GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda ve 399 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:100
Tarih:16.06.2020

CHP GRUBU ADINA EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Bazı Kanunlarda ve 399 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin geneli üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Getirilen bu torba kanun teklifi 27 maddeden oluşmakta ve 17 ayrı kanun ve kanun hükmünde kararnamenin birçok maddesinde değişiklik yapmaktadır. Tabii, artık biz bu sürece alıştık, sürekli kanun teklifleri... Özellikle de Plan ve Bütçe Komisyonuna torba kanun teklifleri hâlinde ve palyatif çözümler sunacak şekilde yani o günün, o anın koşullarına göre, hiçbir planlama içermeden getirilerek Komisyondan geçiriliyor ve Meclis Genel Kuruluna sunuluyor.

Tabii, yine her zamanki gibi, diğer kanun tekliflerinde olduğu gibi teklif maddelerinin görüşülmesi sırasında teklifteki 3'üncü, 4'üncü ve 5'inci maddelerin Anayasa'ya aykırı olduğu görüşünü dile getirmemize rağmen birçok kere olduğu gibi itirazımız Komisyon Başkanlık Divanınca yine dikkate alınmamıştır ve Anayasa'ya aykırılık iddiası karara bağlanmadan görüşmelere geçilmiştir. Bu tutum, aynı zamanda İç Tüzük'e de aykırıdır, bunun da tekrar altına çizmemiz gerekir.

Şimdi, bu kanun teklifini neden ve hangi ortamda görüşüyoruz, içeriğinden bağımsız olarak biraz buna değinmek istiyorum açıkçası. Tüm dünyayı etkileyen yeni Covid-19 virüsü Türkiye'yi de ekonomik, sosyal, psikolojik yönlerden uzun süredir etkisi altına almış durumdadır. Salgına yakalandığımızda zaten bir ekonomik kriz içerisindeydik ve tüm dünyada, salgın sürecinin çalışma yaşamını olumsuz yönde etkilemesi sonucunda birtakım ekonomik önlemler alınmaya ve bir kriz yönetimi yapılmaya da başlanmıştı.

Ülkeler, öncelikle salgını kontrol etmeye, sonrasında bu sürece paralel olarak ellerindeki kaynakları, salgın krizinin bir finansal krize dönüşmemesi için kullanmaya odaklandılar. Bu süreçte, dünyada gelir ve rezerv fazlalığına sahip olan ülkeler, oluşabilecek finansal krizlere karşı elbette çok da rahat önlem paketleri açıklayabildiler. Örneğin, ABD 3 trilyon doları ve Avrupa Birliği 2 trilyon dolara yakın bir finansmanı ekonomilerine aktarmayı başarabilmiştir bu süreçte. Almanya 750 milyar euroyu, Fransa 345 milyar euroyu vatandaşları için kullanabilmiştir, hatta arkasından ek bütçeler de yapmıştır bu ülkeler. Ekonomisi güçlü, gelişmiş ülkelerin önümüzdeki dönemde yüksek oranda küçülmesinin beklenmesine rağmen -örneğin IMF'nin bahar raporuna göre yüzde 9 büyüyen dünya bu dönemde yüzde eksi 3 daralacak; ABD'nin yüzde eksi 5,9, euro bölgesinin yüzde eksi 7,5, İngiltere'nin yüzde eksi 6,5 küçülmesi de beklenmektedir- bu ülkelerin kasalarındaki rezerv fazlalıkları, bütçe açıklarını finanse etmelerini de kolaylaştırmıştır çünkü kasaları doludur, rezerv fazlaları vardır, çok rahat bir şekilde bu bütçeleri açıklamışlardır ve kullanmışlardır.

