| Konu: | Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 104 |
| Tarih: | 24.06.2020 |
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu Meclis çatısı altında sürekli -dikkat ederseniz- yargıdan ve yargı bağımsızlığından bahsediyoruz çünkü yargı da yargı bağımsızlığı da ekmek gibi, su gibi, nefes alma alanı gibi bir ihtiyaç.
Şimdi, size bir örnek vereceğim, ne kadar bağımlı ya da bağımsız bir yargımızın olduğu anlaşılacak. Antalya'da iktidar partisinin bir belediye başkanı, bundan aşağı yukarı bir ay önce 2 bakanın karşısında çıktı, bir rüşvet meselesi konuştu. Sağır sultan duydu bunu, bir 500 bin liralık rüşvet konuşuldu. 2 bakan, bakanlardan biri hatta "Sayın Başkan, o sizinle ilgili bir para değil, sizden önceki belediye başkanı aldı onu." dedi. Herkesin önünde bir rüşvet mevzusu konuşuldu, hiçbir savcı bununla ilgili bir soruşturma açmadı. Niye? Çünkü işaret alamadılar herhâlde, değil mi? Rüşvet suç mudur? Suçtur. Bakanlar kamu görevlisi midir? Kamu görevlisidir. Belediye başkanı, konum itibarıyla bunu yazılı olarak kendi genel merkezine bildirmiş midir? Bildirmiştir. Ortada bir suç var, ne ihbar eden var ne resen soruşturan var. Antalya değil bütün dünya bunu biliyor ve biz, burada bağımsız ve tarafsız bir yargı var mı yok mu hâlâ bunu konuşacağız, öyle mi?
İki, yerel seçimlerden önce, aşağı yukarı bir yıl önce 7-8 büyükşehir belediye başkanı görevinden alındı. "Alınmadı, istifa ettiler." diyeceksiniz ama o mecbur bırakmanın bir görevden alma olduğunu burada konuşmak zorundayız. Hatta biri ağlaya ağlaya gitti. Onların haklarını da biz savunduk, dedik ki: "Seçilmişleri siz böyle gönderemezsiniz." Niye gitti bu arkadaşlar ya? Bu ülkenin bağımsız yargısı yok mu? İşledikleri suçlar varsa niye bildirmediniz? Sizden olanı yanınıza alacaksınız, sizden olmayanı yargılattıracaksınız da bunun adı bağımsız yargı mı olacak?
Üç, başka bir şey söyleyeceğim: Gencecik bir kardeşimiz, bir vatansever delikanlı Adana'da Vefa Sosyal Destek Grubunda da görev yapan bir partilimiz, Yüreğir Gençlik Kolu Başkanımız, akşam saatlerinde bir kalabalığın içerisinde dağıtım yapılırken "Nereye gidiyor?" diye sorgulayınca, kaymakamın şoförü -önce kaymakam olduğunu söyledi- sonra silahla tehdit etti ve bu kardeşimizi ondan sonra da şikâyet ettiler, hakkında yapılan soruşturma sonucunda serbest bırakıldı. Sayın Cumhurbaşkanı çıktı ertesi gün dedi ki: "CHP'nin gençlik kolları teröre bulaştı." Bu kadar masumane bir olay. Sonra o kardeşimiz tekrar gözaltına alındı ve tutuklandı. Ama sonra ortaya bir şey çıktı, ortaya kamera kayıtları çıktı. Çocuk hiçbir şey yapmamış ama kaymakamın şoförü nüfuz kullanıyor orada. Bir "Ben kaymakamım." diyor; iki, neredeyse silahı milletin gözüne sokuyor. Ne yaptı sizin bağımsız yargınız?
Her önüne gelenin "Ben kaymakamım." dediği yerde Türk Ceza Kanunu'na göre suç işlenmiyor mu? O kardeşimiz bayramı cezaevinde geçirdi. Eğer vicdanınız varsa o kardeşimizden özür dilemek zorundasınız. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü bir parti devleti yarattınız. Çünkü savcılar, hâkimler o parti devletinin muktedirlerine bakarak hareket ediyorlar. Maalesef, korkuyorlar. Üzülüyorum bunları ben buradan söylerken.
