buradasınız da 63 imzalı bir...

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Hocam, anlaştık gruplarla, yapmayın lütfen.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Vallahi onu ben anlamam, bilmiyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Siz de yoksunuz öyle bakarsak, doğru bir yaklaşım değil.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Nasıl?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Konuştuk, anlaştık arkadaşlarla.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Sayın Turan, lütfen, müdahale etmeyin ya. Salon boşsa boştur yani.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Anladım da 63 kişinin imza attığı bir şey bu.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Hayır.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Ne demek "hayır" canım? Üzerinde 63 yazıyor.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Hocam, sizde kaç kişi var?

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Allah Allah...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Hayır, salon boşsa boştur yani.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sizde kaç kişi var?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Söyler misiniz, sizde kaç kişi var?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Biz iktidar partisi olsak hepimiz olurduk.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Siz, iktidar partisisiniz ya, Allah Allah...

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Hayır, başkanlarla konuştuk biz.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Ya, arkadaşlar, bu kanun teklifini getiren sizsiniz.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Mecliste sistem değişti iktidar partisi diye bir şey yok, sistem değişti zaten, biz 1'inci partiyiz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Arkadaşlar, lütfen, insicamı bozuyorsunuz ama bu doğru bir şey değil.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Ya, Uğur Bey, bu kanun teklifini getiren sizsiniz, yapmayın bunu işte.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Hocam, yapmayın gözünüzü seveyim ya.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Ama siz bunu yapıyorsunuz.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Buradayız zaten Hocam ya.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Erol Bey, siz boş verin ya.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Ya yapmayın Allah aşkına. Ya, parlamentonun anlamını yitiren bir davranıştır bu. Ne derseniz deyin, "anlaşma mı anlaşma" Laf mı yani bu?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Hocam, sabaha kadar sen de otur o zaman.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Şunun üzerine 63 kişinin imza attığı bir kanun teklifi olduğu söyleniyor. E, ben bakıyorum 10 kişi varsınız.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - "E, ilgi çekmiyor demek ki konuşmanız o zaman." Öyle mi diyeyim yani?

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Onu bilemem, o dinleyicilerin...

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Evet, öyle takdir etmişler demek ki.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - E peki, öyle olsun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Erol Hoca, boş verin, siz konuşmanızı yapın.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Çünkü sabahtan beri yürüyüş anlatıyorlar.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Ya, Bülent Bey, bırakın!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Hiç yakışmadı Hocam.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Efendim?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Hiç yakışmadı.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Ya, Grup Başkan Vekilinin yaptığı hiç yakışmıyor gerçekten.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Ben de hiç yakıştıramıyorum size. Zaten geçen konuşmamda da aynı durumla karşılaştım.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, laf atmayalım.

Buyurun Sayın Milletvekilim.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi arkadaşlar, bu kanun teklifinin geneli üzerine konuşmak, hemen hemen Adalet ve Kalkınma Partisinin getirdiği bütün bu torba kanunlar üzerine konuşmak kadar zor bir duruma karşılık düşüyor çünkü gerçekten de...

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Dinliyoruz Hocam, sen konuş lütfen Hocam.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Siz boş verin Hocam, boş verin. Onların kanunla işi yok; getirdiler, gittiler.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Grup Başkan Vekilleri laf atmasın...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Milletvekili, siz Genel Kurula hitap edin.

Buyurun Sayın Milletvekili...

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Her gün kanunla alakalı konuşuyoruz.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, vaktimiz sınırlı, laf atmanın bir anlamı yok.

Buyurun Sayın Milletvekili.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Hocam, biz seni dinliyoruz.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Ya yapmayın yani...

