GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 1924 tarih ve 491 sayılı Teşkilâtı Esasiye Kanununun Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanunun Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması ve Neden Olunan Mağduriyetlerin Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:103
Tarih:23.06.2020

CHP GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; (2/2952) esas sayılı Yasa önerisi üzerine grubumuz adına söz almış buluyorum.

Öncelikle bu önerinin iki olumlu tarafı var: Birincisi, darbelerle ciddi biçimde hesaplaşmak için bir adım atılmış olması. İkincisi de Anayasa Komisyonunun bu vesileyle toplantıya çağrılmış olması. Ama, iki olumsuzluğu var: O da, birincisi, mademki bütün partiler, başta CHP olmak üzere, bu teklifi destekliyor, o zaman bütün partilerin imzasına açılmalıydı. İkinci olumsuz tarafı ise 27 Mayısın yanında sonraki darbeleri de kapsamına almalıydı, özellikle 12 Mart ve 12 Eylül.

Bu vesileyle ben, konuşmamı 5 nokta etrafında şekillendireceğim, Anayasa Komisyonuna değineceğim; Türkiye'nin anayasal ve siyasal tarihine, darbeler ve devamlılık konusuna; üçüncüsü, darbelerden doğan mağduriyetler arasında ayrım yapmama ilkesine; dördüncü olarak, anayasanın bir çatışma belgesi değil, bir barış belgesi olması için yapılması gerekene ve nihayet, değişiklik önergelerimize değinmek suretiyle sözlerimi tamamlayacağım.

Anayasa Komisyonu toplanmadı dedim. Eğer Anayasa Komisyonu toplansaydı, özellikle, Anayasa Mahkemesinin kararları sonrası yapılan düzenlemelerde mutlaka nitelikli yasa sürecine katkıda bulunacaktı, torba yasa uygulamasının Anayasa'ya aykırı olduğunu ortaya koyacaktı ve -nitelikli yasanın nitelikli yasama sonucunu doğurduğunu hepimiz bildiğimize göre- önemli bir işlev görecekti; dileriz bundan sonra görür.

Bu çerçevede, anayasasızlaşma sürecine de bu süreci tanımlayarak değinmek istiyorum. Devlet yönetiminde görev, yetki ve sorumluluk üçlüsünü temsil eden en üst düzey yöneticilerin Anayasa'nın emredici veya yasaklayıcı hükümleri yerine, fiilî durumu öne çıkarmak suretiyle devleti yönetme eğilimine girmeleri. Bundan da kaçınmak gerekiyor.

"Darbeler ve devamlılık" ne demektir tarihimizde? 27 Mayıs af yasaları dizisinin üçüncüsünü görüşüyoruz. 12 Eylül mağduriyetine ilişkin düzenleme tek yasayla ve sınırlı yasayla kaldı. Aslında, Osmanlı ve Türkiye'deki "anayasacılık" kavramı şu ikiliyle örtüşüyor; giderek iktidarların sınırlandırılması, özgürlüklerin ise güvence altına alınması. 20'nci yüzyılda darbe süreçlerine rağmen "tepki anayasası" söylemine ve kopuşa rağmen, bu yönde bir ilerleme kaydedilmiştir. Bu ilerleme, Tanzimat, Meşrutiyet ve cumhuriyet çizgisinde izlenmiştir. Bir taraftan devlet açısından görev, yetki ve sorumluluk ilkesinin uygulanması, öbür yandan devletin hak ve özgürlükler karşısında saygı, koruma ve geliştirme yükümlülüğünün yerine getirilmesi. Bu açıdan baktığımız zaman, darbeler derin kırılmalar yaratmıştır fakat bazı özelliklerimizi hiçbir zaman ortadan kaldıramamıştır; bu özellikler, cumhuriyet, yurttaşlık, laiklik gibi özelliklerdir. Şimdi, bu açıdan bakıldığı zaman, acaba hiçbir zaman lağvedilmeyen yürütme, hükûmet ne zaman ve neden lağvedildi sorusunu da sormamız gerekmektedir.

Peki, bu ön bilgiler ışığında şunu da belirtmek gerekir: 16 Nisan 2017'ye kadar Anayasa fetişizmi yapıldı, fakat neredeyse o tarihten bu yana Anayasa unutuldu. Bir kısır döngü veya çelişkiye de değinmek lazım.

Fakat 3'üncü başlık olarak esasen değinmek istediğim husus darbelerden doğan mağduriyetler arasında ayrım yapmama gereğidir. Bütünü görmek lazım; 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül bunlar arasında. Bunların doğurduğu mağduriyetleri mutlaka bir bütün olarak almak lazım. Neden 28 Şubat, 27 Nisan ve 15 Temmuzdan ayırmaktayım? Çünkü bunlar idamla sonuçlanmış olan darbelerdir, diğerleriyse idamla sonuçlanmamıştır ama sonradan, bu süreçte Meclisimiz de idamları tümüyle, barış ve savaş ortamında kaldırmıştır. Bunun, esas itibarıyla böyle bir yasa önerisinin görüşülmesi sırasında idam cezalarını, ölüm cezalarını söylemden bile çıkarmamız gerektiğini ortaya koyması bakımından bu anlamlıdır. Burada devlet eliyle ölüm cezalarının ortadan kaldırılması esasen hukuk devletinin ve adil yargılanma hakkının temellendirilmesi bakımından önemli bir gelişmedir.