Türkiye'ye baktığımızda ise gelir ve rezerv fazlalığımızın bulunmadığını, bu nedenle de bütçe açıklarının finanse edilemediğini görüyoruz. Değerli vekiller, değerli arkadaşlar; yanlışın da en büyüğü, rezerv fazlalarımızın olmamasının sebebi iktidarın bütçeyi harcama tercihlerinden kaynaklanmaktadır. Aslında hiç de az olmayan kaynaklarımızı harcama öncelikleriniz bugüne kadar hep müteahhitlerden, yandaş şirketlerden ve şatafattan yana olmuştur. Garanti ödemeleriyle, yollar, köprüler, hastanelerle devlet müthiş bir borç yükü altına girmiştir. Kamu kaynakları kamu yararına kullanılmamıştır, ziyan edilmiştir bu süreçte, yükü de hep vergiyi ödeyen vatandaşlarımız çekmiştir. Ekonomisi güçlü devletler, vatandaşlarına belli sürelerle aylık destekler verebilirken, kira yardımları yapabilirken, bu zor günlerde vatandaşının yanında olduğunu hissettirirken bizde ise kaynak kullanımında yanlış tercihler yapan iktidar, aylarca iş yerini kapatmış küçük esnafa "Borcunu erteleyeceğim." "Vergini erteleyeceğim." "Sosyal güvenlik primini üç ay erteleyeceğim." "Kredi vereceğim." diyerek tedbir alıyormuş gibi yapmış ve esnafı geçimlerini sağlayacak paralar vermek yerine borç ötelemeleriyle alamadıkları, alsalar da ödeyemeyecekleri kredilerle baş başa bırakmışlardır.

Şimdi, bir grubumuz daha var değerli vekiller, günlük çalışıp harcayan; simitçisinden ayakkabı boyacısına, temizliğe giden kadınlarımıza, kısaca, emeğiyle çalışanlara "Sen başının çaresine bak." denilmiştir. Özellikle bu düşük ücretli işlerde çalışan, birikim yapma olanağı olmayan vatandaşlarımız da esnafımız gibi zorunlu olarak evlerine kapatıldıklarında ani gelir kayıplarının yıkıcı sonuçlarıyla baş başa bırakılmışlardır.

TÜİK'in 2018 verilerine göre Türkiye'de aylık geliri 583 TL'nin altında olan 11 milyon vatandaşımız var değerli vekiller. Siz ise ne yaptınız? 5,5 milyon ihtiyaç sahibine, sadece 5,5 milyon ihtiyaç sahibine bir kereye mahsus biner TL ödediğinizi açıkladınız; gerisi başının çaresine baksın. Bir de üstüne, IBAN numarası verip para isteme çaresizliği gösterdiniz. Neyse ki Millet İttifakı'nın belediyeleri vardı da bu süreçte, işte, sizin bu sahip çıkmadığınız kesimlere onlar sahip çıktılar, ellerindeki tüm kısıtlı imkânlara, tüm engellemelere rağmen bu vatandaşlarımızın yanında olmak için ellerinden geleni yaptılar; askıda fatura uygulamalarıyla faturalarını ödediler, yardım kampanyalarıyla mümkün olduğunca evlerine yardımlar götürmeye, en azından aç kalmamalarını sağlamaya çalıştılar. Hâlbuki, siz, bir avuç müteahhit yerine milyonlarca çalışanın cebine para koysaydınız o parayla ne yapacaklardı, birikim mi yapacaklardı? Hayır, harcayacaklardı o parayı, ekonominin çarkı da aslında bu şekilde dönecekti. Şimdi bu durumu yani pandemi sürecinde Türkiye ekonomisindeki daralma ve artan bütçe açıklarına karşı alınan bu yetersiz önlemleri "Bütün dünya küçüldü, daraldı; biz de küçüldük, daraldık." tezinin arkasına sığınarak açıklayamazsınız. Siz ülkenin zenginliğini har vurup harman savurduğunuz için biz bugün burada bu noktadayız. İşte bu garip kanun tekliflerini görüşüyoruz.

Peki, bugün ne hâldeyiz tekrar biraz da ona bakalım. Rezervler tabii boş olunca geriye iki tane yol kalıyor. Bir tanesi, kısa süreli ödünç para olan swap anlaşması yapmaya çalışmak; diğeri de borçlanmak. Ancak küresel sermaye ne swap anlaşmalarına ne de borç vermeye sıcak bakmıştır. Ülkeler bu süreçte hem kendi içlerine kapanmış hem de Türkiye'ye olan güvenin de az olmasından dolayı Türkiye'ye kapılarını, kredi musluklarını açmamışlardır. Ocak-mayıs, sadece beş ayda bütçe açığı 90 milyar TL oldu değerli arkadaşlar. Kriz şimdi ülkemizde daha da derinleşmiş durumdadır.

