GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 1924 tarih ve 491 sayılı Teşkilâtı Esasiye Kanununun Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanunun Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması ve Neden Olunan Mağduriyetlerin Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:103
Tarih:23.06.2020

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 218 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, demokrasi, pek çok tanımının yanında millî iradeyi esas alan tahammül sistemi, sabır ve saygı rejimidir. Sebebi ne olursa olsun, şartlar nasıl tezahür ederse etsin, milletin verdiği yetkiyi tekrar alacak yine milletin kendisidir. Beğensek de beğenmesek de sevsek de sevmesek de sandıktan çıkan sonuç zorla, baskıyla, silah yoluyla, gayrimeşru araçlarla tahrip ve tasfiye edilirse acıklı olaylar zincirleme olarak yaygınlaşacaktır.

Maalesef siyasi tarihimiz ve demokrasi tarihimiz aynı zamanda darbeler tarihidir. Hukuk dışı müdahaleler ülkemizin on yıllarını çalmış; hukuk, huzur, barış ve güvenlik bakımından ağır hasarlar bırakmıştır. Millet iradesini yok sayarak millî egemenliğe, demokrasiye hukuk dışı müdahaleler, esasen cumhuriyetimizin yegâne dayanağı olan milleti yok saymak anlamı taşımaktadır. Bunun yankıları ve bugüne kadar uzanan yansımaları siyasi ve toplumsal hayatımıza düğüm üstüne düğüm atmıştır. 31 Mart 1909 vakası, Sultan Abdülhamit'in tahttan indirilmesi, Hâlâskâr Zabitan olayı, Babıali Baskını, 27 Mayıs 1960 darbesi, 22 Şubat ve 21 Mayıs Talat Aydemir darbe teşebbüsleri, 12 Mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, 28 Şubat 1997 hadisesi ve yine en son yaşadığımız 15 Temmuz 2016'daki hain FETÖ darbe girişimi millî iradeye, hukuka kasteden girişimlerdir. Türkiye, 23 Aralık 1876 Kanun-ı Esasi denemesiyle millî iradeyi ve demokrasiyi esas alan bir rotaya girmiştir. Bu rotanın pusulası millî irade ve demokrasidir.

1908'de Meşrutiyet'in ilanıyla çok partili siyasi sisteme adım atılmıştır. "1946'da çok partili siyasi hayata geçtik." diyoruz ya, Türkiye çok partili siyasi hayata 1908'de Meşrutiyet'in ilan edilmesiyle birlikte geçmiştir. O dönemde, 11 adet fırka yani parti vardır. Tarihi büyük olayların temel teşkil ettiği bu süreçler ve saydığım bu 31 Mart vakasından itibaren yaşanan hadiseler ve bu arada yaşadığımız Trablusgarp Savaşı, 1912-1913 Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve ülkemizin işgali üzerine başlatılan Kurtuluş Savaşı 29 Ekim 1923'te cumhuriyetle taçlanmıştır.

1923-1946 yılları arasında ülke ve dünya şartlarının mecburiyeti nedeniyle yirmi üç yıllık bir tek parti dönemi yaşanmıştır. Bu yirmi üç yıllık tek parti döneminde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde iki defa çok partili hayata geçiş denemesi olmuştur. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 17 Kasım 1923'te kurulmuş, 5 Haziran 1925'te kapatılmıştır. Serbest Cumhuriyet Fırkası 12 Ağustos-18 Aralık 1930 tarihleri arasında hayat bulmuş ancak bu teşebbüs de yarım kalmıştır. Bu teşebbüsler şunu gösterir: Atatürk döneminde de millî irade, çok partili siyaset ve demokrasi başlıca niyet ve hedef olmuştur; bunlar tartışmadan aridir. Parola bellidir: Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.

27 Mayıs yargılamaları millî hafızalara kazınmış, hukuk kisvesiyle Yassıada'da hukuka deli gömleği giydirilmiştir. Yassıada'da 1950-1960 dönemi yargılanmamış, irade ve egemenliğin yegâne sahibi aziz milletimizin takdir ve tercihleri sorguya çekilmiştir. Yassıada mahkemelerini kuranlar demokrasi ve özgürlükleri sanık sandalyesine oturtmuşlar. Yüksek Adalet Divanı tarafından gerçekleştirilen ve "Yassıada yargılamaları" olarak bilinen hukuk garabetiyle ne yazık ki Başbakan Adnan Menderes, Bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edilmişlerdir. Açıktır ki bu yapılanlar, yalnızca bu 3 devlet adamına ve ailelerine değil, onları seçen milletin bizatihi kendisine yönelik bir zulüm olarak tecelli etmiştir. Merhum Başbakan Adnan Menderes'e, merhum Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'ya, merhum Maliye Bakanı Hasan Polatkan'a ve 27 Mayısın bütün zulüm gören mağdurlarına Allah'tan rahmet niyaz ediyorum.

