| Konu: | 1924 tarih ve 491 sayılı Teşkilâtı Esasiye Kanununun Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanunun Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması ve Neden Olunan Mağduriyetlerin Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 103 |
| Tarih: | 23.06.2020 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA FERİDUN BAHŞİ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 218 sıra sayılı Yasa Teklifi'nin 1'inci maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İllerinden başlattıkları "Savunma Yürüyor" eylemiyle geldikleri Ankara'nın girişinde durdurulan baro başkanlarına iki gündür zulmedilmiştir. Cübbelerinin önüne düğme diktirmeyeceğiz. "Saraylar, saltanatlar çöker; kan susar bir gün, zulüm biter. Menekşeler de açılır üstümüzde, leylaklar da güler. Bugünlerden geriye bir yarına gidenler kalır, bir de yarınlar için direnenler." Bu zulüm mutlaka bitecektir.
Değerli milletvekilleri, 27 Mayıs, Türkiye'nin demokrasi tarihini sekteye uğratan; darbelerin, muhtıraların başlamasına sebep olan hain bir süreçtir. Türkiye'de darbe ve muhtıralar, 27 Mayıstan sonra 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan, kumpas davaları ve 15 Temmuzla devam etmiştir. En büyük travma ise 12 Eylülde yaşanmıştır.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde Yassıada'da altmış yıl sonra bir açılış yapıldı ve adanın ismi değiştirilerek "Demokrasi ve Özgürlükler Adası" yapıldı. İsim çok güzel: "Demokrasi ve Özgürlükler" Adanın adında "demokrasi" var "özgürlük" var ama uygulamada hiçbiri yok. Kendiniz çalıp kendiniz oynadınız, açılışta başka partilerden hiç kimse yok; hatta, 27 Mayıs darbesinin mağduru Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal bile yok. Siyasi rant peşinde koşan siyasi iktidarın milleti bölüp kamplaştırma gayretinin yeni bir örneğine şahit olduk. Sonuç olarak Yassıada, sanki bir otoyol, bir fabrika açılışı gibi açıldı.
Değerli milletvekilleri, yasa teklifinde sadece 27 Mayıs mağdurlarının olması, diğer darbe ve muhtıraların mağdurlarının olmaması anlaşılır gibi değil. 12 Mart, 28 Şubat, 27 Nisan, kumpas ve 15 Temmuz; bu tarihler size hiçbir şey ifade etmiyor mu? Özellikle 12 Eylülde yaşanan haksız tutuklamalar, işkenceler, işkencede ölenler, idam edilmeden önce suçsuzluğu ortaya çıkmasına rağmen darbeci generalin talimatıyla yine de idam edilen gençler, yaşı büyütülerek idam edilen çocuklar, Mamaklar, Ulucanlar, daha niceleri sizler için bir şey ifade etmiyor mu?
Değerli milletvekilleri, 12 Eylül 1980 darbesi üzerinden tam kırk yıl geçti. Demokrasimizin kara lekesi sonrası 650 bin kişi gözaltına alındı, 52 bin kişi tutuklandı, 171 kişi işkenceden öldü. Açılan davalarda -210 bin davada- 230 bin kişi yargılandı. 7 binden fazla kişi için idam cezası istenildi, 50 kişi idam edildi; 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı; 100 bin kişi örgüt üyesi olmakla suçlandı; 30 bin kişi ise sakıncalı olduğu gerekçesiyle işlerinden edildi. Haksız ve hukuksuz yargılamalar bitti, mağduriyetler, acılar yaşanmaya devam ediyor. Darbeci generalin "Asmayalım da besleyelim mi?" sözü ile "Bir sağdan, bir soldan." kararı üzerine 9 Ekimde devrimci Necdet Adalı ve ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi. İdam kararını veren sıkıyönetim mahkemesi hâkimi Ali Fahir Kayacan, daha sonra anlattığı anılarında "Mustafa Pehlivanoğlu'nun asılan solcu Necdet Adalı'ya denge olsun." diye idam edildiğini belirtti.