Covid-19 döneminde işçiye, esnafa, çiftçiye verilmeyen yardımlar faiz lobilerine ödeniyor. Bu yıl beş aylık dönemde yani yine ocak-mayıs döneminde Türkiye sadece dış borçları için 65 milyar TL faiz ödemesi yaptı. Hâlbuki 2020 bütçesinde öngörülen bütçe açığı 139 milyar TL'ydi. Merkez Bankası rezervleri de bu arada eriyor. Sadece Katar'la yapabildiğiniz swap anlaşmasının 5 milyar dolardan 10 milyar dolara çıkması tabii bu rezervlerde oluşan erimenin bir kısmını kâğıt üzerinde bir süreliğine telafi etti, erteledi diyelim. Elimizde işçilerin zor günlerinde kullanılmak üzere bir İşsizlik Fonu'muz vardı, değil mi değerli arkadaşlar?

AKP'nin yıllardır aslında bütçe olanaklarıyla yapılması gereken ve doğrudan işverenlere verilen destekleri İşsizlik Sigortası Fonu'na ödetmeye yönelik politikaları yüzünden Fon'un birikimi son yıllarda neredeyse hiç artmıyor, reel olarak da azalıyor. Şimdi biraz bakalım rakamlara: Fon'un 2018 yılında 127,6 milyar olan ve menkul kıymet ve nakit olarak nemalandırılan toplam varlığı 2019 yılında ancak 131,5 milyar lira oldu. Mayıs 2020 sonunda ise 127,3 milyar liraya gerileyen Fon varlığının 9 Haziran 2020 itibarıyla 119 milyar 960 milyon liraya indiği belirlendi. Yani İşsizlik Fonu 120 milyar liranın altına inmiş durumda şu anda ve maalesef işçilerimiz bu Fon'dan yeterli miktarda yararlanamamaktadır.

Sanayici ne durumda, bir de sanayicimize bakalım: Zor durumda sanayici değerli vekiller. Sanayi üretimi nisanda bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 31,4, bu yılın mart ayına göreyse yüzde 30,9 oranında daralmış durumdadır. İmalat sanayisi sektörünün keskin bir düşüş yaşanan nisan ayında yüzde 61,9'a kadar gerileyen kapasite kullanım oranı, mayıs ayında yüzde 62,7 olarak gerçekleşti. Bu ne demektir? Sanayici üretemiyor, üretmekte zorlanıyor. Sonucunda ne olacak? Çalışanlarının bir kısmını işten çıkarmak zorunda kalacak, bir yere kadar direnebilecek, yani işten çıkarmalar başlayacak. Zaten mevcut durumda bile Türkiye'deki en geniş anlamdaki işsizlik yani başka bir ifadeyle toplam atıl iş gücü diyebileceğimiz sayı 9 milyon 418 bine, işsizlik oranıysa yüzde 27,7'ye kadar tırmanıyor. Türkiye'nin işsizlik sorununda en fazla olumsuz etkilenenler ise 15-24 yaş arasındaki gençlerimizdir. Bu grupta da işsizlik yüzde 24,6'ya kadar yükseliyor.

Tarımda da yanlış politikaların bugün bedelini ödüyoruz bu pandemi sürecinde. Bu yanlış politikalar nedeniyle son yirmi yılda tarım alanlarımız yüzde 12 oranında, yine son on iki yılda çiftçi sayımız da yüzde 48 oranında azalmıştır. Ne oldu, topraklarımız bir yere mi gitti değerli arkadaşlar da bu rakamlar azalıyor? Hayır. Tarımdaki istihdam payı yüzde 35'lerden yüzde 19'lara gerilemiş, millî gelirdeki payı da yüzde 10'dan yüzde 6'ya düşmüştür. Her geçen gün tarımda dışa bağımlılığımız artmakta, iktidar da tarım ürünlerini ithal etmekte ısrar etmekte.

Devletin çiftçiye 175 milyar TL borcu vardır ancak bu biriken borç bir türlü ödenmiyor. Bugün çiftçimiz sel, don, heyelan gibi afetler karşısında yalnız bırakılıyor, bir sürü prosedür çıkarılıyor karşısına ama köprü ve otoyollar için müteahhitlere yıl sonunda ödenmesi gereken garanti ödemeleri için bu yılın ilk üç ayında yıl sonunda ödenmesi gereken 3 milyar 185 milyon TL peşinen ödenebiliyor. Soruyorum: Böyle bir sosyal devlet mi olur?