Sandık millî iradenin beşiği, demokrasinin itici ve seçkin gücüdür. 11 Nisan 1990 tarihli, 3623 sayılı Kanun'la 27 Mayıs 1960 askerî darbesinin katlettiği devlet adamlarının itibarlarının hukuken iadesi noktasında önemli adımlar atılmıştı. Yassıada'nın menfi isminin değiştirilmesi, menfur izlerinin silinebilmesi maksadıyla 2013 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde önemli bir adım atılmış ve Yassıada'ya "Demokrasi ve Özgürlükler Adası" ismi verilmişti. 27 Mayısın 60'ıncı yıl dönümünde, bu yıl Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nın resmî açılışı gerçekleştirilmiştir.

Türk milletinin basiret ve dirayeti, bundan böyle hiçbir gayrimeşru gayeye izin vermeyecektir. Milletten aldığı bir yetki bulunmaksızın yargı erkini kullanan Yüksek Adalet Divanının verdiği doğal hâkim ilkesi başta olmak üzere, evrensel hukuk prensiplerine ve o tarihte yürürlükte bulunan Anayasa hükümlerine açıkça aykırılık teşkil eden kararlar hâlen hukuk sistemimizde varlığını ve bazı etkilerini sürdürmektedir.

27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında kurulan Yüksek Adalet Divanı tarafından gerçekleştirilen Yassıada yargılamaları ve akabinde gerçekleşen idamlar, neden oldukları bireysel mağduriyetlerin yanı sıra toplumsal ve siyasi hafızamızda tamiri zor yaralar açmıştır.

Değerli milletvekilleri, millet, hafızası olan toplumdur. 27 Mayıs 1960 darbesi millî hafızamızda yaralar açmıştır. 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleştirilen askerî darbe sonrasında Millî Birlik Komitesi tarafından 12 Haziran 1960 tarih ve 491 sayılı Teşkilâtı Esasiye Kanununun Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanun, 1 sayılı Kanun çıkarılmıştır. 1 sayılı Kanun'un 6'ncı maddesiyle Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlarla, milletvekillerini yargılamak üzere Yüksek Soruşturma Komisyonu ve Yüksek Adalet Divanı kurulmuştur. 1 sayılı Kanun'un 24'üncü maddesiyle Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun 73'üncü maddesinde yazılı "müsadere yasağı" yürürlükten kaldırılmıştı. Bu düzenlemeyle, en temel insan haklarından olan mülkiyet hakkı, evrensel hukuk prensiplerinden biri olan masumiyet karinesine aykırı şekilde yok edilmiştir. Şimdi görüştüğümüz 218 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesiyle, Yüksek Soruşturma Kurulu ve Yüksek Adalet Divanının kullandığı yetkilerin hukuktaki dayanağı olan 12 Haziran 1960 tarihli ve 1 sayılı Kanun'un 6'ncı maddesi ile mülkiyet hakkını gasbeden 24'üncü maddesinin ikinci fıkrası geçmişe dönük olarak yürürlükten kaldırılmaktadır. Yüksek Adalet Divanının, teklifin geçici 1'inci maddesiyle hükümsüz hâle gelen bütün kararları, adli sicil ve her türlü arşiv kayıtları başvuru aranmaksızın Adalet Bakanlığı tarafından resen silinmektedir. Yüksek Soruşturma Kurulu ve Yüksek Adalet Divanı tarafından haklarında soruşturma ve kovuşturma yürütülenlerin bu soruşturma ve kovuşturmalar sebebiyle uğradıkları manevi zararların hazine tarafından karşılanması, malvarlığı müsadere edilenlerin maddi zararlarının karşılanması amaçlanmaktadır. Bu başvuruları değerlendirmek ve karara bağlamak üzere Cumhurbaşkanı tarafından bir komisyon kurulması ve komisyonun çalışma usul ve esaslarının Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesine yönelik düzenleme yapılmaktadır. Ayrıca, başvuruların süresi, komisyonun kararlarına itiraz ve itirazı hangi kurumun değerlendireceği, Cumhurbaşkanı tarafından kurulan komisyonun istediği bilgi ve belgelerin komisyona gönderilme süresiyle ilgili düzenlemeler yapılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi lütfen.

ERKAN AKÇAY (Devamla) - Bu kanun teklifi millî hafızamızdaki bu yarayı bir nebze olsun manen hafifletmeyi amaçlamaktadır. Ve bu teklif tarihten ders çıkarmayı ve darbeci zihniyeti mahkûm etmeyi de amaçlamaktadır. Bu düşüncelerle bu kanun teklifinin ülkemize, milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Aziz Atatürk'ün ifadesi olan "Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.", Başbuğ'umuz Alparslan Türkeş'in ifadesi olan "En kötü demokrasi en iyi ihtilal rejiminden daha iyidir." sözleriyle konuşmama son veriyor, muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP, AK PARTİ, CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)