(AK PARTİ sıralarından "Polemik yapma!" sesleri)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Sayın Başkan, orada hakiki bir şekilde... Sayın Başkan, orada insicam bozuyorlar, bilinçli bir şey yapıyorlar.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Özellikle kürsünün yanına oturuyorlar oradan laf atmak için Sayın Başkan, olmaz böyle şey.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Biz de polemik yapmak istemiyoruz zaten böyle bir niyetim yok ama bazı gerçekleri de söylemek zorundayım yani başka türlü olabilir mi? Bir kanun teklifi getiriyorsunuz, teklifin ismi bile tuhaf "bazı kanunlarda değişiklik" Ne demek bu Allah aşkınıza? Ne demek bu "bazı kanunlarda değişiklik"?

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - 12 tane değişen kanun var, Allah Allah, hayret bir şeysin Hocam.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - İbrahim Bey, ben de aynı şeyi söylüyorum. Yani "bazı kanunlarda" dediğiniz zaman bunun geneli üzerinde nesini konuşacağım. 12 tane kanundaki değişikliği söylüyorsunuz ve ben geneli üzerinde konuşurken 12 kanundaki değişiklik üzerine her birine ait olmak üzere bir cümle kurmam gerekiyor.

AHMET TAN (Kütahya) - Herhangi bir kanunla ilgili...

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Herhangi bir kanun... Neyse...

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım sayın milletvekilleri.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Karşılıklı konuşulmuyor, orada müdahale ediliyor Başkan.

BAŞKAN - Evet, haklısınız, doğru.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Buyurun konuşun ya...

BAŞKAN - İbrahim Bey...

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Evet, bu kanun teklifi de bugüne kadar getirilmiş kanun tekliflerinin bir benzeri olmak üzere bir torba kanun teklifi ve benim anladığım kadarıyla -ben o zamanlar burada yoktum ama- 2014 yılında Cemil Çiçek'in, burada vaad ettiği biçimde torba kanunların yanlış olduğunu ve dolayısıyla bundan sonra gelmeyeceğini söylemiş olduğu hâlde, benim iki sene burada üyelik yaptığım süre içinde baktığımda, buraya getirilen kanun tekliflerinin hemen hemen hepsi ya da yüzde 95'i torba kanun niteliğindedir. Esasında, bunu uzun uzun konuşmak lazım belki ama derdim o değil ama bunu yaparak aslında bir şeyi gözden kaçırtıyorsunuz. Çünkü bu kanun teklifinin maddeleri içinde bazı maddeler var ki geçmişteki mevzuata atıfta bulunuyor ve dolayısıyla da burada önerilen kanun teklifindeki her maddeyi değerlendirmeye kalktığınızda geride koca bir mevzuatın içine girmeniz gerekiyor. Bu da bence bir tür açıkgözlülük gibi gözüküyor ama bu biraz kendini kandırmaktan öte bir şey değil diye düşünüyorum.

Şimdi, neler getiriyor bu kanun teklifi? Geneli üzerinde konuşmak üzere söz aldığıma göre şöyle alt alta dizdiğim şeyleri söyleyeyim size. Bir kere, bir tane yine, Vakıf Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Anonim Şirketinin Kamu İhale Kanunu'ndan istisna tutulmasına ilişkin bir madde var. Efendim, bir başka madde, vatandaşların bazı hizmetlere teknolojinin verdiği imkânlarla erişebilmesini sağlamak üzere maddeler var, birden fazla madde var. Efendime söyleyeyim, çek mevzuatında bazı düzenlemelerle ilgili teklifler var. KİT'lerin iç kontrol sistemiyle ilgili teklifler var. 7 ilimizde gerçekleşen depremlerden etkilenen vatandaşlarla ilgili yardım meseleleri var. Bir de kamu bankalarının finansal ihtiyaçlarıyla ilgili bir düzenleme var ki benim en çok dikkatimi çeken bu oldu ve dolayısıyla da biraz onun üzerinde konuşmak ihtiyacındayım.

