| Konu: | 1924 tarih ve 491 sayılı Teşkilâtı Esasiye Kanununun Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanunun Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması ve Neden Olunan Mağduriyetlerin Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 103 |
| Tarih: | 23.06.2020 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün tarihî bir karar öncesi yüce Meclis çatısı altında toplanmış bulunmaktayız. Aziz milletimizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
1950'de seçimle iktidara gelen Demokrat Parti Hükûmeti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, ordu içerisindeki bir grup tarafından 27 Mayıs 1960'ta darbeyle feshedilmişti. Söz konusu hadise, Cumhuriyet Dönemi siyasi tarihinin en talihsiz olayıdır. Demokrat Partili siyasetçiler ile Genelkurmay Başkanı ve kurmay heyeti iftiralarla tutuklanmış, Yassıada'ya gönderilmişti.
27 Mayıs, yalnızca Türk siyasetine değil, Türk ordusuna da vurulmuş bir darbedir. Darbe sonrası süreçte 263 general ve amiralden 235'i emekliliğe sevk edilmiş, 5 bine yakın subay ilerleyen günlerde yine emeklilik gerekçesiyle ordudan uzaklaştırılmıştı. 27 Mayıs bir ordu hareketi değildir, azınlık cunta hareketidir. Şerefli Türk ordusunu bu ayıptan uzak tutmak lazımdır. Milletimizin iradesi zorla el değiştirmiştir.
Yassıada sefil duruşmaları neticesinde idama mahkûm olan Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan başta olmak üzere, Yassıada zulmünü yaşamış olan geçmişlerimize Cenab-ı Hakk'tan rahmetler niyaz ediyorum.
Değerli milletvekilleri, darbeden sonra geçen altmış seneye rağmen ülkemiz kamuoyuna 27 Mayıs darbesi açıklanamamıştır. 27 Mayıs darbesinin içerisinde yer alan yerli-yabancı unsurlar da geçen süreye rağmen teşhir edilememiştir. İlim ve siyaset kurumu 27 Mayısın değerlendirmesini doğru yapmış olsaydı sonraki darbelere de maruz kalınmaz ve demokrasi kültürümüz gelişirdi. 27 Mayısla Türk demokrasi teamülleri yerle bir olmuş, ülkemiz demokrasisinin, deyim yerindeyse, beli kırılmıştır; gençlik içine nifak sokulmuş, kanlı gençlik hareketlerinin tohumları atılmıştır, nesiller heba edilmiştir. Bugünkü yaşanan sığ ilmi ve siyasi problemlerin kaynağı 27 Mayıstır, bugünün temelleri 27 Mayısta atılmıştır.
Türk siyasetinde iktidar ve muhalefetin karşılıklı öfkesi ülkemize hiçbir yarar sağlamamış, aksine felaket getirmiştir. Bu nefret söylemini, siyaset hastalığımızı değiştirmek bugün, vatanını, milletini seven biz siyasetçilerin görevi olmalıdır. 27 Mayıs darbesinin sebebi olarak otoriterleşen bir hükûmetten bahsedilirken, devrisabık yaratmadan şeflik dönemini kapayan Demokrat Parti Grubunun kendi hükûmetini düşürecek kadar demokrat bir olgunluğa erişmiş olduğu pek ifade edilmez.
1950-1960 arasında Meclisin ve milletvekillerinin gücü neredeyse Türk siyasi tarihindeki en üst düzeyine gelmiştir; denetim gücü bugünle kıyaslanamayacak kadar üst seviyededir. Diğer yandan, 27 Mayısta sanayileşmenin, kalkınmanın da önü kesilmiştir. O dönemde yapılan yatırımlara memleketim Erzurum özelinde örnek vermek isterim.