Şimdi, Osmangazi Köprüsü'nden geçişler azaldı. Devletin müteahhide ödemesi gereken garanti ödemeleri de arttı. Kimin cebinden? Yine vatandaşın cebinden tabii. Bir de üstüne kurlardaki artış nedeniyle yılda bir yapılması gereken fiyat güncellemesi ikiye çıkarıldı. Evet, farkındasınız değil mi? Bu süreçte vatandaşlarımız geçim sıkıntısı çekerken, faturaları ödeyemez durumdayken hep müteahhide, kaynaklar hep müteahhide. Yirmi beş yıl boyunca soyulacak olduğumuz şehir hastanelerine ise ben burada girmeyeceğim.

İktidar mağdur etmeye devam ediyor değerli arkadaşlar. Çiftçilerimiz gibi hak ettikleri paraları alamayan başka kesimler de var. 15 Temmuz gazileri için toplanan 309 milyon lirayı gazilere ödememek için sürekli topu taca atıyorsunuz. Çok basit bir soru soruyoruz: "Para nerede?" Belli değil. Cevap yok, açıklayamıyorsunuz.

Yine, Beşiktaş'taki terör saldırısında yaşamını kaybedenler için toplanan 52 milyon lira da gazilere ve şehit yakınlarına ödenmiyor. Bu da nerede? Paralar belli değil. Bu paralar ödenmiyor. Ama iktidar yandaşlarına üç dört maaşlı kadrolara atamalar devam ediyor. En son, Bakan Yardımcısı maaşı, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı maaşı ve sporcu şeref aylığı alan yani üç tane maaş alan millî güreşçimiz Hamza Yerlikaya bir de Vakıfbank Yönetim Kuruluna atandı. RTÜK Başkanı maaşı ve Basın İlan Kurumundan huzur hakkı alan Ebubekir Şahin'e ise Halkbank Yönetim Kuruluna atanarak üçüncü maaş bağlanmıştır. Bunlara benzer sayılabilecek çok fazla yönetim kurulu üyesi, danışma kurulu üyesi gibi isimler de sayabiliriz.

Ben vekillere sormak istiyorum, özellikle iktidar vekillerine sormak istiyorum: Bu kadar işsizimiz varken bir kişiyi üçer dörder maaş alacak kurumlara atamak sizin vicdanlarınıza sığıyor mu, sizin vicdanlarınız bunu kabul ediyor mu? (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Lütfen bunun cevabını burada, bu Mecliste, bu halkın huzurunda bize verin. Tabii, bunun yanında üzücü ve endişe verici olan ne, biliyor musunuz? Hâlâ yanlışlarınıza devam ediyorsunuz, çivi zaten yerinden çıkmış. "Her geçen gün daha fazla artan işsizlik ve yoksulluğu nasıl önleyebiliriz, geçim sıkıntısı çeken vatandaşlarımıza devlet olarak nasıl daha fazla destek olabiliriz?" gibi kanun tekliflerini burada görüşmemiz gerekirken şimdi yine klasik bir AKP yaklaşımıyla "Ülkeyi nasıl daha fazla borç batağına sürükler ve bu borçlarla da nasıl yandaş şirketleri kurtarırız." derdine düşmüş bir kanun teklifini daha görüşüyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkı gasbedilerek Anayasa'nın 161 ve 87'nci maddelerine aykırı bir şekilde, Cumhurbaşkanı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmesi gereken ek bütçe teklifi yerine milletvekilleri tarafından verilen kanun teklifiyle borçlanma limitlerini artırıyoruz bu kanunla, değerli vekiller. Sürekli söyledik yani Meclisten geçirdiğimiz 2020 bütçesinin bu pandemi sürecinde artık bir anlamı kalmadı, uygulanabilirliği kalmadı, yeni bir orta vadeli plan yapalım, yeni bir ek bütçe yapalım, bu süreci daha planlı yürütelim. Ah, ah! Eskiden bir Devlet Planlama Teşkilatı vardı, onu da kapattınız, planlamanın "p"si kalmadı artık sizin hafızanızda, "p"si kalmadı. (CHP sıralarından alkışlar)