Şimdi, değerli vekiller, hepiniz biliyorsunuz, hepimiz yaşıyoruz, "Covid-19" adlı bir virüsün bütün dünyada yaygınlaşması sonucunda, esasında, hemen hemen bütün ulus devletlerde büyük bir şaşkınlık yaşanmakta. Yani işin bir tarafı tıbbi tabii ki. "Bu virüsle nasıl mücadele edilmesi gerekir?" "Aşı bir çözüm olur mu?" "Aşı ne zaman bulunabilir?" gibi sorunlar var ve bu sorunlar etrafında tıpla uğraşan bilim adamlarının bir bakıma tartışmalarını izlemeye çalışıyoruz. Fakat öte yandan, bu "Covid-19 virüsü" dediğimiz virüs, esasında, yani genel olarak dünyada birçok insanın hastalanması ve ölmesine sebep oldu ama bunun yanında, hemen hemen bütün toplumlarda çok ciddi ekonomik sıkıntılara sebep oldu ve olmaya da devam ediyor. Dolayısıyla da ben biraz bunun üzerine konuşmak ihtiyacındayım çünkü bu kanun teklifinde bence en önemli madde, bir bakıma, kamu bankalarına duyulan finansman ihtiyacını gidermek üzere bir teklif maddesi var. Bu madde esasında bütçe kanununa ilişkin bir düzenlemeyle de ilişkili, dolayısıyla da oraya bağlamaya çalışacağım.

Şimdi, biliyorsunuz, 2008 krizi yaşanırken toplumlar çok hızlı davrandı, özellikle "G20" diye anılan, daha çok büyük ekonomi yönetimleri bir araya geldiler ve "Krizden nasıl çıkılabilir?" konusuyla ilgili olarak görüşmeler yapıldı ve dolayısıyla bir koordinasyon gerçekleşti fakat değerli vekiller, bu virüsle ilgili olarak ortaya çıkan ekonomik krizle ilgili görebildiğimiz kadarıyla böyle bir kolektif, 2008 krizinde gördüğümüz türden bir koordinasyon gerçekleşmedi. Yani aslında dönemin ruhuna da uygun olmak üzere "Her koyun kendi bacağından asılır." misali "Her toplum karşılaştığı ekonomik sorunları kendisi çözsün." mantığına gelen bir anlayışla yaşamak zorunda kaldı.

Şimdi, şöyle söyleyeyim, bu dönemin ruhuna uygun derken kastettiğim şey... Küreselleşme karşıtı bir gelişme var biliyorsunuz, özellikle ileri Batı ülkelerinde, başta Amerika olmak üzere ve bunlar daha korumacı politikalara, daha içe kapanmacı modellere tekrar dönüşü ifade eden politikalar uyguluyorlar ve görebildiğim kadarıyla bu bütün dünyada da giderek yaygınlaşan bir anlayış hâline gelmiş durumda. Dolayısıyla da böyle bir çerçeveden baktığımızda, biz ne yapıyoruz diye baktığımızda biz de bu dalganın içinde sörf yapıyoruz aslında. Yani kendi bacağımızdan asılmak üzere olduğumuzun farkında olarak "Ne yapabiliriz?" sorusunun cevabını vermeye çalışıyor Hükûmet ve bulabildiği çözümler çok tartışmalı çözümler. Tartışmalı çözümler derken, bugüne kadar açıklanan ekonomik tedbirlerle ilgili olarak söylüyorum, gerçekten aslında ne yaşandığının yeteri kadar farkında olunmadığını gösteren birçok öge var. Ne demek istiyorum, biraz açayım bunu: Değerli arkadaşlar, yaşanan krizin en önemli tarafı sadece bir talep kaynaklanan bir üretim sıkıntısı değil; aynı zamanda arzdan kaynaklanan, arz şokundan da etkilenmiş olan bir kriz yani hem bir yandan talepten gelen bir problem var hem bir tarafıyla da arzdan gelen bir problem var ve dolayısıyla da bildiğimiz yöntemlerle -ki genellikle talep kontrollü yöntemlerdir- yaklaştığımız zaman sanıyoruz ki problemi çözeceğiz ama öyle olmuyor. Ve nitekim, Türkiye, olayın başından beri talep yönlü bir müdahalede bulunmaya çalıştı ve dolayısıyla üretimi de daha ziyade parasal genişleme diyebileceğimiz bir yöntemle ekonomiyi canlandırmaya yönelik bir tedbir paketi düşündü. Bu tedbir paketinin, genişleme paketinin esasında ne yapacağıyla ilgili olarak bence Hükûmet çok fazla net bir fikre sahip değil.