Şimdi, bu çerçevede, değinildi daha önceden ama bugün esasen hatipler doğal yargıç ve adil yargılanma hakkı üzerinde çok durdular, o bakımdan ben de günümüzde yaşadığımız bir devam eden olaya değineceğim. Anayasa Mahkemesi karar veriyor, ağır ceza mahkemeleri beraat kararı veriyor ama Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu, örneğin, sadece barış akademisyenleriyle sınırlı kalacak olursak, hayır, o dosyalar orada kilitlenmiş bulunuyor. Bu Meclis bu manzara karşısında eğer sessiz kalırsa darbelerle hesaplaşma konusunda içten olamaz. O bakımdan, olağanüstü hâl sonrası durumu bir cümleyle şöyle ifade edebilirim: Önceki dönemlerde darbecilerin neden olduğu mağduriyetlere karşın şimdi darbe girişimini önlemiş ve bastırmış, üstelik seçimden çıkmış bir yönetim bu denli büyük mağduriyetler yaratamaz ve bunlar karşısında seyirci kalamaz.

Şimdi, bunun yanı sıra, demek ki darbeler karşısında mutlaka adil ve eşit davranmak zorundayız ama Anayasa'yı çatışma belgesi yerine barış belgesi olarak kabul edersek o zaman bunu yapabiliriz, bunu başarabiliriz. Şöyle ki 20'nci yüzyılın son kırk yılında ve 21'inci yüzyılın ilk yirmi yılında üçer darbeye tanık olduk; ilk üç, sonraki üç. Peki, o zaman, bir kez daha bunlara tanık olmamak için;

1) Anayasa'nın üstünlüğüne saygı.

2) Adil yargılanma gereklerine saygı. Tabii bunun başında bağımsız yargı geliyor ve bunları yapabilirsek esasen biz bir hukuk devleti anayasasının asgari gerekleri üzerinde uzlaşma sağlayabiliriz. Peki, bu ne demektir? Bu bizim kazanımlarımız, ister Tanzimat'tan başlayalım, ister 1921 Anayasası'ndan başlayalım, kazanımlarımızın ortak farkındalığı, birikimlerimizin ortaklaşa algılanması ve kabul edilmesi. Peki, kısaca bunlar nedir? Bunlar:

1) İnsan haklarına dayanan devlettir.

2) Hak ve özgürlüklerde sınırlama istisnadır, güvence kuraldır.

3) Uluslararası hukukun gerekleriyle bağlı bulunuyoruz.

4) Anayasal usule ilişkin haklar uygulanmaya konmalıdır. Bunların başında da adil yargılanma hakkı geliyor ve 7 temel ilkeye dayanıyor.

Bunlara saygı göstermek durumundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İşte bunun için de bizim, anayasal kazanımlarımız konusunda bu Mecliste uzlaşma sağlamamız gerekiyor, ortak dil kullanmamız gerekiyor; ak ve kara dememeliyiz -belirtiğim gibi- tarih, bizim tarihimizdir. Devamlılıkları teslim edelim ama kopuşları da -askerî darbe veya sivil darbelerde- hiçbir zaman göz ardı etmeyelim.

Şimdi, bu çerçevede, yine, anayasal denge ve denetleme düzeneklerinin kazanımlarını ve bunlar ne zaman ortadan kalktı, bunları açıkça, açık dille teslim edelim. İşte bunu teslim edebildiğimiz ölçüde anayasal devlet ve demokratik hukuk devleti yolunda şu 3 özelliği eğer karşılayabilirsek ilerleme şansımız olabilir: Anayasal bilgilenme hakkını burada başlatalım. Doğru olana doğru diyelim. Bazı kesimlere yaranmak için anayasal gerçekleri saptırmayalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen sözlerinizi.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şu andaki, yürürlükteki Anayasa'nın bir OHAL anayasası olduğunu dikkate alırsak bu, uzlaşma sağlayamaz, uzlaşma belgesi olamaz; çatışma belgesi olduğunu görüyoruz, bunu mutlaka uzlaşma belgesine dönüştürmeliyiz.

Üçüncü kural da anayasal yurtseverlik ilkeleri çerçevesinde kapsayıcı anayasal deyimleri, kavramları, değerleri mutlaka öne çıkarmalıyız, cumhuriyetten insan haklarına kadar.

Bu çerçevede "Asmayalım da besleyelim mi?" sözünü lanetlediğimiz kadar "Ağaç kabuğu yesinler." biçimindeki bir sözü de alkışlamamamız gerekiyor.

İşte bu açıdan hiçbir zaman geçmişte yaşanan darbeleri ve ağır sonuçlarını bu kanunlarla ortadan kaldıramayız. Kaldırmaya çalışalım, eşit ve adil bir biçimde ama esasen hukukun geleceğe yönelik etki yarattığını unutmayalım. Bu bakımdan bugünkü gerçeklerle adil yargılanma hakkını ihlal eden uygulamalara karşı mutlaka ortak tavır koymak durumundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümlenizi alayım lütfen.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - İşte bu belirttiklerim çerçevesinde, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, başta belirttiğim, yaptığım saptamaya paralel olarak 4 değişiklik önergesi verdik. Bu değişiklik önergeleri arasında, örneğin 1'inci maddede, anayasacılar arasında çok tartışmalı, yürürlükten kaldırıldığı konusunda, zımnen ilga söz konusu diyebiliriz ama, değişiklik önergesi yok. 12 Mart ve 12 Eylülü kapsamına alması açısından 4 değişiklik önergesi verdik, onları biraz sonra oylarınıza sunacağız, takdirlerinize sunacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Anayasa'ya aykırılıklar, ihlaller kesinlikle darbeleri meşru kılmayacağı gibi darbeler önceki Anayasa ihlallerini aklayamaz, yine, olağan dönemde Anayasa'ya aykırılıklara göz yummak ise geleceğe yönelik adil bir hukuk düzenini kurmamızı sağlayamaz. (CHP sıralarından alkışlar)