Erzurum, 1950-1960 arasında devlet himayesi görmüştür. Tortum Hidroelektrik Santrali, Et Kombinası, Atatürk Üniversitesi, Şeker Fabrikası... Sonrasında bir de Adalet Partisi zamanında, 1968 yılında Aşkale Çimento Fabrikası haricinde Erzurum yatırım almamıştır. Memleketime bugüne kadar, bahsettiğim yatırım ölçeğinde ve istihdam kapasitesinde ne özel ne devlet yatırımı hiçbir zaman yapılmamıştır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımızın teklifi çok doğru ama yolu bir o kadar yanlış. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, hepimizin Başkanı. Verdiği kanun teklifinde sadece kendi partisinin ve ittifak ortağı milletvekillerinin imzalarının bulunuyor olması doğru gerekçeler üzerine inşa edilmiş tekliflerini yanlış bir zemine oturtmuş maalesef. Bu kanun teklifini başta Demokrat Parti Genel Başkanı Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Gültekin Uysal olmak üzere bütün partilerin imzalarına açmanızı beklerdik. Demokrat Parti Bursa Milletvekili merhum Agah Erozan Bey'in oğlu İYİ PARTİ Bursa Milletvekili Ahmet Erozan Bey tahminimce bu teklife imza atmak isterdi. Demokrat Parti Erzurum Milletvekili Profesör Rıfkı Salim Burçak ve Konya Milletvekili Doktor Sıtkı Salim Burçak gibi 2 değerli aile büyüğüne sahip olan bendeniz de teklife diğer milletvekillerimiz gibi imza atmak isterdim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Buradan ifade etmek isterim ki başta merhum Menderes, Zorlu ve Polatkan olmak üzere Yassıada mahkûmları millet vicdanında defalarca aklanmışlardır. İdamlar sonrası ailelerden cellat ve ip parası tazmin edebilecek ölçüsüzlük gösterilmişken bugün ödenmesi tasarlanan tazminatın ölçüsü yoktur. Hakiki anlamda aklanma, naaşların 1990 yılında Topkapı'daki anıt mezara nakliyle, devlet-millet dayanışmasıyla gerçekleşti.
Ayrıca ifade etmeliyim ki tüm yaşanan acılara rağmen Yassıada mağdurları devletlerine hiçbir zaman küsmemişler, helalleşmişlerdir. Bugün mahkûmların ailelerine Yassıada'da yaşanan çirkinlikleri sorsanız hiçbirisi detay bilmezler. O vatansever kadro Yassıada'da olan biteni sormamıza bile izin vermezdi. Kendi yaşadığım bir anekdotu sizlere nakletmek isterim. Bir türlü cevap alamamış olmama rağmen merhum Rıfkı Salim Burçak Bey'e Yassıada'da olanları bir kez daha sorduğumda "Evladım, bana bu soruyu bir daha sorma. Bizler, orada yaşananlar orada kalacak, sonraki nesillere devlet düşmanlığı tohumları ekmemek için yaşananları anlatmamak üzere aramızda söz verdik." demişti. Böylesine kutsal bir devlet-millet bilincine sahip olan insanlara yapılmış olan tarihî haksızlığı, üyesi olmaktan onur duyduğum 27'nci Dönem Meclisinin yanlış usulle de olsa gidermesinden dolayı mutluluk yaşıyorum.
Tekrar geri dönersek, bizlerin imzalarına neden ihtiyaç duyulmadı? Bu teklif eğer gerçekten samimi bir devlet-millet dayanışması için verilmiş ise teklif üzerinde tüm siyasi partilerin imzalarının bulunması ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortak kararını yansıtıyor olması gerekmez miydi?
Teklifi tabii ki destekliyoruz ancak değerlerimizin suistimal edilmesine, zarar verilmesine razı olamayız. Teklifi desteklerken 27 Mayıs sefil mahkemesinin ve kararlarının simgesi Yassıada'yı muhafaza edememenizi affedemeyeceğiz. Yassıada'nın getirilmiş olduğu son hâl kendilerini muhafazakâr olarak tanımlayan bir iktidarın değerlerimizi muhafaza edemediğini göstermekte. Muhafazakârlık bir felsefedir ve maddi, manevi, sosyal değerlerimizi muhafaza etmemiz gerektiğini anlatır. Bugün bir turizm destinasyonu hâline getirilen Yassıada'da, tarihe şahitlik eden mahzenler yıkılmıştır, hücreler yoktur, acı hatıralar silinmiştir. Merhum Adnan Menderes'in 464 gün boyunca işkence gördüğü üç buçuk metrekarelik odası şu an otuz metrekare büyüklüğünde, içerisinde pirinç yatak, at eğeri, tuvalet ve banyo bulunan hayal mahsulü bir oda olarak gösterilmektedir. Bu durum hem demokrat ailelerin hem de demokrat geleneğe gönüllerini vermiş milyonların vicdanlarını yaralamaktadır. Yassıada tarihte yer aldığı şekliyle muhafaza edilip ziyarete açılmalıydı. Yassıada'da çekilen acıların, kederlerin hatıraları silinmemeliydi. Gelecek nesillerin de büyük acılar neticesinde edinilen tecrübelerden ve demokrasi tarihimizden dersler alıp Yassıada'yı bilincine vararak ziyaret etmeleri gerekirdi. Bugün Almanya'daki soykırım kamplarına bir çivi çaksanız dünyayı başınıza yıkarlar; gerçek anlamda muhafazakârlık işte budur.