Bu rezaletin bir ucu nerede çıktı, biliyor musunuz? Sizin paralel hukuk yapılanmanızda çıktı, paralel hukuk yapılanmanız var. Ortada bir Adalet Bakanlığı var, ortada bir Hâkimler ve Savcılar Kurulu var. Bunlar Anayasa'ya göre ikisi de Sayın Cumhurbaşkanına doğrudan bağlı. Hiç öyle bağlı değil de HSK seçimle geliyordu falandı filandı demeye kalkmayın; tamamen Cumhurbaşkanının kontrolündeki vekiller ve asaleten atamalarla beraber gelen bir HSK'ya rağmen, bir de sarayda Hukuk Politikaları Kurulunuz var. O Hukuk Politikaları Kurulunun üyelerinden bir tanesi Burhan Hoca, İstanbul'da sulh ceza hâkimine tavassutta bulundu ya!
Anayasa açık. Anayasa'da yargı bağımsızlığı tarif edilirken yargının hiç kimseden telkin almayacağı anlatılıyor orada. Hiç kimsenin yargıya müdahale edemeyeceği, yargıçların bağımsız olduğu ortaya çıkıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Reddetmedi, itiraz etmeyin. Reddetmedi, hayır! Dedi ki: "Ben yaptım bunu kardeşim. Yaptım ama gel gör ki niye yaptım." Aynen Şener Şen gibi. "Ben yaptım ama bu suç olmaktan çıktı 2014 yılında." dedi. "Dava açılmadan bu tavassutu yaptım." dedi.
O hâkim kendini anlatabilmek için kapı kapı gezdi ama ona hiç acımıyorum biliyor musunuz. Hiç acımıyorum çünkü kurduğunuz sulh ceza mahkemeleri aslında bir özgürlük katliamı yapıyor, sürekli, sürekli. Birisi tutukluyor, öbürü arkadan tutukluluğun itirazını reddediyor. Öyle bir mekanizma oluşturdunuz ki Türkiye'de özgür nefes almak mümkün değil. Bu kadar kepazelikten sonra dün bir olay yaşadık. Dün, İstanbul'un halk iradesi tarafından teslim alındığı günün birinci yıl dönümüydü, halk iktidarının birinci yıl dönümüydü. Göğsümüz kabardı, Belediye Başkanımız çıktı, o bir yıl içerisinde sizin bütün engellemelerinize rağmen, bütün yasa dışı tutumlarınıza rağmen, bir genelgeyle mümkün olmayacak bir biçimde parasını bloke etmenize, yoksullara her türlü yardımı yapmasını engellemenize, hatta ve hatta Halk Ekmek tarafından yoksul semtlere kurulacak olan bayilikleri Belediye Meclisinde engellemenize rağmen, -millet bunu duysun- ucuz ve kaliteli ekmek almayı bile engellemenize rağmen yiğitler gibi nasıl çalıştığını anlattı ve gururlandık.
Akabinde ne oldu biliyor musunuz? Akabinde... Yarın kalkar bir şey söylersiniz, bilemiyorum. Bu kararı veren hâkimlerle ilgili istiğfar edersiniz "Bizim bilgimiz yoktu, falan cemaatti, filan cemiyetti, FETÖ'cüydü falan." diyebilirsiniz, bilemiyorum ama Sayın Cumhurbaşkanının bilgisi olmadan sivrisineğin bile uçmadığı bu ülkede bu kararın İl Başkanımız Sayın Canan Kaftancıoğlu için... Ancak şunu söyleyebilirim onunla ilgili: Kadınların yiğit lideridir, bir mücadele kadınıdır, bu kararlardan korkacak birisi değildir, bu güdümlü yargının durduracağı kimse değildir. Okuduğu şiir kadar da kendisine yakınız. Sayın Canan Kaftancıoğlu'yla ilgili kararı istinaf mahkemesinin onadığını açıkladılar. Bu istinaf mahkemeleri cahiller ordusu mu? Bilmiyorlar mı, bu kararı 23 Haziranda açıklarsalar benim gibi bir milletvekili de çıkar burada ayıplar ve bu, "yargı bağımsızlığının üzerine gölge" diye tanımlanır. 