| Konu: | 1924 tarih ve 491 sayılı Teşkilâtı Esasiye Kanununun Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanunun Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması ve Neden Olunan Mağduriyetlerin Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 103 |
| Tarih: | 23.06.2020 |
AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, öncelikle, partimizin 27 Mayısla alakalı bu kanun teklifini desteklediğini ve darbeleri kayıtsız şartsız reddettiğini belirtmek istiyorum ancak teklifin tüm darbe mağdurlarını kapsaması gerektiğini ve mağduriyetlerin tümüyle giderilmesi gerektiğini söylemiştik, Komisyonda da bunu dile getirmiştik, bir kez daha vurgulamak istiyorum çünkü ülkemizde pek çok darbe mağduru olduğunu biliyoruz. Mesela 12 Eylül 1980 döneminde haksız yere gözaltına alınan ve işkence gören binlerce insanın mağduriyetini hiçbirimiz herhâlde inkâr etmiyoruz. Yine, 12 Mart sonrası idam edilen 3 yurtsever gencimiz, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan konusu da hâlâ tüm toplumun vicdanını derinden sarsmaktadır değerli arkadaşlar. Yani aslında siyasi idamların, siyasi mağduriyetlerin tamamının hükümsüz kılınacağı bir çaba içerisinde olmalıyız bugün çünkü aslında her askerî müdahale aldığı kararlarla temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesine sebep olmuştur ve bu askerî müdahalelerden sadece birine iadeiitibar ve tazminat yolu açılması ne yazık ki yeterli değildir. Bu anlamda, Anayasa'mız başta olmak üzere, tüm hukuk sistemimizin de darbe hukukundan arındırılması gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Tüm bunları konuşurken "Geçmişin hukuksuzluklarını ayrım yapmadan ele almalıyız." derken şunu da sormamız gerekiyor: Demokrasi açısından, temel hak ve özgürlükler açısından bugün ülkemiz ne durumda? Aslında, oldukça güncel bir örnek üzerinden gidelim; barolar. Barolar bir meslek kuruluşu olmaktan öte kamu tüzel kişiliğidir. Kendilerine yüklenilen kamu görevi, aslında savunmanın etkililiği ve etkinliği açısından çok önemlidir değerli arkadaşlar.
Bugün baroların yapısını değiştirme çalışmalarının gölgesinde, dün 60'a yakın baro başkanımız ifade özgürlükleri kapsamında yürüyüş yapmak istedi. Kendi ülkelerinin başkentine uzun bir süre giremediler, fiili olarak engellendiler değerli arkadaşlar. 200 metrelik, sadece 200 metrelik bir yürüyüş yapıp ardından Anıtkabir'e yürümek istiyorlardı ama bir gün boyunca çevreleri tamamıyla sarılarak bekletildiler, yağmur altında ıslandılar, yemek, çay almaları bile engellendi.
Değerli arkadaşlar, peki, bugün biz bu konuları konuşurken, demokrasinin öneminden bahsederken demokrasiden anladığımız bu mudur? (CHP sıralarından alkışlar) Bugün demokrasi ve hukuktan bahsedip "Sokakta yürüyüş yapıyorlar." diyen hukukçularaysa şunu söylemek istiyorum, Anayasa'nın 34'üncü maddesi çok nettir: "Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir." Yani yürümek bir haktır değerli arkadaşlar, herhangi bir izneyse tabi değildir.
Değerli milletvekilleri, hukuk devleti açısından bugün, işte bu sebeple sözün bittiği yerdeyiz. Hukukun üstünlüğünü savunan baro başkanlarına yapılan bu müdahalenin kabul edilebilecek hiçbir yanı ne yazık ki yoktur. İşi hukuk olanlara bile aleni bir şekilde hukuksuzluk dayatan bir hükûmetin girdiği bu karanlık çıkmazsa ülkemizin her bakımdan zararına olacaktır. Bu şiddet ve bu baskı, gücünü kimden almaktadır; asıl sorulması gereken soruysa işte budur.
Peki, baro başkanlarının saatler sonra yapabildiği bu sembolik yürüyüş kamu düzenini nasıl bozmuştur değerli arkadaşlar? Bugün kısılan aslında, en nihayetinde yurttaşların sesidir, savunmanın sesidir. Dün sabahtan beri yaşananlar Hükûmetin çaresizliğinin yansıması olarak ne yazık ki tarihe kazınmıştır ama daha kötüsü, kolluk kuvvetlerinin hukuka aykırı, haksız ve orantısız tutumudur. Unutmayın, adalet hepimize, herkese lazımdır. (CHP sıralarından alkışlar)
İzlediğimiz bu videolar ben eminim ki vicdan sahibi tüm yurttaşlara şunu söyletmiştir: "Acaba neye dayanarak bu hukukçuları darbediyorlar?" Vicdan duygusunun partisi olmadığını da bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Şahsen, tüm baro başkanlarının arkasını dönüp "Seni burada istemiyoruz." dedikleri bir Barolar Birliği Başkanının yerinde olmak da istemezdim değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi, buyurun.
AYSU BANKOĞLU (Devamla) - Son söz: Baroları, özellikle de 3 büyük baroyu bölüp parçalama çabaları altındaki niyet bellidir ama sonuç vermeyecektir. Bizler de önünü kimseye iliklemeyen gerçek hukukçuların her daim yanında olacağız ve bu ülkede hukukun üstünlüğünden yana tavır alan yürekli baro başkanlarının, yürekli avukat meslektaşlarımın her daim yanında olacağız. Onlara bu kürsüden bir kez daha teşekkür ediyor ve saygılar sunuyorum. Onlar oldukça savunma susturulamaz, savunma durdurulamaz demek istiyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)