Şimdi, arkadaşlar, bakın, son zamanlarda olan hadiseleri kabaca gözden geçirelim. Ne oluyor? Merkez Bankası özel sektörden tahviller alıyor, özel sektöre rezerv para veriyor, özel sektör de o rezerv parayla gidiyor, hazineden kâğıt alıyor. Şimdi, aslında beklenen o ki ya da bu politikadan murat edilen o ki özellikle özel bankaların aldıkları rezerv parayı krediye çevirmesi fakat gördüğümüz kadarıyla krediye çevirme konusunda sıkıntı var ve bu sıkıntı esasında özellikle bankalar ve Hükûmet arasındaki gerginliklere sebep oluyor ve biliyorsunuz, son olarak "aktif rasyosu" adı altında bir formülle bir anlamda bankaları özellikle KOBİ'lere yönelik olmak üzere kredi vermeye doğru cesaretlendirmek veya zorlamak biçiminde bir davranış gösteriyor. Fakat arkadaşlar, şöyle söyleyeyim: Kriz zamanında, iktisatçılar diyorlar ki bu tür tedbirler, özellikle parasal genişlemenin sonuçları 2008'dekinden biraz daha farklı çalışabilir. Yani kastettiğim şey şu: 2008'de bu parasal genişlemenin enflasyonist bir etkisi olmadı bütün dünyada da hakikaten, olmadı çünkü o sırada Çin'den gelen ucuz mallar vardı, girdi malları vardı, petrol fiyatları düşüktü vesaire vesaire. Oradan giderek bir anlamda enflasyonist bir baskı yaşamadan ekonomiler krizi atlattılar. Fakat burada durum öyle değil bence. Çünkü burada, 2008 krizinin dünya ekonomisindeki enflasyonist baskıya ilişkin imkânları yok zaten; bir. İkincisi, alınan krediler görebildiğimiz kadarıyla, rakamlara yansıdığı kadarıyla konut alımına doğru yönelmiş durumda fakat tüketim ve yatırıma gitmemekte.

Hükûmet sanıyor ki biz bu kredileri verelim... Peki, ne oluyor bu kredileri verdiğinizde? İnsanlar daha çok konut alıyor, eyvallah, inşaat sektörü bu anlamıyla belki desteklenmiş oluyor. Ama arkadaşlar, görece olarak faizlerin düşmüş olduğu gerçeğinden giderseniz, esasında alınan krediler, daha önce alınmış daha yüksek faizli kredilerin ödenmesi için kullanılan bir araca dönmüş durumda. Dolayısıyla da beklemeyin, bu genişleme bir anlamda üretimi teşvik eden bir sonuca ulaşmayacak, aksine fiyatları yükselten bir sonuca ulaşacak; bu bir.