AK PARTİ bütün değerleri deforme ettiği gibi bizim için demokrasi şehitlerimizin ve demokrasi tarihimizin simgesi olan Yassıada'yı da hafızalardan silmeyi tercih etti. Devlet ve millet hafızasını on dokuz yıldır sildiği gibi demokrasi tarihimizin vesikası olan Yassıada sembolünü de hafızalardan silmeye cüret edebildi. Arkeolojik kazı hassasiyetiyle Yassıada gerçeği ortaya çıkarılması gerekirken Yassıada'nın tanıklığı tarihe gömüldü.
Bir başka konu da bundan tam sekiz sene önce, merhum Adnan Menderes'in avukatı merhum Burhan Apaydın'ın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına dilekçeyle başvurarak bugün görüştüğümüz teklifi ifade etmesi, Yassıada kararlarının yok hükmünde sayılmasını Meclis Başkanlığından talep etmiş olmasıdır. Dilekçe Komisyonuna havale edilen talep 4 Temmuz 2013 tarihinde karara bağlanmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun takdirine bırakılmıştır. Merak ettiğimiz husus, 2013 yılında demokrat ailelerin girişimleriyle böyle bir kanunun kabulüne imkân sağlanmışken neden bugüne kadar beklenmiş olduğudur. Acaba AK PARTİ siyasi çıkmaza girmeseydi, milletimizin gönlünde büyük yer tutmuş olan demokrat kalkanının arkasına sığınma ihtiyacı duymasaydı, bugün görüştüğümüz kanun gündeme gelir miydi diye kendimize sormadan edemiyoruz. AK PARTİ bir yandan Demokrat Parti dönemini anlatıp aziz milletimizin oylarını talep etti, bir yandan da Demokrat Partinin değiştirdiği rejimi geri getirdi. Bugün AK PARTİ'nin demokrat felsefe ve geleneğini taşıma iddiası milletimizi kandırmaktan başka bir şey değildir. Bugün AK PARTİ, getirdiği yeni sistemle, Türkiye'ye yeniden şeflik dönemini yaşatmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN ¬- Sözlerinizi tamamlayın Sayın Cinisli.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Kalkınmacı, milliyetçi, demokrat İYİ PARTİ kadroları ise bugün, yetmiş sene önceki demokrat kadrolar gibi demokrasi mücadelesi vermektedirler. AK PARTİ, demokrat misyon ve merkez sağ geleneğiyle uyuşmamasına rağmen, hamaset üzerinden, Demokrat Partinin yetmiş sene önce yaptığı mücadelenin tamamen tersine bir anlayışla siyasi ortamı bilinçlendirmeye çalışıyor; tek kişinin karar verdiği, yetmiş sene öncesinde kalan günlere bizleri geri döndürdü. Bu sisteme karşı demokrasi mücadelesi vermiş vatanperver, merhum demokrat büyüklerimizin kemikleri sızlamıştır.
Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz teklifle haklarındaki kararların yok hükmünde sayılmasını yasalaştıracağımız demokrasi kahramanlarının ifadeleri, savunmaları, mahkeme tutanakları, mektupları yok hükmünde sayılmamalıdır, silinmemelidir; kamuya açık kaynaklarda arşivlenmeli, demokrasimizin kıymetli eserleri olarak saklanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son cümlelerinizi alayım.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla) - Ayrıca, başta dönemin İçişleri Bakanı merhum Namık Gedik Bey olmak üzere, yargılanmadan önce şüpheli şekilde vefat etmiş bir grup Yassıada mağdurunun aileleri de bu haklardan yararlanacak mıdır? Mağdur olan ailelere tazminat ödenmesi öngörülürken darbeden avantaj sağlayarak hayatları boyunca payeler almış darbecilerle ilgili bir tasarruf düşünülmüş müdür?
Sözlerimin sonunda, vicdanlarda defalarca aklanmış 27 Mayıs mağdurlarımızın resmî olarak da aklanmalarına, onların manevi huzurlarında, gönülden destek olduğumuzu belirtir, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)