Teklifin 4'üncü maddesiyle de 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu'nun 12'nci maddesinde yer alan ve Hazine ve Maliye Bakanlığına 2020 yılı içinde genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri başlangıç ödeneklerinin yüzde 3'üne kadar verilmiş olan ikrazen özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilme yetkisinin oranı yüzde 3'ten yüzde 5'e çıkarılmaktadır yani hazine tarafından virüs sürecinde aslında birçok kere borçlanmaya gidilmişken -bunun tercümesi- yeniden toplamda 54,1 milyar liralık bir borçlanmayla karşı karşıyayız. Bu süreçte kamu bankaları ne yaptı? Basını izliyor herkes, düşük faizli ucuz krediler verdi: Ev kredisi, araba kredisi, tatil kredisi. Bunun açıklaması da şu: Kamu bankalarının çıkardığı düşük faizli ucuz krediler hazine tarafından yeni borçlanmalarla karşılanacaktır. Bu düzenleme, kamunun zaten yüksek olan borç yükünü daha da artıracaktır. Yani ne yapıyoruz bu borçlarla, ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızın derdine mi çare oluyoruz? Hayır. Müteahhidin elinde kalmış olan konutları düşük kredilerle kurtarmaya çalışıyoruz. Kim çekiyor bu düşük kredileri? Ödeme gücü yerinde olan kişiler. Vatandaş ise 3 bin lira, 5 bin lira gibi kredileri çekebilmek için banka kapılarında sürünüyor ama bu kredileri alamıyor. Esnaf kredi alamıyor, çiftçi alamıyor ama biz bankalara para aktarıp vatandaşın parasıyla bu ödeme gücü olan kişilere sağladığımız kıyak kredilerle yandaş şirketleri, aslında müteahhitleri, inşaat şirketlerini kurtarıyoruz.

17'nci maddeye de bir değinmek istiyorum. 2017 yılında Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nda tütün üreticileriyle ilgili yapılmış ama birkaç kez ertelenmiş bir düzenleme, bu sefer ikiye bölünüyor ve ticari amaçla makaron veya yaprak sigara kâğıdını içine kıyılmış tütün, parçalanmış tütün ya da tütün harici herhangi bir madde doldurulmuş olarak satanlara, satışa arz edenlere, bulunduran ve nakledenlere yönelik cezaya ilişkin uygulamanın 1/7/2020 tarihinde yürürlüğe girmesi bu kanun teklifiyle getiriliyor. Değerli vekiller, çıkarılan tütün yasası ve TEKEL Genel Müdürlüğünün tasfiye edilmesiyle birlikte, dünyaca ünlü Türk tütününün üretici sayısı 2018 yılı itibarıyla ne kadar azaldı biliyor musunuz? Yüzde 86. Üretim ise yüzde 50 azalmış durumda. Yani Türk tütüncüsü, Türk tütün üreticisi zaten bu durumda artık üretemiyor, zorlanıyor. Kooperatifleşme çabaları için tütün üreticilerine biraz zaman verilmesi gerekirken çıkarılan bu yasayla şimdi üreticilere hapis cezasının gelme durumu var.

11'inci maddeye de değinmek istiyorum. Karşılıksız çek uygulamasında verilen hapis cezasının uygulanması geçici maddelerle erteleniyor yani yine palyatif çözümler, yine günü kurtaran... Yani yarına erteliyorsunuz da parası nerede bu adamların, nasıl ödeyecekler? Kadrolarla ilgili düzenlemeler içeren bir çok madde, son anda, Komisyonda teklifin içerisine getirildi, eklendi. Yani kadrolardaki düzenlemenin, pandemi sürecindeki, salgın sürecindeki sıkıntılarla ne alakası var, bunu da anlamak mümkün değil gerçekten. Kısaca, bütün bu olanlara baktığımız zaman, bu süreçte sürekli artan işsizliği ve yoksullaşmayı, yeniden artan vaka sayısı ve olası bir ikinci dalgada sağlık ve gıda tedarikinde alınacak önlemleri tartışmamız ve o yönde yasalar yapmamız gerekirken, hâlâ vatandaşa dokunmayan yasalar yapma anlayışımız devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Evet, buyurun, toparlayın.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla) - Gerek Anayasa'ya aykırılık yönünden gerekse de ilgili ihtisas komisyonlarında yeterince tartışılmadan sadece Plan ve Bütçe Komisyonundan geçen torba tekliflere, kanun yapma yönteminin yanlışlığı göz önünde bulundurularak teklifin tümüne karşı olduğumuzu bildirir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)