İkincisi de, biliyorsunuz "enflasyon" derken genellikle mal ve hizmet fiyatlarından söz ederiz ama "asset" fiyatlarından yani varlık fiyatlarından söz etmeyiz. Fakat arkadaşlar, burada, görebildiğim kadarıyla, Türkiye'de kriz başladığından bu yana hem enflasyon -yani mal ve hizmetlerin fiyatları artıyor- hem de varlık fiyatları artıyor. Bakın, İstanbul Borsa 100 Endeksi'ne. Benim yaptığım hesaba göre aşağı yukarı mart ayının 15'inden bu yana yüzde 15 bir artış söz konusu oldu. Bu para nereden geliyor? Bu para, sözünü ettiğimiz parasal genişlemenin borsaya giden yanı. Yani bir anlamıyla zenginlerin -kabaca söylüyorum ama- gelir dağılımında varlıklı kesimlerin değerleri artıyor fakat öte yandan mal ve hizmetleri kullanan geniş çalışan kesimlerin aldığı malların fiyatları artıyor ve dolayısıyla da onların aleyhine bir gelişme olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla da ben buradan giderek şunu söyleyeceğim: Bu politika, herhangi bir şekilde umulan sonuçları üretmeyecektir ve bunu yakın bir zamanda da göreceksiniz, enflasyon daha yukarılara gidecek ve dolayısıyla da üretim sorunu önümüzdeki günlerin en önemli sorunu olarak var olacaktır.

Şimdi, Vakıf Gayrimenkul Yatırım Ortaklığıyla ilgili olarak da birkaç cümle söylemek istiyorum. Şimdi, neler var portföyünde diye baktığımızda; birinci olarak İstanbul Finans Merkezi var, Gaziantep Iconova Projesi var, Fikirtepe Projesi var, Bizimtepe Aydos Projesi var, Maltepe Konut Projesi var, Ankara'da "Cubes" diye bir proje var, Nidapark var vesaire.

Şimdi, arkadaşlar, benim anlamakta zorlandığım şey şu: Niçin Kamu İhale Kanunu'ndan ayrı tutmak durumundayız ki bunu? Yani, evet, daha önce birtakım başka şirketlere -Ziraat Bankasına bağlı veya Halk Banka bağlı şirketlere- bu verilmiş belki ama buna niye veriyoruz? Yani onlara verildiği için mi veriyoruz? Ve Kamu İhale Kanunu'ndan bir anlamda -nasıl diyelim- istisna olmanın kamusal anlamda yararı ne Allah aşkınıza? Ben bunu anlayamıyorum. Ha, bir tek cevabınız olabilir, o da "Efendim, hızlı olsun." Yani, Kamu İhale Kanunu'nun ne de olsa süreyi yavaşlatan bir yanı olabilir dolayısıyla ama bu Kamu İhale Kanunu dışında kalmanın da açıkça arkadaşlar, rüşvet, irtikap vesaire gibi olumsuz sonuçlar üretmesi de kaçınılmazdır. Bunlar belki bugün konuşulmuyor olabilir ama yarın öbür gün göreceksiniz, bu ihaleler etrafında yapılan harcamaların hepsi -diyebilirim hepsi- mahkemelik olacaktır. Bütün o kamu-özel iş birliği ortaklıklarının hepsi mahkemelik olacaktır çünkü hemen hemen hepsi, demin de söylediğim gibi, Kamu İhale Kanunu'nu baypas ederek oluşturulmuş olan kararlardır.

Şimdi, arkadaşlar üç dakikam var. Bu üç dakikada da bu Meclisteki tartışmalarla ilgili olarak, özellikle Halkların Demokratik Partisiyle ilgili olarak izanı aşan ve gerçekten, sadece ve sadece üzüntü verecek olan konuşmaların şahidi oluyoruz. Yani bir siyasi ekip, kendine rakip olduğunu düşündüğü bir başka siyasi ekibe "terörist" diyebiliyor, artı, bunu en etkili bir şekilde yapma şansına sahip çünkü bu konuyu gündeme getiren bir Cumhurbaşkanı, artı, neredeyse bütün televizyonlara etki etme şansına sahip olan bir Cumhurbaşkanı. Şimdi, böyle bir sistem kurmuşsunuz arkadaşlar. Bu sistemin hiçbirini savunamazsınız ben size söyleyeyim. Ve bu sistemden giderek "Halkların Demokratik Partisi efendim, terörle iltisaklıdır." diye laf edip duruyorsunuz.