22 Haziranda açıklayamazlar mıydı ya da 30 Haziranda açıklayamazlar mıydı? Daha erken ya da daha geç... Hukukçuyuz hepimiz. Rövanşist bir mantıkla beraber Türkiye'de her yere fincancı katırı gibi dalan bir hukuk dünyası yarattınız. Ne oldu işte? Gördük, baro başkanları yürüyecek. Anayasa'daki seyahat özgürlüğüne, Anayasa'daki toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğüne ve Anayasa'da baroların "kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu" tarifine rağmen sıradan bir polis memuru, baro başkanına hukuk öğretmeye kalkıyor. Buradaki hukukçular iyi düşünsünler, bu baro başkanları rastgele seçilmez, bulundukları mesleğin cevherleridirler, öyle kolay değildir, kitlesel önderlik vaziyetleri vardır, hukuk bilgileri o kadar, tartışılacak kadar, zayıf değildir. Bir polis memuru baro başkanına diyor ki: "Buradan yürüyemezsin, oradan yürürsün, falanca da ihlaldir..." Kaç kuruşluk hukuk bilgisiyle söylüyor, hiç düşündünüz mü? Gözünüzde bir canlandırsanıza yarattığınız rejimi. O baro başkanlarını yağmurda tuttunuz, o baro başkanlarını sıcakta süründürdünüz, onlara çay veren büfeye para cezası kestiniz, onlara yemek getirenlerin yemeği ulaştırmasını engellediniz, sonra da ertesi gün, aynen bu tek adam rejimine yaraşır bir biçimde Sayın Bakan ziyaret edildi; öyle oldu, böyle oldu, lütfettiniz, izin verdiniz. Ne yapıyorsunuz ondan sonra? Ondan sonra kalkıyorsunuz diyorsunuz ki: "Biz dünyada lobicilik yapacağız." Yapmanıza gerek yok ki bu kepazelik önünüzde. Dünya bunlara bakar, sonra ne der biliyor musunuz? Avrupa Konseyi diyor ki: "Bizim ligimizde yargısından kaygı duyduğumuz 4 ülkeyi açıklıyoruz: Macaristan, Polonya, Romanya -bir de size altın nişan- Türkiye." Türkiye'deki yargı sisteminden içinde bulunduğumuz çağa uygun lig kaygı duyduğunu açıklıyor, bu hâldeyiz. Niye duymasın? Baro başkanları tekmelendi. Baro başkanına yumruk atan polis memuruyla ilgili ne yaptı sizin iktidarınız? Acaba bir idari soruşturma bile açmaya tenezzül etti mi? O baro başkanlarını orada yirmi küsur saat tutmaya utanmadınız mı? O baro başkanlarını toplumun önünde tartaklamaya utanmadınız mı? İçinizde avukat arkadaşlarımız var benim gibi, o baro başkanlarına bu zorbalığı nasıl anlatacaksınız gidince kendi ilgili baronuzda, nasıl anlatacaksınız? Ama Allah razı olsun, o kadar güzel bir şey yaptınız ki biz bin yıl anlatsaydık bu toplum bunu anlamayacaktı. Bu toplum dün bir şey gördü: Sizin olduğunuz yerde hukuk yok, sizin olduğunuz yerde insan hakları yok, sizin olduğunuz yerde hiçbir şeyin güvencesi yok, hatta sizin olduğunuz yerde demokratik kurumlar dâhil hiç kimsenin nefes almasına alan yaratacak kadar hukukun kırıntısı bile yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aydoğan, tamamlayın sözlerinizi.
TURAN AYDOĞAN (Devamla) - Zaten bugünlerde de burada bize bunları yaşatıyorsunuz, bu Parlamentoda da yaşattığınız bu, bu Parlamentoda da zaten üstünlerin hukuku arayışı içerisindesiniz.
Bakın, bu kanunla ilgili hiç konuşmadım çünkü iyi yaptığınız şeylerin içerisine kötü birkaç maddeyi doldurdunuz ve bunu berbat ettiniz, torba kanun şekline soktuğunuz için. Basit, 2'nci maddesinde getiriyorsunuz, diyorsunuz ki: "Korunmakta üstün menfaati olanlarla ilgili duruşmalar kapalı yapılabilir." Kimdir bu korunmada üstün menfaati olan özel zümre? Bir zümre iktidarı olduğunuzu burada aslında ortaya koyuyorsunuz. Anayasa'nın 141'inci maddesi açık değil mi? Bütün duruşmaların aleni olacağı orada yazmıyor mu? Kamu güvenliği ve küçük çocukların menfaati hariç hiçbir duruşmanın asla kapalı olamayacağı yazmıyor mu? Siz bu Anayasa'ya bağlı değil misiniz? İşinize geldiği zaman tek adam rejimine gücü bu Anayasa'dan buluyorsunuz da duruşmaların aleniliği söz konusu olunca o zümre hukukunuzla kimi koruyacaksınız? Kimdir bu üstün menfaati olanlar? Açıklayın da bu millet bilsin; herhâlde biz değilizdir, herhâlde sıradan, borca batmış vatandaş değildir. Kimdir? Yoksa Sayın Cumhurbaşkanının etrafındaki o otokratik zümrenin herhangi bir davada yargılanma ihtimali mi geliyor aklınıza?
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)