Ailesi idamı ancak infazdan üç gün sonra ziyarete gittiğinde öğrenebildi. Suçsuz olduğu anlaşılan Pehlivanoğlu'nun avukatları idamı durdurmak için mahkemeden aldıkları kararı ulaştırdıklarında Kenan Evren'in tepkisi "Boş verin şimdi, onu kurcalayacak zamanımız yok, asın gitsin." oldu. Recep Küçükizsiz'i anlatmıyorum bile. Oysa 12 Eylül 2010 referandumunda dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, hem partisinin grup toplantısında ve hem de meydanlarda yaptığı konuşmalarda 12 Eylül 1980 darbesinden sonra idam edilen Necdet Adalı, Mustafa Pehlivanoğlu ile Erdal Eren'in isimlerini anarak, hatta ülküdaşım Mustafa Pehlivanoğlu'nun anne, babasına yazdığı mektubu ağlayarak okuyup 12 Eylül Anayasa referandumunun aynı zamanda bir iadeiitibar olacağını ifade etti ve "Evet." oyu istedi. Sayın Erdoğan, referandum sonrasında bir defa Pehlivanoğlu'nun mezarını ziyaret etti mi? Vazgeçtik mezar ziyaretinden, on yıldır bir defa adını andı mı? İadeiitibar konusunda tek bir adım attı mı? Elbette ki hayır. Burada bulunan birçok milletvekili arkadaşımın 12 Eylülü bizzat yaşadığını, hatta benim gibi onlarca gözaltı yaşayıp tutuklandıklarını biliyorum.
Değerli milletvekilleri, darbeciler mevcut anayasal hukuku hiçe sayarak silah zoruyla iktidar oldukları için yaptıkları her şey kanunsuzdur. Onların millet adına kanun çıkarma, uygulama yetkileri yoktur. Dolayısıyla millet adına karar veren yargının o dönem yargılamaları da batıldır. O dönemlerin yargısını bize "Asmayalım da besleyelim mi? Denge olsun diye bir sağdan, bir sondan astık." sözleri çok güzel özetler. Adaletin olmadığı yerde zulüm vardır, masum ve mazlumlar vardır. Masum ve mazlumların mağduriyetini unutmak bu millete ihanettir. C5 koğuşundan, başta Hakverdi Satılmış olmak üzere, ülkücü arkadaşlarımız Mamak'ta yaşananları unutturmamak için "UnutMamak." derler, "UnutMamak."
Değerli arkadaşlar, darbe ve muhtıralar dışında bir de kumpas davaları dönemi var. AK PARTİ ile FETÖ'nün kol kola ülkemizi teslim aldığı yıllarda yaşanan mağduriyetler de darbe döneminde yaşananlardan az değildir. Türkiye'nin teslim alındığı o dönemde hayatları karartılanlar, ölüme giden binlerce kahramanımız var. Muzaffer Tekinler, Kuddusi Okkırlar, Türkan Saylanlar, hele dünyanın her yerinde yiğitçe ülkesini temsil etmiş, Türk düşmanlarıyla mücadele etmiş Kaşif Kozinoğlu, bunlar hiç aklınıza geliyor mu?
Değerli milletvekilleri, gelelim 15 Temmuz hain darbe girişimine. FETÖ terör örgütü üyeleri tarafından gerçekleştirilmeye çalışılan 15 Temmuz darbe girişimi öncelikle Atatürkçü subaylar ve vatansever Türk milleti tarafından engellenmiş, Türk milleti devleti sokaktan toplamıştır. Bugün, üzerinden dört yıl geçmesine rağmen darbeye ilişkin birçok husus açıklığa kavuşturulmadığı gibi yaşanan gelişmeler hem bizim hem de vatandaşın kafasını karıştırmaktadır. Darbecilerin yargılanması ne kadar önemliyse masum insanların mağdur edilmesi ve darbe fırsatçılığına soyunarak iktidarın kendisi gibi düşünmeyenleri tasfiyeye kalkışması da bir o kadar tehlikeli ve yanlıştır.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra başta kamu kuruluşları olmak üzere devletin birçok kademesinde görev yapan insanlar Mor Beyin, asılsız ihbar ve iftirayla haksız yere tutuklanmış, görevinden atılmış veya açığa alınmıştır. Bu kişiler mahkeme kararlarıyla aklanmalarına rağmen işlerine ve eski hayatlarına dönememişlerdir. Bu sıkıntıları sadece kendileri değil ailesi, akrabaları da yaşamaktadır. Bundan dolayı diyoruz ki sadece Yüksek Adalet Divanı tarafından yürütülen yargılamaların mağdurlarının değil, 12 Eylül darbesinden nasibini almış, idam edilmiş, hayatı mahvedilmiş vatanseverlerimizin, 12 Mart, 28 Şubat, 28 Nisan ve kumpas davalarıyla, 15 Temmuz mağdurlarının da bu kapsam içine alınması gerekirdi.
Sonuç olarak bu yasa teklifini geç kalmış olmakla birlikte olumlu buluyoruz ve kabul oyu vereceğimizi beyan ediyoruz.
Bu vesileyle Gazi Meclisi de yüce Türk milleti adına saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)