Arkadaşlar, hakikaten ben mesela şöyle bir cümle söyleyeceğim size: "Ben iddia ediyorum, hepinizden daha fazla bu ülkeyi seviyorum." Var mı?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Var.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Evet, ben sizden daha fazla seviyorum. Bana diyeceğiniz şu: "Hoca, iyi de yani nereden çıktı bu şimdi? Yani nasıl ölçeceğiz bunu?" Evet, ben de aynı şeyi söylüyorum. Nasıl ölçeceğiz sizin bizden daha fazla bu ülkeyi sevdiğinizi?

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Tavırla.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Efendim... "Sabırla." Biz de öyle diyoruz zaten.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Tavırla, tavırla.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Sabırla anlatmaya çalışıyoruz, sabırla anlatmaya çalışıyoruz ki Halkların Demokratik Partisi gayet meşru ve hatta hatta, daha iddialı söyleyeyim size...

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Tavırla ölçeceğiz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Hiç kimse bizim tavrımızı ölçemez, herkes kendi tavrından sorumludur.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Bugün itibarıyla, bizim gibi toplumlarda var olan, dünyada da bizim gibi toplumlarda var olan, dünyanın ihtiyacı olan demokrasiyi savunan tek siyasi partiyiz. (HDP sıralarından alkışlar) Bu anlamıyla, ben size söyleyeyim: Tek Türkiyelileşmiş parti biziz çünkü Halkların Demokratik Partisi başından itibaren -kabul edin, etmeyin- bu ülkenin farklılıklarıyla birlikte oldu ve bütün o farklılıkların kendi taleplerini buraya taşımak üzere geldi. Ben bir Karadenizliyim, Kürt falan değilim.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Şaka yapıyorsun(!)

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Evet, doğru söylüyorsunuz.

Ama şunu da söyleyeyim size, bir başka gerçeğimizi söyleyeyim, şunu görüyorum: Bütün kimlikler aslında kendi içlerine konuşuyorlar ve dolayısıyla da diğerini dinlemiyorsunuz bile, dinlemiyorlar daha doğrusu, öyle söyleyeyim. Ben, bizi dışında tutuyorum çünkü biz zaten kuruluşumuzdan itibaren -gözümüz, kulaklarımız açık- herkesi dinlemeye, herkesin sorununu tartışmaya açık bir siyaset izlemeye çalışıyoruz. Ama ben şunu görüyorum: Bir arkadaş çıkıyor mesela Milliyetçi Hareket Partisinden veya başka herhangi bir partiden, bir şeyler söylüyor; evet, ona inandığını anlıyorum ben, ona da saygı gösteriyorum ama o, gerçek değil, bana göre gerçek değil; ne yapacağız şimdi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Arkadaşlar, yapabileceğimiz tek şey var: Birbirimizi dinlemeye ihtiyacımız var; birbirimize küfretmeye, birbirimizi ötekileştirmeye değil. Yani bunu nasıl anlayamıyoruz, anlamakta zorlanıyorum. Yani sizin gerçekleriniz size ait, eyvallah; sizin düşünceleriniz size ait, eyvallah ama bizim düşüncelerimiz de bize ait, bunu da siz kabul edin. Dolayısıyla da bu Parlamento eğer anlamlı bir yer olacaksa... Ben açık söylüyorum: İki senedir ben buraya geliyorum ve müthiş bir hayal kırıklığı yaşıyorum burada ve zaman zaman soruyorum "Benim ne işim var burada?" diye. Çünkü buradaki tartışmaların gerçekten Türkiye'nin tartışmalarıyla çok yakından ilgisi yok. Türkiye insanları sorunlu, sorunları var ve çözülmesini istiyorlar sorunlarının ve biz ne yapıyoruz? "Sen şöyle söyledin, sen böyle söyledin." tartışmasıyla saatlerimizi geçiriyoruz ve ondan sonra, gönlümüz rahat, işte "Biz politika yapıyoruz." diyoruz.

Teşekkür ederim. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)